"Biliyor musun? Başım ağrıyor bugün." Söylediğim şey ile dudakları kıvrıldığında itiraz kabul etmeyen bir sesle, "Sevgilim biliyor musun? Ben bahane kabul etmiyorum." Dedikten sonra çevik bir hareketle belimden tutup yatağa attı.
Yatakta kendimi düzeltip kaçmak için bir hamle yapacağım sırada üstüme oturmasıyla ona döndüm. Ağırlığını vermiyordu. "Kalk üstümden sığır."
Üstümden atabilirdim ama boş bir anına denk gelmem gerekiyordu. Elimi uzatıp yanağını okşadığımda sırıtan suratının yerini tebessüm almıştı. Yumuşamasını fırsat bilip üstümden attığımda bir anda kendimi onun üstünde bulmuştum. Ah hadi ama, bu çocuğu kandıramayacak mıydım hiç?
Kandırılmışlığın verdiği hisle dudak büzerken Behram kıkırdadı. Başını kaldırıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurduğunda gülümsedim.
Kafamı hafif bir açıyla kaldırdığım sırada bana gerek kalmadan dudaklarını, dudaklarıma bastırdı. Yavaşca alt dudağımı içeri kayırdığında belimden tutarak yerimizi değiştirdi ve beni altına aldı. Ellerimi omuzlarına sardığımda dilimi dişlemesiyle acıyla inledim. Sanırım kanayacaktı.
Ellerimi çıplak vücudunda gezdirdim ve karşımdaki manzaraya göz gezdirdim. Yunan tanrısı müberek.
Üst dudaklarını dişlerimin arasına alarak çekiştirdiğim sırada erkeksi hırıltısı beni çok azıcık tahrik etmişti. Belimden tutarak oturur pozisyona geldik. Kalçalarımdan tutarak kucağına çektiğinde yerime iyice yerleştim. Kasılarak geri çekildi. “Kıpırdanmasana.”
Sırıtarak tekrar dudaklarımızı birleştirdim ve yerimde daha çok kıpırdanmaya başladım. İnleyerek tişörtümü aniden üstümden çıkarttığında gözlerim kocaman olmuştu. “Manyak.” Alt dudağını dişlerken gözlerimin oraya kaydığını farketmesiyle dudaklarımızı tekrar birleştirdi.
Çıplak belime ellerini koyarak beni kendine bastırdı. Ardından kasılarak ellerimi kalçama kaydırdı. Kalçamı hoyratça sıkarken ben de dudaklarını emiyordum. Kalçamdaki eli yukarı çıkarak kopçama geldiğinde hızını kesmeden iki ucu birbirinden ayırdı. Bana kolaylık sağlayarak omuzlarımdan düşmek üzere olan askıları indirdi. Sütyenimi arkaya sallayarak elini göğüs arama getirdi.
Başını geri çekerek göğüslerime baktığında utansam da fazlasını istiyordum. Bir erkeğin karşısında ilk defa çıplak kalmıyordum ama ilk defa utanıyordum. Omuzlarından ittirerek yatağa yatmasını sağladım. Kucağından kalkıp yanına uzandığım sırada beni uğraştırmadan bacaklarımı aralayarak dirseklerinin üstünde göğüslerime eğildi.
Dudakları göğüslerime ineceği sırada kapının açılmasıyla Behram’ı ittirerek yataktan attım. “Oha, oha! Ne oluyor lan?” Pikeyi üstüme çekerek Gökay’a bakmaya başladım. Utançtan gözlerimi kapatmıştım. "Asıl sana oha sığır! Kapı çalma adetin yok mu senin?"
"Yok kardeşim normalde biz prensip olarak kapı kırıyoruz." Daha sonra bana baktı. "Çabuk giyinip aşağı inin." Odadan çıkarken mırıldandığını duydum. "Gözlerimi Türk Hava Kurumu'na bağışlayacağım. Bugünleri de mi görecektim ben?"
Kapıyı kapatıp gözden kaybolduğunda pikeyi bırakıp uzandığım yerde oturur pozisyona geldim. Saçlarımı karıştırırken Behram'ın sırıtan suratını gördüm. "Neye gülüyorsun bu kadar?"
"Sevgilim ömründe kaç kere basıldın? Hem de en yakın arkadaşın tarafından?" Düşünmeye başladım. Hiç basılmamıştım. "Hiç." Gülmeye başladığında gülümsemesi bana da bulaşmıştı. Bana doğru eğilip dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktıktan sonra yataktan kalktı. Ona verdiğim tişörtü üstüne geçirdiği sırada köşedeki siyah sütyenimi bana doğru uzattı. Gözlerimi devirip kopçayı taktıktan sonra tişörtümü üstüme geçirip yatağı topladım.
Saçlarımı düzeltirken arkamdan sarılıp boynumu öptüğünde gülümsedim. "Gökay birazdan tekrar gelir. Hadi çıkalım." Benden uzaklaşıp dudaklarını büzdüğünde yanaklarını sıkıp küçük bir öpücük bıraktım ve odadan çıktım. Bugün çok sevgi pıtırcığı olmuştuk. Merdivenlerden aşağı indiğimizde, Gökay koltukta elinde telefonla oynuyordu.
Yanına zıpladığım da benden uzaklaştı. "Pis cenabet benden uzak dur." Gözlerimi devirdim. "Hani gelmeyecektin sen?" Omuz silkti. "Sıkıldım geldim." Behram oynadığı saçlarımı bıraktı. "İyi bok yedin."
"Yemek yapma sırası kimde ya?" Sırıttım. "Sen de Gökay." Somurtup ayaklarını sürte sürte mutfağa gitti. Ve bağırdı. "Sakın mercimeği fırına vermeyin lan!" Gözlerimi devirip başımı Behram'ın dizlerine yasladığımda eli hemen sarı saçlarımı buldu. Saçlarımla oynaması hoşuma gidiyordu. Mayıştığım da birkaç homurtu çıkarıp gözlerimi kapattım. Behram'ın belli belirsiz sesini duyarken gülümsedim.
"Bir inanca göre yıldızlara ışığını veren mehtapmış. Gökyüzünün geceleri parlamasına ay ışığı sebep olurmuş. İşte sen o ay ışığısın. Yeryüzünü aydınlatan senin ışığın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şurimşine | Yarı Texting
Teen FictionGizli: Bütün şehri aydınlatabilecek bir gülüşün varken Gizli: Beni karanlıkta bırakman haksızlık