"Ne demek Uludağ'a gidiyorum?" Oflayıp sıkıntıyla parmaklarımla oynadım. İşaret parmağımdaki yüzük dar mı geliyordu? Yoksa ben mi kilo almıştım? Kaşlarımı çattım. Saçma sapan konuşma kızım.
"Sana diyorum, Esin." Gözlerimi Gökay'a çevirdiğimde benden bir açıklama bekliyordu. "Behram'la iki günlük bir tatil sadece." Sabır dilenir bir şekilde yukarı bakıp bana döndü yine. "Kızım ben geçen seninle ne konuştum? Güvenmiyorum o herife!"
Aramız daha yeni düzelmişti, alttan almaya çalışıyordum ama bu kadar üstüme gelmesi biraz saçmaydı. "Gökay abartma yeter, alt tarafı iki gün." Elleriyle saçlarını karıştırıp beni onayladı. "Pekala, ama bir şey olursa sakın gelip bana ağlama." Hızlı adımlarla odamdan çıktığında ellerimi saçlarımdan geçirip iç çektim.
Behram ikimizin biraz kafa dinlemesi için uzaklaşmamızı düşünmüştü, ben de onu onaylamıştım. Bildirim sesi geldiğinde gözlerimi telefonuma çevirdim.
Şurimşine: Konuştun mu güzelim?
Esin: Konuştum,
Esin: Ama sonu pek iyi bitmedi sanırım, sinirlendi.
Şurimşine: Sıkma canını güzelim, kıyamaz o sana bilmiyor musun?
Esin: Valizimi hazırlayacağım, konuşuruz sonra.
Telefonu kapatıp şarja taktıktan sonra oturduğum yerden kalkıp aynanın karşısına geçtim. Saçlarım kabarmıştı yine. Oflayıp ayaklarımı sürüye sürüye banyoya girip kısa bir duş aldım.
Baş havlusunu saçlarıma güzel bir şekilde sardıktan sonra dolabın üstündeki küçük gri valizi indirdim. 2 günlük kısa bir tatil olacağı için pek fazla şey almayı düşünmüyordum. Rastgele 5 kazak, 6 pantolon ve iç çamaşırlarımı koyduktan sonra banyodan gerekli malzemeleri alıp onları da valizin içine bıraktım. Son olarak makyaj çantamı da valize attığımda fermuarı çekip kenara koydum.
Yarın sabah Behram beni evin önünden alacaktı. Onun arabasıyla gidecektik Bursa'ya. "Ne zaman gidiyorsun?" Gökay'ın hüzünlü sesini duyduğumda ona döndüm. Üzgün gözüküyordu.
"Yarın sabah gideceğiz." Derin bir nefes alıp beni onaylayarak yanıma geldi ve sarıldı. "Seni özleyeceğim." Gülerek Gökay'ın kollarının arasından çıktım. "Gökay saçmalama alt tarafı 2 gün. Abartma lütfen." Sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı. "Abartma mı? Biz ne zaman birbirimizden ayrı kaldık? Kusura bakma ama ben senden önce ne yiyip içtiğimi hatırlamıyorum. O herifle gönderdiğime dua et sen bence." Kaşlarımı çatıp saçlarını karıştırdım. "Gel hadi yemek yiyelim, acıktım ben."
Beni onaylayarak odadan çıktı. "Lahmacun sipariş ettim. Gelir birazdan." Keyifle gülümserken birden sırtına atladım. Son anda dengesini sağlayıp düşmekten kurtulurken hayıflandı. "Kızım sen kilo almışsın. Belim koptu resmen, in sırtımdan." Sırtından inip gelişi güzel bir tekme attım Gökay'a. "Ne demek kilo aldın? Hayır kabul etmiyorum." Diye söylendiğimde sinsi bir şekilde güldü. "Aynen aynen."
Zilin çalmasıyla ikimizde kapıya baktık. İşaret parmağımı Gökay'a doğrultup hırçın bir sesle konuştum. "Kapıyı açıp yemekleri alıyorsun ve daha sonra da masayı hazırlıyorsun. Cezalısın."
Oflayarak kapıyı açmaya gittiğinde masaya oturup başımı kollarıma koydum. Saniyeler sonra kafama vurdu. "Kalk, tıkın."
Önümdeki karton kutudan bir lahmacun çıkartıp dürüm gibi sardım. "Çok iyi, neden daha önce buradan söylemedik?" Gökay bana hala tavırlıydı sanırım. "Yeni açıldı çünkü. Sus da ye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şurimşine | Yarı Texting
Teen FictionGizli: Bütün şehri aydınlatabilecek bir gülüşün varken Gizli: Beni karanlıkta bırakman haksızlık