0: Çilekli ciklet, sarışın kızlar, uçan kağıt.
●
Bir bacağım diğer bacağımın üzerindeyken, siyah kargo pantolonumun paçalarını içine sıkıştırmaya çalıştığım siyah, kalın topuklu botumun sardığı ayağımı hızla sallamaya devam ettim ve bu sırada; masaya yaslı dirseğim hafifçe canımı yaktı ancak umursamadan parmak uçlarımı dudaklarıma yaslayıp büyük gözlerimi etrafta gezdirmiş, umduğum şeyi bulamadığım için derin bir nefes vermiştim.
Okulun kafetaryasında, köşelerde yer kalmadığı için kabak gibi orta yerde bulduğum bir masanın etrafında oturuyor ve Jimin'in gelmesi için bekliyorken aynı zamanda gözlerim denk gelmek adına bir şeyler arıyordu, kimi veya tam olarak neyiyidi bilmiyordum; son günlerde görmeyi aşerdiğim, bakışlarımın kıstırmak istediği o varlığı tanımlayamıyordum çünkü inanın, benim de ne veya kim olduğu hakkında bir bilgim yoktu. Yaptıklarım içgüdüseldi, istemsizdi; gözlerim benden bağımsız ve ensemi kaşıyan parmaklarım başına buyruktu.
Derin bir nefes alarak en sonunda kafamı iki yana salladıktan sonra parmaklarım uzayan saçlarıma daldı, tırnaklarım derimi yüzebilecek kadar uzun ve keskindi, okula gelmeden hemen önce sürdüğüm kan kırmızısı, işaret ve baş parmağımda öğle arasına dek, ön dişlerim tarafından soyulmuştu ve üzerimdeki, sert karnımı ve göbek dakiğimdeki altın pirsingi gösteren bej sweatshirt sınıf dışında beni biraz üşüttüğünden üzerime, bugün çok beğendiğim için benimkiyle değiş tokuş ettiğimiz jimin'in siyah ceketini geçirmiştim. Saçlarım hafifçe kıvırcıktı, tek kulağımdan sallanan çengel iğnelerden pek hoşlanmayan öğretmenimiz sürekli laf atıyordu.
Böyle anlattığımda, bir lise öğrencisinin okula gelirken giymesi gerekenlerden çok uzak görünebilirdi ama bunun için yemin edebilirim, okul forması koca bir sik gibiydi ve zaten bu kıyafet kuralına uyan öğrenciler bir elin parmağını geçmezdi, neredeyse tüm öğrenciler para ile kıçlarını siliyor olduğundan; müdüre yedirdikleri ve bu şekilde istediklerini giymeye hak kazandıkları birkaç yüz dolar kimsenin umrunda değildi. Benim de değildi ancak, benim harcayabilecek birkaç yüz dolarım olmadığından tıpkı bu okula girerken yaptığım gibi yapıyor ve kendime, aileme ayırdığım vakitten arta kalan her an ders çalışarak okul birincisi kalmayı sürdürüyordum.
Henüz yeni kazıttığım için kaşınan kaşımın bir kısmını uzun tırnağımın ucunu sürttüm, sonra, kafetaryanın açık camlarından esen rüzgar birkaç kağıdı havaya uçurdu ve bunların arasına çalışma kağıdım da dahil oldu. Beyaz, üzerindeki yazıların koyuluğundan grileşen kağıt yavaşça yere vardığı sırada eğilerek onu alacak olmuştum ancak birden, gerçekten büyük olduğunu düşündüğüm bir çift ayak görüş açıma girdi, botlarımın aynısını giyiyor ve tıpkı benim gibi pantolonunun paçalarını içine sokuyordu ki tek kaşım hafifçe kalktı, o, kağıdımı sikine bile takmadan üzerinde adımladı ve hatta onu ittirdi bile.
Sinir dolu bir nefes alışın ardından bakışlarım ayaklarından tırmandı, uzun, ince ve benimkinin aksine ince bacaklarını sıkıca sarmış siyah kot bakış açıma girdi, bunu anlamak zor değildi, gerçekten, bu kişinin kim olduğunu anlamak hiç zor değildi çünkü tanrı şahit, bu bel başkasına ait olamazdı. Hayatımda, Kim taehyung'un sahip olduğu kadar ince bir bele ve uzun bacaklara; hatta güzel sırta sahip bir insan görmemiştim.
Fakat çalışma kağıdıma basıp geçen, gözü kendinden ve sarışın kızlardan başkasını görmeyen; babasına ait olan bu okulda, öğretmenlerin önünde dahi gevşek gevşek sakız çiğneyen ve son zamanlarda, o soğuk bakışlarını üzerime diken ve bana iğrenerek bakan bir kişilikten ibaretti.
"Sence de yeni sevişmiş gibi görünmüyor mu?"
Jimin bir bana, bir de odaklandığım Taehyung'a doğru dönerken tek kaşım havalandı, getirdiği sıcak çikolatadan bir yudum aldım ve "baksana," diye mırıldandım. "Sence de o, hep yeni sevişmiş gibi görünmüyor mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your eyes tell | taekook
Fanfictiontaehyung'un gözleri her şeyi anlatır, jeongguk ise hiçbir şey anlamaz.