3: File çoraplar, onlarca anahtar ve bulanık, bayık bakış.
●
Dudaklarımın arasındaki sigarayı içime çekerken, Jimin'in oturduğu klozetin üzerinde kafasını geriye atarak derin bir nefes aldığını ve terini, ceketinin koluna sürdüğünü gördüm. Sabahtan beri, bu seferki çok iyi, gerçekten çok güzel bir kez içmen gerek diye tutturduğu otu hızlıca sarmış ve içmem için tutturmuştu ancak ne onun kadar hızlı sarhoş oluyordum, ne de onun kadar hızlı kafam dağılıyordu. O bir fırt çekiyor ve yerlere yatıyorken ben devamını içip hiçbir şey yaşamamışım gibi davranabilir ve tüm günümü öyle geçirebilirdim.
"Abartma, göt." Diye mırıldandım hızlıca onu yerinden kaldırıp sigarayı attıktan sonra sifonu çekerken ama beni dinlemeden sinirli bir şekilde inleyerek kabinden çıkmış ve terleyen saçlarını ve yüzünü yıkayarak elini kendine yelpaze yapmıştı, üzerimdeki siyah, dizlerimin yukarısında biten hoodienin yakasını oynattım; file çorabımın kayan çizgilerini elimle düzelttim ve hızlıca saçlarımı da dağıtarak halka küpelerimin nasıl durduğuna baktığımda Jimin, "Güzelsin güzelsin.." diye mırıldandı. "Çatlatma aynaları."
Güzelliğime düşkündüm, bunu herkes bilirdi ki giyimime çok önem verirdim ve gördüğüm her aynaya göz kırpıp bir öpücük atardım. Kendimi beğeniyordum da, gerçekten güzel olduğumu düşünüyor ve bunu kullanmayı seviyordum. Kendimi güzel görmeyi, güzelliğimi kullanarak daha da güzel görünmeyi; makyaj yapmayı, alışveriş için çıkmayı, gözlerimi süze süze bakmayı ve insanları etkilemeyi seviyordum. Okula girdiğim andan itibaren insanlar çökmem gerektiğini, yıkılmış görünmem gerektiğini düşünüyordu ama bu yapacağım son şey bile olmazdı, sikeyim, kötü bir şey yapmamıştım ve buna sebep yoktu.
Ağzımın kokacağını düşündüğüm için birkaç kez çalkaladıktan sonra tükürerek saçlarımı bir kez daha düzelttim ve cebimde bir sakız falan bulmayı denedim ama bulamadığım için en sonunda boşvermiş ve tuvaletten çıkan Jimin'in peşinden çıkarken bakışlarını yüzüme diken kişileri umursamamış ve "Kanka," demiştim. "Şu anahtarı almam lazım, müdüre ne desem verir?"
Jimin saçlarını düzelterek, okulun içinde dahi çıkarmadığı siyah gözlüklerini burnundan yukarıya ittirdi ve "Ben payıma düşeni yaptım," diye mırıldanırken ona bakan sarışına doğru dönerek bir baktı ve sonra tekrar önüne döndü. "Gerisi sende, müdüre falan bulaştırma beni, hiç uğraşasım yok bebeğim."
Bana hiçbir şekilde yardımcı olmayışı derin bir nefes alarak alnıma vurmama sebep oldu ancak ona hiçbir şey söylemeden merdivenlere doğru yönelmiş ve müdürün odasına hızlı adımlarla inmiştim. Konferans salonunun anahtarına ihtiyacım vardı fakat nasıl alabilirim bilmiyordum, yine de kapıyı çalarak içeri girdim ve yüzümdeki, tatlı olduğunu düşündüğüm gülümsemeyle Bay Park'ın yüzüne bakarken "Bay Park," dedim, tatlı ses tonumla. Minik minik adımlarla ona doğru ilerlemeye başlamış ve ellerimi arkamda birleştirerek yerimde sallanmıştım. "Şey... Sizden bir isteğim var ama..."
"Hayır, Jeongguk, bu kıyafetle istediğin hiçbir şeyi alamayacaksın."
Bay Park bana yalnızca bir kere baktıktan sonra, yuvarlak gözlüklerini çıkararak masanın üzerine bıraktı; kağıtlarına gömüldü ve bir daha hiçbir şey söylemedi. Arkasındaki anahtarlıktaki onlarca anahtarın arasında istediğimin olduğunu biliyordum, onlardan birini kullanmaya çok ihtiyacım vardı ama öyle aşağılayıcı bakmış ve sert konuşmuştu ki bir kelime daha edemeden derin bir nefes alarak odadan çıkmış ve duvara yaslı bedene doğru çevirmiştim bakışlarımı.
Kapının hemen yanına kafasını yaslamış, dağılmış saçları yüzünün bir kısmını kapatıyorken omzundan kaymış ceketini umursamadan yüzüme bakıyor; kurumuş dudaklarını yavaşça ıslatıyordu. O an, ilk defa "Jeongguk," çıktı o yumuşak dudaklarının arasından. O dudaklarına ölüp biteceğimi o zamanlar bilmiyordum. "Bunu mu arıyordun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your eyes tell | taekook
Fanfictiontaehyung'un gözleri her şeyi anlatır, jeongguk ise hiçbir şey anlamaz.