9: Şarap ve yıldızlar.
●
Ne kadar çok yorumm o kadar motivasyon, yeni bölüm diyor ve kaçıyorumm
Sizi seviyorum, iyi okumalar!!
Annem ve en yakın arkadaşı Joon amca bahçemizde, az önce ızgarada pişirdikleri etleri yemek için sabırsızlanıyorken açtığım şarap şişesini, kadehleri ve tabakları koyduğum tepsiyle dışarı çıkmış ve çıplak ayaklarım çimenlere sürterken bunu umursamamış; terliklerimi arama girişiminde bulunmamıştım.
Müstakil evimizin bahçesi oldukça büyüktü, giriş kısmında ufak; yuvarlak bir masa -ki burada çay içmeye bayılırdık- arka tarafında büyükçe bir yemek masası açık olurdu bu havalarda. Yerlerden dağınık şekilde yastıklar, yumuşak; tüylü şallar eksik olmazdı. Bu yüzden yazın hiç eve girmek istemez, hatta arka bahçemizde bacaklarımızı uzatır yatardık; arkadaşlarımla burada kaç kez sarhoş olduğumu ve kaç kez uyuyakaldığımı hatırlamıyordum bile. Loş ışığın altında kahkahalarımızla komşuları sinir ederdik.
Joon amca beni gördüğü gibi elimden tepsiyi alarak masanın üzerine yerleştirmeye başladı ve "Jeongguk," dedi, ben düşünceli bir şekilde sandalyeme çökerken. "Et yemiyorsun diye senin için sebzeleri pişirdik. Biber.." gözleri tabağın içinde gezinirken benim için saymaya devam edince yanağımı avcuma yaslayarak gülümsemiştim, yuvarlak gözlüklerinin ardındaki yakışıklı yüzü etkileyiciydi. "Patlıcan... Başka bir biber-Bak, şurada patates de var."
Aslına bakarsak, ben küçükken, her zaman onun annemle evlenerek bana babalık yaptığının hayallerini kurardım; o hiç evlenmemişti, bir çocuğu yoktu ve ailesi de memleketlerinde yaşıyor, Seul'e hiç gelmiyordu. Dolayısıyla hep birlikteydik, küçükken bana istediğim oyuncakları alırdı; liseye geçmeden önce sınav için hazırlanmama yardım etmişti ve ilk kez eşcinsel olduğumu açıklama gereği duyduğum kişiydi ki, bunu öyle normal karşılamıştı ki bana dönerek kafasını sallamış ve sonra o gün beğenmediğim için tadını unutamadığım tacodan bir ısırık almıştı. Birlikte alışveriş yapmayı severdik, birbirimizin evinde asla misafir gibi hissetmezdik ve annemle o, asla birbiriyle ilgilenmemişti. Her zaman dost olarak kalacaklardı, büyüdükçe, bunun daha iyi olduğuna karar kılmıştım zaten.
Kim olduğunu bile bilmediğim bir babadan daha fazlasıydı benim için ve ona var olduğu için minnettardım.
"Teşekkür ederim," Mırıldanarak, benim için hazırladıkları sebzeleri ufak servis tabağıma doğru koymaya başladığımda bir eli omzuma yaslandı, eğildi ve yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra "Okul nasıldı?" Diye sordu. Tekrar yerine geçerek oturmuş ve sonra kadehlerimizi doldurmuştu, bu sırada annem koşarak yanımıza geldi; ellerindeki, ufak tefek şeyleri masaya yerleştirdi ve yanıma oturduğunda ilgim en sonunda tekrar Joon amcaya kaydı. "Güzeldi," diye mırıldanmışım. Güzel falan değildi.
Güzel değildi, çünkü bugün Taehyung yoktu.
Evimize geldiği gün, benimle alay ettiği için ona gözlerimi devirerek odamdan çıkmıştım ve o da, akşam yemeğine kalmadan annemle görüştükten sonra gitmişti zaten. Fakat bugün okulda yoktu, üstelik dün de yoktu; belki de tatilde bile olabilirdi, bilmiyordum ama onu görmemek beni merakta bıraktığından biraz düşünceliydim işte. Neredeydi, ne yapıyordu; neden gelmiyordu? Yoksa okulunu mu değiştirecekti? Birçok sorum vardı, vardı, çünkü Taehyung devamsızlık yapmazdı.
Yine de tüm bu düşüncelerimden uzak durmaya çalışarak gülümsedim, annem ve Joon amca günlük hayattan konuşmaya başladıklarında onları dinleyerek tabağımı bitirmiş ve sonra, annemin öğlen yaptığı muffinlerden almak için kalkmıştım, "Siz de ister misiniz?" Diye sordum, omzumdaki şalı sandalyeye bıraktım ve gülümsedim, annem "Ben şu an istemiyorum, tatlım," dedi ve Joon amca da "Ben de canım." Diye yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your eyes tell | taekook
Fanfictiontaehyung'un gözleri her şeyi anlatır, jeongguk ise hiçbir şey anlamaz.