on üç

11 3 40
                                    

"Bu hafta gelemeyeceğim ama söz haftaya abinle birlikte gelip acısını çıkartırız"

Niyeyse bu sözün de diğerleri gibi gerçekleşmeyeceğini düşündüm.

"Sen nasıl istersen baba"

"Görüşürüz canım"

"Görüşürüz"

İlk başlarda birbirine çok aşık iki insanın günün birinde anlaşamayıp ayrılmasını kabullenecek kadar büyümüştüm babamın gözünde. Yaklaşık iki sene önce de bunu söyleyerek anlatmıştı bana ayrıldıklarını.

"Senin annenle aramızdakileri anlayabilecek kadar büyüdüğünü biliyorum Dila. Lütfen bunu bizim için zorlaştırma. Zaten yeterince zor."

Boşanmalarını bu şekilde doğal karşılamamı sağlamıştı babam. Bir yandan haklı olduğunu biliyordum fakat içimdeki küçük çocuk bunu kabullenmemekte oldukça kararlıydı.
Gün geçtikçe alışacağıma kendimi inandırmışken babamın başka bir şehre taşınma fikrine o kadar hazırlıksız yakalanmıştım ki boşanmalarına verdiğim tepki çok küçük kalmıştı yanında. Çok ağladım, itiraz ettim fakat babam işinde bir adım daha ileri gidebilmekte oldukça ısrarcıydı. Üniversiteyi rahatça İstanbul'da okuyabilmemiz için de bir kapı araladığını söylemişti abimle bana. Nitekim öyle de oldu. Son iki senesini çok daha iyi eğitim verilen özel bir üniversitede bitirmek kulağa çok güzel geliyordu abim için. Hem babam da oralarda yalnız kalmayacaktı. Yani annem kendini böyle avutuyordu sanırım. Resmen iki sene önceki çekirdek ailem ortadan ikiye bölünmüştü bir iki ay içerisinde.

Zaten yıkmak yapmaktan hep daha kolay değil miydi?

Boşanmalarının sınav senemin başına denk gelmesi de cabasıydı. Tam toparladım derken bir de taşınmaları çıkmıştı ve mükemmeliyetçi doktor Hakan Sarsılmaz psikolojik olarak sınava odaklanamadığımı çok daha iyisini yapabileceğimi söyleyerek mezuna bırakma fikrini aşılamıştı beynime. Daha sınava girmemişken bir de... Fazla başına buyruk hareket eden bir kız olsam da ailem konuya karışınca bir şey diyememiştim. Zaten ben de yaptığım sonuçtan pek memnun olmamıştım ve babam abimi alıp gittiği için kendimce tavır almıştım. Gerçi bu da babamın işinden önce önemseyeceği kadar önemli değildi ve şimdi burdaydım işte. Annem babamla mal paylaşımından kalan kafesinde çalışıyordu ve ben de dershaneye gidiyordum. Babam meşhur bir hastanede doktorluk yaparken abim de üniversitesini okuyordu.

Her şey düzene oturmuştu. Peki bu düzenden niye bir tek ben şikayetçiydim? Babamın dediği gibi olgun bir kız olamamış mıydım?

  Çantama son olarak kulaklığımı ve anahtarımı da koyarak fermuarını kapattım. Belimdeki gömleği biraz daha sıkıştırıp kapıya yöneldim. Benim kapı kolunu indirmemle aynı anda elini kaldıran posta görevlisi kapının açılmasıyla yaptığı eylemden vazgeçti.

"Dila Sarsılmaz adına bir paket var."

"Benim."

Uzattığı kağıdı kutunun üzerine koyarak imzalayıp geri verdim ve kutuyu içeri alıp kapıyı kapattım. Orta boy kutunun abim ya da babam tarafından gönderildiğini tahmin etmek zor değildi. Kendileri gelmeyince hediyeleri gelmişti anlaşılan. Kutuyu hemen yanımdaki dolaptan aldığım makasla keserek açtım ve içinden çıkan notu okudum.

'Ben gelene kadar öğrensen iyi olur. Haftaya birlikte kayarken yakışıklı abinle insanlara hava atarsın'

Hafif dolan gözlerimi kırpıştırıp ateş kırmızısı patenleri elime aldım. Siyah küçük tekerleri ve bağlamak için kullanılan ipleri hariç kıpkırmızıydı. Bunları Doruk'un seçtiğine emindim. Çünkü bana kırmızıyı çok yakıştırıyor ve sürekli kırmızı hediyeler alıyordu. Yanıma gelemediği için arayıp yarım saat boyunca özür dilemişti. Ona kalsa sınavları boşverip geleceğine neredeyse emindim fakat babam bir şekilde onu ikna etmiş olmalıydı. Bir yanım sınavlarının daha önemli olduğunu söylüyordu fakat böyle konularda kendimi bencil hissediyordum. Ayrıca en son konuşmamızda sınavlar bitince geleceğini ve doğum günümü asla kaçırmayacağını söylemişti. Doğum günü pek umrumda değildi fakat bütün ailem senede sadece 4 kez yan yana gelebilmişti. O da doğum günlerimizde. Bunun hiçbir zaman bozulmayacağını düşündüğüm içindi belki de bu kadar kırılmam.

Beni Sen İnandır | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin