on dört

16 3 35
                                    

"SÜRPRİİİİZ!"

Aslında bana doğru getirilen doğum günü pastası pek sürpriz değildi. Çevresindeki insanlar ise kesinlikle öyleydi.

"İyi ki doğdun Dila, iyi ki doğdun Dila..."

Annemin elleri ağzını kapatmış dolu gözleriyle beni izlediğini fark ettim. Yüksek ihtimal babamın gelmeyişini bu şekilde telafi etmek istemişti. Yine bir şekilde birisi yıkıyor, birisi topluyordu.

"Doğum günün kutlu olsun kardeşim."

Yaren her zamanki enerjisiyle üstüme atladığında onu belinden yakalayıp sıkıca sarıldım.

"Bensiz ha ?!"

Barış'ın da bize katılmasıyla kahkaham daha da büyüdü. Birlikte spora gittiğimiz günlerde biz pes ederken onun etmemesi işe yaramış olacak ki ikimizi de kaldırıp küçük bir çığlık atmamıza sebep oldu.

"İyi ki varsınız lan."

Beni serbest bırakıp bakışmalarından yapacakları şeyi anlamış olsam da tabi ki engel olamamıştım. İkisi de birer yanağımı sıkıp kendine doğru çekivermişti. Onları iteleyerek kurtuldum ve anneme döndüm. Yarım saat önce yaşadığımız her şeye isyan eden halim geldi aklıma. Bana gözleri dolu bakan bu kadının başka seçeneği kalmış mıydı? Peki ya babam? Bu evlilik için yeterince savaşmamış mıydılar? Gerçek şu ki çok uğraştılar. Başta yaşımın getirdiği saflıkla bir şey anlamıyordum ama şimdi 19 yaşıma bastığım bugün annemin gözlerine bakarken belki de en iyisinin bu olduğunu düşünüyordum. Yine de bazen kendimi kaybetmem normaldi değil mi? Benim de gardımın inmesine ihtiyacım oluyordu sanırım.

"İyi ki doğdun güzel kızım. Seni çok seviyorum."

"Ben de seni annem."

Annemle de sıkıca sarılmamın ardından yüzümdeki gülümseme iyice büyüdü. Çok kalabalık olmasa da bir şekilde arkadaşım diyebileceğim herkes buradaydı. Hatta yeni tanıştığım Şeyda ve Yankı bile. Eren ve Özgür'ü, liseden birkaç arkadaşı ve dershanedeki üç beş kişiyi de Barış ayarlamış olmalıydı. Sırayla herkese kısaca sarıldım. Verilen hediyeleri masaya koydum, tebrikleri kabul ettim. Pastamdaki mumu üfleyip dileğimi diledim. Normalde kalabalık ortamlarda uzun süre duramazdım fakat oldukça eğlenmiştim. Bir yanım hala abimle babamı arasa da kafam dağılmıştı. Sanırım alışıyordum.

Saatler ilerlerken biraz hava almak için kapının önündeki salıncağa gideceğimi söyledim Yaren'e. Zaten başka türlü dibimden ayrılacak gibi durmuyordu.
İnsanların selfielerini süsleyen salıncağımıza doğru ilerledim ve annemin çıkmadan yüzüme fırlattığı şalı ikiye katlayarak omuzlarıma koydum. Temiz hava iyi gelmişti.

"Gelebilir miyim?"

Arkamdan gelen sesle gözlerimi Yankı'nınkilerle birleştirdim. Giydiği haki tişörtü hafif rüzgarla titriyordu. Ellerini siyah kotunun ceplerine koymuş alnına dökülen saçlarına inat yeşilleri gözlerimi alıyordu. Benden 5 6 adım uzakta durmuş her an gidecekmiş gibi duruyordu. Bunun sebebi de benim cevap vermeden ona bakmamdı yüksek ihtimalle.

"Gel tabi"

O yavaşça yanıma adımlarken ben de omzumdaki şalı alıp iyice açtım. Yanıma oturduğunda omzuna koymaya çalıştım fakat benden uzun ve yapılı olduğu için tam becerememiştim.

"Bana bırak"  diyerek gülümsedi Yankı. Elimden şalı alıp benim aksime tek hareketle ikimizinde sırtına yerleştirdi. Bu da aramızda bir karıştan daha az mesafe kalmasına sebep oldu.

"Böyle de yalnız kalmana engel oldum ama"  dedi bir eliyle ensesini kaşırken. Biraz daha gülümsedim.

" Yok, problem değil. Sadece hava alıyordum."

"Ben de kalabalıktan pek hoşlanmam o yüzden dedim."

"Eğlenmedin mi?"

"Eğlendim aslında. Çoğu arkadaşı tanıyorum zaten. Sizinle denk gelip tanışamamıştık sadece."

"Tanıştık işte bir şekilde" diyip güldüm. Bir süre ikimiz de sessizliği dinledik. Onun da çok konuşmayı sevmediğini tanıştığımız gün anlamıştım zaten. Bu beni rahatsız etmiyordu. Böyle de güzeldi.

Bildirim sesi sessizliğimizi böldüğünde mesajın ondan geldiğini düşünüp elimi hızla cebime attım. Ama tahmin ettiğim üzere mesaj ondan gelmemişti. Düzeltmek gerekirse mesaj bana gelmemişti. Yankı da bunu fark etmiş olacak ki elini cebine atıp kendi telefonunu çıkardı. Telefonu hafif sallayarak zaten anladığım gerçeği bana gösterdi.

"Benimkiymiş."

Kısaca mesaja bakıp tekrar cebine koyduğunda sanırım gitmek üzere ayaklandı. Kendi omzundan düşürdüğü şalın ucunu alıp benim etrafıma doladı ve gözlerimizin saniyelik buluşmasından sonra geri çekildi.

"Gitme vaktim geldi. Tekrar iyi ki doğdun Dila."

"Teşekkür ederim."  diyip gülümsememin ardından kafenin kapısı açıldı ve içeriden Özgürle birlikte bir çocuk çıktı. Mesaj atan onlar olmalıydı.

"Görüşürüz Dila"

"Artık pazartesi matematik dersinde ha Özgür?"

"Malesef."

Ben de kalkıp içeriye girdiğimde herkesin yavaşça toparlanmaya başladığını gördüm. Kafedeki kalabalık benimle vedalaşıp yarım saate tamamen kafeden ayrıldıklarında geriye Yaren, Barış ve ben kalmıştık. Ve tabi annem. Hızlıca etrafı toparlayıp annemin çocukları eve bırakmasının ardından ne ara duş alıp kendimi yatağa fırlattığımı hatırlamıyordum bile. Gerçekten yorulmuştum. Telefonu alıp gelen birkaç doğum günü mesajını cevapladıktan sonra ondan gelen mesajlara girdim.

? : İyi ki doğdun

? : Hayatıma bir anda öyle güzel dahil oldun ki her bir yanım sen oldu

? : Ve ben bundan hiç şikayetçi de değilim Dila'm

? : Artık kalbimdeki yanımda da olsun istiyorum

? : Sana biraz daha yaklaşınca karşına çıkmamın çok da geç olmadığını fark ettim

? : Belki o kar küresindeki gibi sarılırsın bana ha?

Beni Sen İnandır | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin