"Şu özel ders işi kafama hiç yatmadı. Haberin olsun."
"Anne,merak etme. Sorun yok. İdare edebiliyorum ve çok mutluyum. Hem çocuk kolay anlıyor zaten" dedim gülümseyerek.
"Sende kolay yoruluyorsun ama!"
"Ya oturduğum yerde ders anlatıyorum. Zaten kemoterapiden uzak günlerime ayarlıyoruz."
"Matematikten ders almana ne demeli? Bir o eksikti! Sırası mı şimdi? Hiçbir şey sağlığından önemli değil."
"Anne cidden beni bu yaptıklarınla yoruyorsun. Ben bahsettiğimiz şeylerden zevk alıyorum. Biraz olsun rahatlamama sebep oluyor." üç aya kalmaz öleceğim neyin telaşı bu?Annem söylediklerime ses edemedi ve ne halin varsa gör bakışı attı. Seni seviyorum validem!
Mideme yerleşen ölü balıkların hareket ettiklerini hissettim ve her ihtimale karşı yatağımın yanında kusmam için duran geniş kaba sarıldım, şiddetli bir şekilde kusmaya başladım. Beni ayakta tutması için yediğim her şeyi tekrar çıkarıyordum. İşte sorun burada başlıyor. Besin alamıyorum ve bu da benim çabuk yorulmama sebep oluyor, başımın dönmesine de, sonra yürürken gözlerimin kararmasına da ve hatta güçsüzlükten bayılmamada...Annem ben kusarken sırtımı sıvazlıyor ve sırtımın gerisinde saçlarımı tutuyor. Saçlarım deyince, onlar da acımıyor bana. Gittikçe uzaklaşıyorlar benden. Kalsalar ne olur sanki? Gerçi birkaç ay sonra geriye "ben" diye bir şey kalacak mı bilmiyorum. Saçlarım gitse ne olur? Ben gideceğim. Benden, herkesten...
Annem elindeki peçeteyle dudaklarımın kenarlarını sildi.
"Gel hadi. Elini, yüzünü yıkayalım."
Bana bakarken hep gülümsüyor ama içi acıyla dolu. Sırf benim canım daha fazla acımasın diye o gülüyor.On Bir yaşındaki kız bunları anlamıyordu anne. Bir tek onun canı acıyor zannediyordu ama o yaşayacağına inanıyor ve bunu istiyordu. Hem de çok... Şimdi ise bu kız On Dokuz yaşında ve katlanamıyor anne. On Birindeki inancından eser yok. Öleceğime bu kadar inanırken korkmam neyin nesi? Elimi bırakınca düşecekmişim gibi geliyor. Hiç bırakma olur mu?
🌷✨🌷✨🌷
"Selam!"
"Selam. Hoş geldin."
"Hoş buldum."
Emir sandalyesini çekti ve masada çaprazımda olacak şekilde oturdu.
"Vitaminlerini alıyor musun sen?"
"Konumuz bu değil, konumuz çalışmamız gereken matematik."
"Ah pardon! Fark etmemişim. Rengin normalde açık bir sarı mı senin? Şuan öyle de.""İyiyim. Sadece bu aralar mide bulantım hatsafada. Bu beni biraz yoruyor."
"Normal. Yani gün geçtikçe aldığın ilaçlar, kemoterapinin de artması böyle şeylere sebep olabiliyor."
"Biliyorum. Tecrübeliyim."
"Başlayalım mı?" Konuyu daha fazla uzatmak istemezmişçesine sordu.
"Hemen!"
"Bak bugün ağır bir şeyler çalışma taraftarı değilim. Matematik yerine fizikten başlamaya ne dersin?"
"Peki bay sayısalcı, ipler senin elinde. Ne dersen uyarım."
"Süper!"Yarım saat kadar bana basınç anlattı. Ben de onu anlamaya çalıştım. Başarısız oldum da sayılmaz. Doğrusu onu anlamak çok da güç değil. Hatta gayet basit. Güzel anlatıyor. Tane tane ve anladığım dilden. Bunu sevdim!
"Tamam! Bize kahve alıp geliyorum. O sırada dinlen. Soru çözeceğiz."
"Sağ ol."O gittikten sonra anlatırken daha sonra çalışmam için aldığı notlara göz gezdirdim. Sen doktor olmak için mi geldin dünyaya? Harika ders anlatıyor ama yazısı için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Doktor yazısı dediklerinin aslını önümdeki kağıtlarda görmüştüm. Ders çalışmam onun karmaşık yazısını çözmeye çalışırken dahada zor olacaktı ama bundan şikayet etmedim.
"Buyrun öğrencim. Sütlü kahven."
"Teşekkür ederim." Sanırım teşekkür edeceğim çok şey var.
"Pera nasıl?"
"Ah doğru ya! Pera! Nasıl unuttum?"
"Neyi unuttun?"
"Dün geceden beri dört kere aradı ama hastalar, okul derken konuşmaya vakit bulamadım."
"Şimdi de ben."
"Hayır! Seninle alakası yok. Merak etme."
"Bana numarasını verir misin?"
"İstersen bana numaranı ver. Sana atayım."
Ona numaramı verdikten sonra,
"Bu arada sorun olduğunda çekinmeden atabilirsin. Kimya biyoloji, matematik, fizik ya da kanser?" dedi gülerek.Ona gülerek "Tamam" dedikten sonra tekrar derse döndük. Yaklaşık yirmi soru çözmüştük ki kahvemi yudumlarken midemdeki ölü balıklar tekrar uyandı. HAYIR! HAYIR! Şimdi olmaz. Çok geç...
"Emir ben çok özür dilerim!"
"Hayır! Sorun yok." deyip masadaki peçetelerden alıp doktor üniformasındaki kusmuğumu temizlemek için uğraştı. Hiçbir zaman bu kadar utanmadım. Hiçbir zaman!Daha ne kadar devam edecek bu? İlk önce ona bağırırken bayıldım ve beni kucağına alıp odama götürdü, sonra bir gece boyunca başımda bekledi. Havale geçirmekten kurtardı beni. Yetmezmiş gibi saçlarımı taradı. Ders vermeye başladı. Evet bu karşılıksız değil. Ben de yeğenine ders veriyorum ama ilk kez kanserden uzak bir şey yaparken bile bunu kanserle mahvettim. Ölmek istememin sebebi tam da bu! Ölüm yaşamak için çektiklerimden daha acısız...
"İstersen dersi burada bitirelim. Yapmamız gerekenleri yaptık zaten. Bende gidip üzerimi değiştireyim." dedi. Bunu söylerken bıkmış veya kızgın değildi. Bunun tek sebebi kanserli olmam. Uğraşının tek sebebi bana acıması!
Başımı salladım ve masadan kalkacaktım ki aynı şey yine oldu ve ben daha adım atmadan tekrar oturdum. O da tekrar aynı şeyi yaptı ve bana yardım etti. Beni kucağına aldı ve yürümeye başladı. Odaya gittiğini tahmin ediyorum. Yol boyunca başım çatladı. Bazen yanımızdan geçen insanları çift gördüm ya da hiç görmedim. Başımı Emir'in göğsüne gömmüş ağlarken buldum kendimi. Son birkaç gündür iyi olduğumu zannetmiştim. Cansın'ı görmüştüm, Pera'ya tarih anlatıyordum, Emirle üniversite sınavına olan umudum artmıştı.
Beni odama çıkardı ve panikleyen anneme açıklama yaparken yatağıma koydu. Bir hemşire göndereceğini, serum takılacağını ve almam gereken ilaçları söyledi. Dönüp bana son bir kez daha baktıktan sonra odadan çıktı. Ben ise tek kelime etmedim.
🌼🌼🌼
4.Bölümmm!Sizi seviyorum. Sizde bizi sevin.
Görüşmek üzeree✨🌼✨

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS
Ficción General11 yaşında küçük bir çocuk düşünün. Hastane odası oyun bahçesine çevrilen, pencerenin ardındaki oyun parkı ise yasak olan, arkadaş edinmek yerine yeni yeni doktorlar tanıyan, upuzun kıvırcık saçları sağlıyla birlikte onu terk eden bir çocuk... Taki...