"Bırak o kurabiyeyi, buraya yemek yemek için mi geldin?" Bora ellerindeki poşetlerle önümden geçerken dobraca konuştuğunda homurdandım.
"Bacakların yeterince kalın zaten." Ağır olduğunu belli eden poşetleri tezgâha koyduğunda ona cevap vermek yerine yarısını yediğim kurabiyeyi tabağa koydum. Yamuk oturduğum için ağrımaya başlamış olan belime, çok fazla kurabiye yediğim için bulanmaya başlamış olan midem eklendiğinde doğrulmaya çalıştım.
Ama bir patates çuvalı gibiydim, sadece çırpınabildim.
"Bora," Bana sadece mırıldanarak karşılık verdiğinde yeniden ona seslendim. Elindeki süt şişesiyle sertçe ve sabırsızca bana döndüğünde dudaklarımı büzdüm.
"Kalkamıyorum." Yüzündeki ciddi ifade yerini gürültülü bir kahkahaya bıraktığında ben de kendimi tutamadım. Yanıma gelip, bileklerimden tutarak beni ayağa kaldırdığında gerinmeye başladım.
Her yerim uyuşmuştu.
Bora gideli neredeyse bir saat olmuştu ve ben bu süreçte bir tabak dolusu kurabiye yemiş, sosyal medyada gezinmiştim. Asla kıpırdamadığım için kalçam karıncalanıyordu. Belki de Bora teklif ettiğinde ben de onunla markete gitmeliydim. Hep aklım başıma sonradan geliyordu.
"Akşam ne yemek istersin?" Koltuğun üzerinde kalmış tabağı alarak yeniden mutfağa yöneldiğinde sersem adımlarla onu takip ettim.
"Fark etmez,"
"Biraz karides aldım. Güveçte yapalım mı?" Sessizce kafamı aşağı yukarı doğru salladığımda tebessüm etti. Ona yardım etmek için poşetlere uzanıp, yerleştirmeye başladım. Tam olarak neyin nerede olması gerektiğine dair bir fikrim yoktu, bu yüzden tek tek tüm dolapların kapaklarını açıp kapatıyordum.
Bora birçok yazını burada geçirse de ben ilk defa geliyordum ve birçok şeye yabancıydım. Jeju'nun sıcak havası beni sersemlettiği için üç gündür tek yaptığım şey pineklemekti.
Bu hâlimi gördüğü için Bora'nın beni bir daha buraya getirmeyeceğine yemin edebilirdim.
"Ben ortalığı toplayıp, yemeği hazırlarken neden havuza girmiyorsun?"
"Gerçekten ama gerçekten boğulmak istemiyorum." Bora, endişeli tavrıma güldüğünde gözlerimi devirdim. Ona kızmıyordum aslında, ama beni anlamadığı için iletişim kuramıyorduk bazen. Su fobim ve bunun getirdiği yüzme bilmemezlik onun için çerezlik bir sitcom gibiydi.
Ciddiye almıyor, sadece gülüp geçiyordu.
"Donut şeklinde bir yüzme simidim var. İstersen onu kullanabilirsin."
"İçine girebilir miyim?" Parmaklarımla belimdeki fazlalıklara dokunarak konuştuğumda Bora kıkırdadı.
"Üstüne oturarak güneşlenme anlamında söylemiştim ama o da olur." Kastettiği şeyi anladığımda şaşkın bir ifadeyle ona baktım. Bazen gerçekten küçük düşünüyordum. Düşündüğümün aksine bu fikir aklıma yattığında, yüzme simitinin yerini sordum. Öğleden sonra olduğu için hava biraz daha serinlemişti, bu yüzden dışarı çıkma fikri gözümü çok da korkutmuyordu. Kendime yakıştıramadığım bir hızda üstümü değiştirip, yüzme simidiyle yeniden aşağı indiğimde Bora mutfakta dolanmaya devam ediyordu.
"Buraya gelmeden önce bikini almam iyi olmuş, eskiler olmadı."
"Bu yaz da formuna dikkat etmezsen seneye de bu sana olmayacak." Ona dil çıkardığımda güldü.
"Bahçeye girince sağa dön. Soldaki havuz diğer eve ait," Bir şey söylemeden kafamı salladığımda kaşlarını çattı.
"Çok dalgın hareket ediyorsun, komşulara rezil olma bir de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA ▪︎ park seonghwa
Fanfiction"En parlak karanlığın olacağım, koru beni Aurora'm." ~Tüm hakları bir ayçiçeğinde saklıdır.