Her bir hücremin yavaş yavaş yanmaya başladığını hissedebiliyordum. Benim kim olduğumu bilmek bu kadar kolay mıydı? Ben bile kim olduğumu çözemezken etrafımdaki herkesten şüphelenmek mi zorundaydım? Bütün bir gün boyunca yüzüme dahi bakmayan çocuk gerçek kimliğimi biliyordu ve benden daha emin gibiydi kim olduğumdan.
İnkar etmek için ağzımı açtım ama hemen sustum. Bu bir tahmin değildi, bu resmen bir yargıydı.
"Nereden biliyorsun?" sesim beklediğimden çok daha tehditkar çıkmıştı. Onun bana o notu yollayan adam olma olasılığı beni rahatsız etmişti sanırım.
"Annen kayıt yaptırmaya geldiğinde gördüm seni." dedi ses tonumdan rahatsız olmuşa benzemiyordu.
Yüzümde elimde olmayan, küçümser bir tebessüm belirdi.
"Ben gelmemiştim."
"Oysa ben seni gördüğüme eminim." sesinde hiçbir tekleme yoktu. Yalan söylediğini ikimizde bildiğimiz halde gayet sakindi.
"Ne yazık ki ben de gelmediğime eminim." dedim onun ses tonuyla, aynı iticiliği yakalamaya çalışıyordum.
Cevap vermedi. Bunu yapması haksızlıktı ve bana bunun hesabını vermek zorundaydı.
"Konuyu değiştirmeye ne dersin?" diye sordu Ozan yavaş ve acelesiz bir tavırla. İnatla bir kere bile bana dönmemişti yüzü.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" bunu sinirli değil, gerekten bir soru sorarmışçasına sordum.
"Mesela en sevdiğin renk ne?" diye sordu yine aynı ifadesiz tavırla.
Birden kafamda şimşekler çakmaya başlamıştı. Gri?
"Hayır," diyerek bağırdım olayın şokuyla ve çantamı da alıp kendimi ondan uzaklaştırmaya başladım.
Yavaşça bana döndü. Gözleri 'N'apıyorsun?' diye soruyordu. Kehribar rengi gözleri benim gözlerimi bulunca bir an için durdu şaşkınlıkla yutkundu, dehşete düşmüş gibi bir hali vardı. Birazdan ağlayacakmış gibi kaşlarını çattı. Uzun bir süre bana baktıktan sonra kafasını iki yana salladı ve çok kısa sürede aynı ifadesiz haline döndü.
"En sevdiğin rengi bilmiyor musun?" diye sordu yamuk bir sırıtışla.
"Evet!" dedim dişlerimi sıkarak ayağa kalktım ve ondan uzaklaşmaya başladım, "En sevdiğim renk hakkında düşünmedim. Ama tahminlere, sadece tahminlere dayanarak soruyorum: Senin en sevdiğin renk gri öyle değil mi?"
Hızlı, hararetli ve sinirli konuşuyor aynı zamanda da geri geri gidiyordum ve bir sıraya çarparak durdum.
Ozan ayağa kalktı ve bana anlayamaz gözlerle baktı. Sanki delirmişim gibi beni izliyordu, zaten delirmiştim de, hem de fazlasıyla. Ve bu gecikmiş bir delirmeydi. Nefes hızımı kontrol etmeye çalışsam da vücut fonksiyonlarımın iradesini kaybetmiştim.
"Sakin ol! Seni anlayamıyorum." ellerini beni yatıştırmak için yatay bir şekilde aşağı yukarı sallamaya başladı ve bana doğru yürüdü.
"Yaklaşma bana!" diyerek bağırdım ve kendimi sırayla birlikte daha da geri ittim.
Ben 'yaklaşma' der demez durdu.
"Tamam, ama-"
"Sendin değil mi? Bana o notu yollayan."
"Ne notu?" diye sordu kafasını yana eğerek.
"Sakın bana bilmiyormuş numarası yapma!"
"Neyi?" diye sordu ama ben arkamı dönüp sınıf kapısı açtım ve hiç beklemeden binadan dışarı doğru koştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Arkasında
Mystery / ThrillerKimseye güvenemem burada herkes bir şeyin peşinde, ben de öyle. Kim olduğumu bilmiyorum ama kim olmadığımı biliyorum. Ben katil değilim, iyi bir arkadaş ya da sırdaş değilim, artık normal bir insan bile değilim. Ama öğreneceğim, başıma gelenlerin so...