Babamın gecenin yarısında ''Ankara'ya gelmen gerekiyor.'' Lafıyla bir sırt çantasına bir iki parça kıyafet, cüzdan ve telefon şarj kablomu attığım gibi kendimi yolda bulmam yaklaşık yarım saat sürmüştü.
Kısa bir mesajla Jerry ve Kıvanca Ankara'ya acil bir şekilde gitmemi gerektirecek bir telefon aldığımın haberini verdikten sonra telefonumu çantanın dibine göndermem çok da uzun sürmedi. Yıllardır ezbere bildiğim yolları bu sefer daha hızlı gitmem ise bana da şok olmuştu açıkçası. Babamın sesini bu kadar endişeli duyuşum ise kafamda bin bir türlü ihtimali sıralasa da zirveyi çeken ihtimal Berika'nın hamileliğiyle ilgili sorun yaşamasıydı. Hamileliğini duyduğumuz andan itibaren hepimiz diken üstünde bekliyorduk. Daha öncesinde geçirdiği düşük yüzünden bir süre tedavi görmüştü. Bu hamileliğinde ise abim hiçbir iş yapmaması ve sıkıntı çıkmaması için elinden geleni yapıyordu.
Her zamanki normalime göre biraz daha hızlı bir şekilde Ankara'ya varışımla rotamı hemen eve çevirdim. Kapıdan girdiğimde annemin gözleri kan çanağına dönmüşken babam da salonun tam ortasında yürüyüp duruyordu. Çantamı koltuğa bırakıp ikisine de ayrı ayrı sarıldım. Sonrasında olayın iç yüzünü öğrenmek için kendimi tekli koltuğa bırakırken annemin anlatmaya başlaması uzun sürmemişti.
''Akşamüstü abin aradı. Biliyorsun o hepimizden daha çok diken üstünde. Berika birden kasılma hissedince ve geçmeyince abin de durur mu hemen eşyaları kaptığı gibi hastaneye götürmüş. Müge de kontrol ettiğinde erken doğum riskinden yatırmış. Şu an yatak istirahatinde.''
Annemin anlatımı biter bitmez ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi bırakıp biraz olsun rahat bir nefes aldım.
''Peki, yanlarına gidemiyor muyuz şu an?''Babam tam karşımda duran her zaman oturduğu koltuğuna otururken kafasını olumsuz anlamda sallayıp yanıtlamıştı beni.
''Neden?''
Babam dirseklerini dizlerine koymadan önce ellerini de çenesinin altında birleştirip ekledi. ''Müge ablan şu an dinlensin yarın gün içinde gelirsiniz dedi.''
''Anladım. Peki, o zaman şimdi sizin dinlenmeniz gerek. Sabah yanına gittiğimizde bizi yorgun uykusuz görürse kendini kötü hisseder. Zaten şu an yeterince stresi var. Şu dönemde stresin ona daha da iyi geleceğini zannetmiyorum.''
Annem söylediklerime kulak verse de pek uygulamak istememişti.
''Seval'im, Jülide'm haklı. Hadi gel biraz da olsa uyumaya çalışalım. Sana söz sabah kalktıktan sonra onları görmeye gideceğiz.''
Annem kan çanağına dönmüş gözleriyle bir bana bir babama bakarken en sonunda babamın sözlerine teslim olmuş biçimde ayaklanmıştı. Babamla birlikte ikisi odasına giderken ben de kendi odama geçip hızlıca üstümü değiştirdim.
Yatağıma uzandığımda her ne kadar gözlerimi kapamaya çalışsam da göz kapaklarım kendiliğinden açılıyor uykuya dalmam için bir kolaylık sağlamıyorlardı. Sırt üstü uzandığım yatağımdan hızlıca doğrulup yatakta bağdaş kurarak oturdum. Şu ana kadar elimdekilerin değerini her zaman bilmeye çalışan biri olsam da insan birisini kaybetme fikrine hiçbir zaman alışamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Lisanı
RomanceHey sen! Merhaba ben Jülide. Jülide Aksoy. Çevirmenim. Çevirdiğim kitaplarda ve dizilerdeki aşklara özenirken bir gün kendimi romantik komedi tadında bir aşkta bulduğumu anlatacağım. Başlayalım mı?