17' yardım etmek istiyoruz

587 109 489
                                    

Xiao Zhan, boy aynasında kendi aksine baktı. Aynada gördüğü adamı gerçekten tanıyor muydu?

Yüzünün her köşesini izledi. Gözlerini aynaya uzattığı parmağı takip edip uğradığı her nokta için havadan bir yol çizdi. Hiç olmadığı kadar kendisi gibi hissediyordu. O halde geçen bunca zamandaki Xiao Zhan kimdi?

Gözleri köprücük kemiği üzerindeki bir ize takıldığında oradaki sızıyı hissetti. Parmaklarını su toplamış yuvarlak ize dokundurduğu zaman kaşları çatılmıştı. Tişörtünün yakasını sıyırıp o izi takip eden diğer izleri buldu. Sigara söndürme izleri... En az beş tane vardı. Sadece birinin nasıl olduğunu hatırlıyordu. Arabadaydı, kaçmaya çalışıyordu. Sahi, neden kaçmaya çalışmıştı? Kaçmasına gerek yoktu ki...

En sonunda gözleri su toplayan minik izleri takip eden, daha büyük koyu renkte bir ize takıldı. Midesi bulanırken bu izin sahibinin yüzü gözleri önünde canlandı. Kor gibi bakışları, keskin kaşları, kıvrımlı dudakları... Elini ağzına götürüp dengesini sağlamaya çalışırken birkaç derin nefes aldı. Onun dişlerini tenine sürttüğünü ve dudaklarını teninde gezdirdiğini hatırlıyordu. Sadece orada değil, burada ve şurada... Vücudunun her noktasında o dudakların dokunuşunu hatırlıyordu. Tiksintiyle.

"Doktor Xiao?"

Düşüncelere dalmışken kapının açıldığını fark etmemişti. Nerede olduğunu da... Gözlerini kimin geldiğini kontrol etmeden önce odada gezdirdi. Ferah bir odaydı, bir duvarı camla kaplıydı ve ağaçlarla dolu bir doğa manzarasına bakıyordu. Bir yatak ve basit bir çalışma masası vardı. Ve ayna... Uyandığı an aynadaki yansıması onu buraya çektiğinden etrafı incelemeye fırsat bulamamıştı.

"Demek uyandınız." dedi daha önce görmediğinden emin olduğu bir adam. Xiao Zhan başını sallayıp etrafa yeniden göz gezdirdi. "Neresi burası?"

Karşısındaki adam gülümseyip gözlerini kıstığında devam etti. "Adımı nereden biliyorsunuz?"

"Sizi bekliyordum." dedi adam başıyla selam verip. "Liu Haikuan, Burada, C.Z Ar-Ge merkezinde proje şeflerinden biriyim."

Liu Haikuan'ın çok kısa olmayan siyah saçları ve üzerinde beyaz bir önlüğü vardı. Biçimli yüzü ona ciddi bir hava verirken bakışları güvenilirdi. Xiao Zhan öylece dikilmeye devam ederken ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.

Tanımadığı bir yerde tanımadığı bir adamla olsa bile garip bir şekilde güvende hissediyordu.

"Ne dersiniz bir şeyler içerken konuşalım mı?" dedi Liu Haikuan sakince. "Üçüncü kat kafeteryasının manzarası sizin odanızınkine benziyor."

"Benim odam mı?" Bu odayı ilk kez görüyordu, burada ilk kez bulunuyordu ama evdeymiş gibi hissettirmişti.

"Burası sizin odanız."

"Neden buradayım?" diye sordu en sonunda. Ses tonu endişeden uzaktı. Yalnızca merak ediyordu. Hiçbir şey söylemeseler bile sesini çıkarmadan burada kalabilirdi.

Sorusunun ardından onu cevaplamak yerine odadan çıkan beyaz önlüklü adamı takip etti. Kapıdan çıktıkları zaman onları karşılayan aydınlık koridorlar ve beyaz duvarlar arasında yürüdüler. Arada başının bir boşluktaymış gibi döndüğünü hissediyordu fakat dengesi asla bozulmadı. Çok geçmeden cam duvarların arasında masa ve sandalyelerin bulunduğu alana geldiklerinde sakince kendisine gösterilen sandalyeye oturdu. Beyaz önlüklü adamın beş metre ilerideki büfeden iki kupa kahveyle dönmesini beklerken bir süre dışarıyı izlemişti. Burası medeniyetten uzak bir yer gibi görünüyordu. Etrafta görebildiği tek şey ağaçlardı. Bir de ağaçların arasından görünen yüksek duvarlar.

You Gotta See Blood⎪yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin