Jiyang toparlanıp ona yaslandığında Yibo artık bir işe yaramayacağını bildiği ve kulağında boşuna parazit yapan kulaklığı kulağından çıkarıp yere attı. Jiyang bu haldeydi ve Bowen'ın ne durumda olduğunu tahmin bile edemiyordu. Onun yanına gitmesi için Jiyang'a Xiao Zhan'ın yerini söylemek üzereyken merdivenlerden inen diğer bir silüet dikkatini çekmişti. Liu Haikuan... Wang Yibo ona güvenmemesi gerektiğini biliyordu ancak Liu Haikuan rolünü çok iyi yapmıştı.
"Ölüm makinemi beğenmedin mi Wang Yibo?" dedi Liu Haikuan sırıtarak onlara yaklaşırken. Yüzünde hayal kırıklığının izlerini taşıyordu çünkü Xiao Zhan'ın çoktan işini yapacağını düşünmüştü. Belki de o doktor düşündüğünden daha zayıftı.
Güven vermeyen adımlarla Haikuan onlara yaklaşırken Yibo, onu korumak adına Jiyang'ın önüne geçip göğsünü gerdi. "Sana en başında güvenmemem gerekirdi."
"Ama güvendin." Haikuan omuz silkti, durumdan çokça keyif alıyor gibi duruyordu. "Sevgilini buradan kurtarmak için her şeyi yapardın. Kalacak yeni bir yere ihtiyacınız vardı, ben de sağladım. Tabii karşılığını da aldım." Liu Haikuan elinde tuttuğu küçük şeyi kaldırdığında Yibo yutkunup bunun doğru olmamasını diledi. Bu aylar önce şirketten çaldığı bilinçaltı parçasını içeren çipti. "Hain."
Haikuan bu söze gücenmezdi. Ne de olsa bir haindi, iki taraf için de...
"Hu Junshuang bir aptal gibi başardığımızı sanıyor olsa da ben projenin tamamlanması için mutlaka bilinçaltı parçasına ihtiyacımız olduğunu biliyordum." Haikuan yavaşça ona yaklaşmaya devam ederken Yibo kendini korumak için hazırlandı. "Nasıl mı anladım? Doktor sorgusuzca kabul etmesi için programlanan her şeyi sorguladı. Sonunda 'evet' diyecek olsa bile sebebini sordu. Bunu yapmaması gerekiyordu." Yüzünde korkutucu bir sırıtış belirmişti. "Her gece uyurken seni sayıkladığını bilmiyor muydum sanıyorsun?"
Wang Yibo'nun tüm bunlara karşı söyleyecek bir sözü yoktu. Liu Haikuan elinde bilinçaltı parçasıyla her şeyi itiraf ederken aklındaki tek soru yöneticinin nerede olduğuydu. "Yönetici parçanın tamamlanmadığını söylemiştin." dedi dişlerini sıkarak. Bir hainin yüzüne söylediği yalanı vurmak ne kadar mantıklıydı?
"Ne üzerinde çalıştığımı hiç düşündün mü Yibo? Sen bunu bile bilmiyorken ufak bir yalanı konuşmamızın bir anlamı var mı?" Haikuan korkutucu bir şekilde gülümsedi. Yönetici parçayı yazan kendisiydi, tamamlandığını da elbette biliyordu. Ancak ne biyoyazılım etkisi altındaki Xiao Zhan'a ne de Wang Yibo'ya doğruyu söylememişti. Tüm bunların yanında Hu Junshuang'dan habersiz olarak şirketin sahibi He Mingzhe ile görüşmeler yapmış ve şimdi yapmak üzere olduğu bu son planı kurmuştu.
"Aşağılık herifin tekisin." Wang Yibo dizlerini kırarak yere sağlam bir şekilde bastı ve herhangi bir saldırıya hazırlandı. Kontrol altındaki Xiao Zhan onu epey hırpalamış olsa da pes etmeye niyeti yoktu.
"Çok yazık, orada dikilmiş bana hakaret etmekten başka bir şey yapamıyorsun Wang Yibo." Liu Haikuan başını iki yana salladıktan sonra kaşlarını çattı. "Şimdi... Ölüm makineme ne yaptın?"
Tam bu sırada çalmaya başlayan sirenler, binada birilerinin onların içeri girdiklerini anladıkları anlamına geliyordu. Wang Yibo panikle arkasına döndü, Xiao Zhan'ın yanına dönmesi gerekiyordu ancak önce yöneticinin olduğu odayı bulmalıydı. Onu bu işkenceden kurtarmadan yanına dönmeyecekti.
Saldırıya hazırlıklı olup öne adım attığı zaman Haikuan'ın silahını ona doğrulttuğunu gördü. Silahın namlusu ona uzanırken kıpırdamadan durup karşısında dikilen adamın karanlık gözlerine baktı. "Ajan Wang. Bir zamanlar bu proje için çalıştığını ne çabuk unuttun... Sana projenin tamamlandığını söylüyorum. Senin projen, şaheserin..."