ERTESİ GÜN
Yüzümde hissettiğim baskıyla irkilerek kafamı kaldırdım. Anlamaya çalışırken görüntüm netleşti ve gördüğüm ilk şey Marvel oldu. Sonra bilgisayar, bir fincan soğumuş kahve derken masa başında uyuyakaldığımı anladım. Saatin akşama yaklaştığını fark edince yerimden fırlayarak kalktım.
A.Ö.: Ah, Marvel! Bebeğim çok özür dilerim. Sana hemen süt alıp geleceğim, tamam mı kızım?
Hızla yüzümü yıkadım, üzerime çeki düzen vermeden evden çıkmıştım ki aklıma gelen şeyle geri döndüm. Çekmeceye koyduğum kutuyu çıkarıp içinden telefonumu aldım. Dışarı çıkmışken hattımı değiştirmeliydim. Saatlerdir oturduğum için biraz yürümenin iyi geleceğini düşünerek motorla gitmemeye karar verdim.
...
Hava kararmaya başlamıştı. İşlerimi halledip evin yolunu tuttum. Her çarşıya çıktığımda Sebastian'ın bir fotoğrafını çıkartıp çerçevelettirirdim ama Marvel'a sütünü götürmem gerekiyordu, bu yüzden bugünlük eve Sebastian'sız dönüyordum.
Evime yaklaştığım sırada konuşma sesleri duyunca kafamı kaldırıp baktım. Yan komşum -ki şimdiye kadar hiç iletişime geçmemiştim- bahçesinin önünde duran iki adamla konuşuyordu. Bir de siyah jeep ve şoförü olduğu belli olan siyah takım elbiseli adam vardı. Burası zenginlerin semti olduğu için böyle özel şoförler, lüks arabalar görmeye alışmıştım. Her zamanki gibi komşuma selam vermemek için kafamı eğeceğim sırada konuştuğu adamlardan biri dikkatimi çekti. Yandan ne kadar da Joe Russo'ya benziyordu? Kafamı eğdim ve yürümeye devam ettim. Yaklaştıkça konuştuklarını duymaya başladım ve... İngilizce mi konuşuyorlardı? Merakla kafamı kaldırdığımda olduğum yerde kalakaldım. Bu Joe Russo'ydu. Ve yanındaki de...
Sebastian mı?
Burada ne yapıyor olabilirlerdi ki? Yanlış görüyor olmalıydım ama hayır, olabildiğince doğru görüyordum. Benim için gelmiş olamazlardı, değil mi? Olamazlardı, çünkü bu bir rüyaydı. Son birkaç gündür o kadar az uyuyor, o kadar çok yoruluyordum ki rüyalarım bile kendini aşmıştı.
Ağzım açık bir şekilde onlara bakarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Kaçmalı mıydım? Ya da uyanana kadar bir yerde saklanmalı mıydım? Hayır, arkamı dönüp hızlıca kaçmalıydım ve ııh.. galiba çok geç kalmıştım. Komşum olan genç adam eliyle beni işaret ettiği sırada Joe ve Seb bana doğru döndü. Beni görünce yaklaşmaya başladılar. Ne yapacağımı bilmez halde dikilirken birkaç adımda yanıma ulaştılar ve sonra Seb'in güçlü kollarının vücuduma dolandığını hissettim.
Tanrım, bir rüya nasıl bu kadar gerçekçi ve güzel olabilir?
Bu çok iyi hissettirmişti ama artık uyanmalıydım. Peki rüyadan nasıl uyanıyorduk? Bir çıkış kapısı gibi bir şey olmalı diye düşünürken Seb'in sesiyle kendime geldim.
S.S.: Tanrım, Alfa! Nerelerdesin sen? Neden aramadın? Çok korktum.
Sebastian'ın elini yanağımda hissedince kalp atışlarım hızlandı. Yine mi benim için endişelenmişti o? Hadi ama, rüyada değil miydim yani? Seb bana gülümseyerek bakarken tekrar konuştu.
S.S.: Seni biraz şaşırttık galiba?
Kafamı zorla aşağı yukarı sallayarak onayladım, konuşamıyordum. Sebastian tekrar az önceki gibi sarılınca arkasında duran Joe'nun bize gülerek baktığını gördüm. Sonra kulağımda bir fısıltı duydum.
S.S.: Seni çok özledim.
...
Marvel'ın yemek kabına sütünü koyup salona geçtim. Hala bu adamların evimde olduğuna inanamıyordum. Bunca şeyden sonra neden gelmiş olabilirlerdi ki? Benim sıkıntılı halime nazaran onlar gayet mutlu görünüyorlardı. Eh tabi, ihanete uğrayan bendim, onlar değil. Karşılarına geçip oturduğumda benim konuşmama fırsat kalmadan Joe konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÖMÜR | SEBASTİAN STAN
ChickLitBiraz uzakta, karanlığın derinlerinde bir yerlerde onları izleyen Sebastian gözlerinin dolmasını engellemeye çalışarak arkasını döndü. Ancak tutamadığı gözyaşı yanağından süzülürken ona aşık olduğunu ilk defa kabullendi. Farkında olmadan bir sigara...