GİRİŞ

2.2K 104 35
                                    

** Yazar ağzından**

Hilal derin nefes alıp veriyor parmaklarıyla oynarken yeri izliyordu. Alt dudağını ısırmaktan kanatmıştı. Tırnaklarının kenarındaki derileri kopartırken canı acıyordu ancak hissettiği endişeden dolayı acısının farkında değildi. Tekrar derin nefes alıp hastane koridorunu incelemeye başladı.

Meraklı bekleyişi yüzünden tırnaklarını yiyerek kanatan Hilal'in içi paramparçaydı. Yüreğinin bir kor ateşi gibi yandığı dökülen gözyaşlarından anlaşılıyordu. Bu yaşları gören arkadaşlarının içi bu damlalar ile alev almaya başlıyordu.

Endişesi yüzünden okunan Hilal, ağzının içinden konuşarak mırıldanıyor ve kendi kendine cevaplar veriyordu. Hastane odasından çıkan doktora odaklandığında alt dudağını tekrar ısırdı ve bu sefer inleyerek dudağının kanını tişörtünün bileğine sildi.

Doktor'un ifadesini anlamaya çalışıyordu. Ancak bu Hilal için o kadar zordu ki. Doktor soğukkanlılıkla hemşireye bir şeyler söylüyordu. Sonunda doktor onlara yaklaşırken ayağa kalkıp tekrar derin nefes aldı. Doktor elindeki kalemi cebine yerleştirirken bir Hilal'e birde yanındaki arkadaşlarına bakıyordu.

Doktor onların yanına geldiğinde, hemşire derin bir nefes alıp verdi. Hilal'in başlamayan bu konuşmanın nereye varacağını düşünmesi bile içi içini yiyordu. Doktor konuşmak için dudaklarını araladığı sırada Hilal'in omzuna dokundu.

" Bak Hilalcim. Prosedürlere göre açık konuşmam gerekiyor. Üzüleceksin diye gerçekleri değiştiremem. Ama Bahadır Aslan'ın bir dahakine bu kadar şansı olmayabilir."

Duydukları cümle karşısında derin bir oh çekmişlerdi. Fakat bu Hilal için yeterli değildi. Onu tatmin etmeyen şeyler vardı ve bu durumdan pekte memnun olmuş sayılmazdı. Yıldız'a bakıp konuşmaya başladı.

" Duydunuz dimi? Bu seferliğine dedi. Eğer bir daha kurşun ona isabet ederse kurtulamayacak. Farkındasınız değil mi?"

Sözüne kimse karşılık vermiyordu. Biliyorlardı ki babası asla işine son vermeyecek, gerekirse tekrardan kendini kurşunun önüne atacak, hayatını tehlikeye sokacaktı.

" Komutanı ile konuşsak? Gerekirse görevden atmasını istesek?"

Endişesini herkes çok iyi anlıyordu. Ama herkes, Bahadır Aslan'ın işine son vermeyeceğini biliyordu.

Hilal'in endişesi hastane koridorunu hatta bütün hastaneyi sararken arkadaşlarının yapabildiği tek şey o'nun ellerini sıkıca tutup yanında olduklarını hissettirmekti. Babası Hilal'in tek ailesiydi. Bazen kaybetmeyi göze alamayacak kadar deliriyordu.

** Hilal'in ağzından**

Babamı taburcu etmelerinin üstünden üç gün yedi saat kırk bir dakika geçmiş olmasına rağmen babamın yarası hala iyileşmemiş zaman zaman acısından geceleri uyuyamıyordu.

O uyuyamıyor, ben gözlerimi saniye kırpmadan yanında duruyordum. Hazırlanmam gereken sınava tam tamına on yedi gün yedi saat kırk iki dakika ara vermiş olsam da hiçbir şey babamdan değerli değildi.

" Kızım, hadi bak ben iyiyim. Ağrım yok, sen de uyu okula gideceksin. Günlerdir okulunu da aksattın zaten."

" Nıtç, olmaz babacım ben iyiyim böyle. Uykumu giderken alıyorum zaten."

" Derslerin verimli geçmez. Hadi kuzum iyiyim ben."

Oturduğum yerden doğrulup babama baktım. Gülümsemeye çalışıyor ama acısı engel oluyordu. Gülümseyip ayağa kalktım.

" O zaman Bahadır Bey, ben yatmaya gidiyorum. Siz de ağrınız olduğunda ya da herhangi bir isteğinizde anında beni arıyorsunuz."

Yanağına bir öpücük kondurdum. Pansuman eşyalarını toplayıp çekmeceye koydum.

" Kızım benim. Canım. Güzel kuzum, işimi asla bırakmayacağımı biliyorsun değil mi?"

" Aradığınız Hilal'e şuan da ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

" Kızım, yapma böyle. Yirmi yedi yıldır ben görevimin başındayım, vatanımı korumak boynumun borcu. Sırf yaralandım diye görevimi bırakamam kuzum. Yapamam."

" Ölümden dönüyordun baba."

Konuşmasına fırsat vermeden odadan çıktım. Babamı anlıyordum ama asla işine geri dönmemeliydi. Doktor bir dahakine şansı olmayabilir demişti. Tamam, onu da anlıyorum ama o'nunda beni anlamasını istiyorum.

Çocukluğumdan bu yana benim tek ailem babamdı. Ben ne annemi hatırlarım ne de annemin ailesini. Benim varım da yoğum da babamdı.

Babam için duyduğum endişeden bir anda aklıma gelen anı ile sıyrılarak kıkırdadım. Ruh halim o kadar karışmıştı ki bir anda ağlayıp bir anda gülebiliyordum. Yıllar önce dört tekerlekli bisikletten iki tekerlekli bisiklete geçeceğim diye babamın verdiği çabayı anımsadım. Öğrenebilmek için bisikletin yedek tekerleğin havaya kaldıran babam lojmanlarda bulunan beton yürüyüş yolunda bana bisiklet sürmeyi öğretiyordu. Yüzündeki o gülümseme ne kadar şanslı olduğumu hissettirmişti.

Çocukluğumda olduğu için mutlu olduğum mesleğinden şuan vazgeçmesini istiyordum. Hayat çok garipti. Daha önümüze neler çıkaracaktı. Kim bilir...

Düşüncelerim, saate bakmamla dağılmıştı. Yarın okulumun olduğunu ve uyumam gerektiğinin farkına varmıştım. Yaşananlardan sonra güzelce dinlenecek ve uyuyacaktım.

Kendimi uykuya teslim ederken aklımdakilere tek tek veda ettim. Görüşmemek üzere kara bulutlar...

SON KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin