Gözlerimi açıyorum ve tam karşımda duran resmimize bakıyorum. Acı bir çehreyle gülümsüyor ve anın durdurulup çerçevenin içine öylece- belkide elim titrerken yerleştirmiş olduğum fotoğrafimiza bakıyorum.
Uzunca öptüğüm yüze bakıp düşünüyorum ve son olarak ona:
"Bana şans dile... Ne kadar hâlâ burada olmas...." Derken sesimin tekrar tizlestigini hissedip susuyorum...
Daha sonra Üstümü giyinip aynadaki yansimama bakıyorum ve elimi kalbime koyup kendimi sakin olmaya zorluyorum. Aniden telefonum çalıyor ve arayanin Ji Mi Hyun yönetmenin olduğunu görüyorum.Hemen telefonumun yeşil kısmını geriyor ve açıyorum.
" Alo?"
" Aa! Küçük prenses? Seni bekliyoruz. Geliyor musun? "
" Şimdi çıkıyorum. "
" Pekala hadi çabuk ol! İnsanlar başrolü görmeyeli uzun zaman oldu. Emin ol burada seni yıllar sonra görecekleri için o kadar heyecanlilarki..."
Gülümsüyorum ve:
" Pekala! Emin ol ki bende onlar kadar çok heyecanliyim. Orada görüşürüz. " diyor ve telefonu kapatıyorum.Bu doğru. Insanlar beni gormeyeli tam 1,5 sene oldu. Onlar sadece beni goremediler fakat ben sadece onlari değil bana huzur verenleride göremedim. Acı neymis ben bu 3 senede öğrendim - ne kadar bana Asır misali gelsede... Buraya doneliyse sadece 4 ay oldu.
Hızla evden çıkıyorum ve arabama atlayıp yani onun bana hediye ettiği arabaya binip film şirketine gidiyorum. Yol boyu onu ve büyülü sesini dinleyip bir kez daha huzuru ellerimle tutup göğe yükselttigimi benimsiyorum.
Aklımda ki sorularida bir türlü atamiyorum tabii. "Acaba seneryo nasıl? " sorusu gibi.
Sonunda film şirketine geliyor ve hızla arabadan inip uzun süredir adım atmadığım merdivenlerden çıkıyorum. Herkes bana gülümseyen çehresiyle bakıyor ve "seni özledik." cümlelerini fısıltıyor. Ama yinede yüzlerinde ki o ifadeyi hissedebiliyorum. Bu ifade:
" Onu da özledik. " diyor.
Bende karşılık olarak gülümsüyorum. Tam kapidan girecekken karşımda Ga So Na yi görüyorum. Gözlerim yanıyor, kalbimse anıları hatırlayarak can çekisiyor ve deli gibi sizliyor.
Hızla boynuma atlarken bende ona sıkı sıkı sarılıyorum. Geri çekilerek gözyaşı dolan gözleriyle bana bakıyor ve:
" Seni çok çok çok özledik. Neden hic beni aramadin? Kendini anılarla hapsettin? Onlarca yükü acıyı iliklerine hapsolmasina izin verdin?... Her neyse tüm grup içeride seni bekliyor hadi gel" diyor.
"Tüm grup" bu söz kulaklarimda yankı yaparken düşünüyorum. Niçin bizim grup? Nicin benim anilarimdaki insanlar? Ve niçin özellikle biz buradayiz?
Bunlar kafamda gezinirken birlikte içeri giriyoruz ve tam karşımızda duran dost-düşman yani benim tabirimce melezler... onlara, son 3 yılımı birlikte geçirdiğim insanlara bakıyorum.
Hepsi bana gülümsüyor. Elimi yavaşça yukarı kaldirarak:
" Ben geldim. " der demez herkes ayağa kalkıyor ve bana tek tek sariliyor. Bu eylem bittikten sonra yerlerimize oturuyoruz.
°°°°Kumral saçları pencereden giren gün ışığıyla aydınlanıyordu. Her sabah onu doğanın sesleriyle uyandıran alarmı çaldı. Anında kalktı ve gözüne her sabah çarpan posterine baktı.
"Günaydın" dedi sesiz bir fısıltıyla... önceleri sadece dört kişiye Günaydın ve Iyi geceler dilerdi. Fakat uzun yıllardır kimsenin bilmediği beşinci kişiye Günaydın ve Iyi geceler diliyordu. Her sabah olduğu gibi dakikalarca onu gülümseten posterine baktı. Ama bu sefer gülümsemiyor , gözleri doluyordu. Aylar önce yeni yıla girmiş ve oldukça büyümüştü. Artık kilometreleri öylece izlemekten bıkmıştı. Bu besinci kişi ikinci başrolü kapalı ve Derinin hikayesini yazalı kaç yıl olmuştu? Ağzından kelimeler yavas ve aci dolu bir şekilde döküldü
"8 yıl oldu . Bu hikayem değişeli tam 8 yıl oldu." Sustu sonra, gözyaşları konuştu...***
Sabah kalkıp ağlamasinin üzerinden tam 1 saat geçmişti. Her zamanki gibi kendine kahvaltı hazırlarken sesli senaryolar yazdı. Bu onun en büyük -garip ve tipik- bir hobisiydi. Ona bu yüzden insanlar hep 'hayalperest'. lakabıyla hitap ederdi. İlk defa senaryo yazarken durdu. Sadece hayal kurup yazıyordu peki hayaller. .. hiç gerçekleşmiyordu. Derin lise 3 deydi ve hic sevmedigi iğrenç bir okula düşmüştü. Önceleri yine aşık olduğu kişinin yani Minhonun yaşadığı ülkede okuduğuyla ilgili hayaller ve senaryolar yazıyordu fakat hiç gerçekleştirmek adına bir şey yapmamıştı. Hemen aklına geçen gün okuduğu yazi geldi. Yazida artık tek bir sınavla lise kaçta olursanız olun yabancı bir ülkede okuyabilirsiniz. bu tam zamaniydi. Fakat maalesef sınav sonuçlarından hemen sonra hangi ülkede okunulacagi açiklanacakti. Hemen eline telefonunu aldı ve bu konuyu daha bir derinlemesine araştırdi. Bu doğruydu sonunda açıklanacakti hangi ülkede okuyacagi. O bundan pek umutlu olmasada yine de deneyecekti hayalleri uğruna. Tek istegi KORE de okumakti. Hemen internetten kayıt işlemlerini halletti. Ama bir sorun vardı. Ailesi? Onlara ne diyecekti. Sustu. Bir yolunu bulacaktı elbet çünkü bu onun küçük bir ilk ve son şansiydi... Minho bir ünlüydu. Binlerce genç kızın kalbini çalan bir ünlü. Derin bunlardan biriydi. Ama diğerleri hayarandilar... Derin mi? O buna hayranlık diyemiyordu... sandalyeye oturdu ve sesli bir şekilde
"Bekleyeyisteyim, mucizelerin bekleyisinde... Artık senaryo yazmayacagim, senaryolari oynayacağim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞIŞ
Teen FictionKilometreler ne kadar acıtır... veya hiç görmediğin birine olan özlemler ne kadar gizlenir... Derinin hikayesi okyanusların ve yolların aşılip mucizeye açılan bir yol. peki o yolu ve hikayeyi sizde kalbinizin derinliklerinde yaşatmak ister misiniz...