25 ekim, Çarşamba.Günaydın, gerçi sen bunu ne zaman okursun -ya da okur musun- bilmem ama benim için şu an sabahın 11'i ve bu satırları mutfakta ki bar taburelerinden birine oturmuş, Wilson' ın bana hazırladığı müthiş kahvaltıyı yaparken yazıyorum. Aslında Sam mutfakla alakasız bir insan gibi görünsede o lanet olası bu konuda çok yetenekli ve onu maaşa bağlamayı düşünmüyor değilim.
Şu an senin '11 sabah değil öğlendir' diye çığlık attığını duyabiliyorum, malum her gün dakik bir şekilde 6' da kalktığın için 11 sana birazcık geç gelebilir.
Sabahın.Altısı. Gerçekten kafayı yemişsin Rogers. Acaba yanında Pegy varken de 6 da kalkıyor musun?
Her neyse, sana yazmadığım şu birkaç gün de aslında hiçbir şey yapmadım. Her gün öğlen kalkıp uyuşuk bir kahvaltı, bütün gün kitap okuma ya da antrenman yapma -daha doğrusu Bucky'nin kıçımı tekmelemesi- ve ardından hava aydınlanana kadar Wilson, Barnes ve benim her gün ki klasik film izleme aktivitemiz. Bundan şikayetçi olduğumu kesinlikle söylemiyorum, ama oldukça hareketli yaşantımızın ardından normalleşmek biraz zor.
Bugün Bucky ile dışarı çıkıp biraz gezelim diyoruz, belki Central Park' ta bir yürüyüş ya da çılgın hayranlara yakalanmadan kahve içebiliriz. Eh, Bucky'nin bir ordu kurabilecek sayıdaki hayran kitlesi saolsun bir kafede bile oturamıyoruz ama bunu sıkıntı etmiyor, aksine oldukça hoşuna gittiğini söyleyebilirim.
Sırf sizin yanınızdayım diye benim bile bir hayran kitlem var! Şaka gibi değil mi, aranızda ki en vizyonsuz ve işsiz insan olmama rağmen benim fanım olan insanlar var, gerçekten gururum okşandı. Sürekli imza almak ya da fotoğraf çekinmek için kıçımın dibinde gezen ergenlere ihtiyacım yok benim.
Günler geçtikçe ne yazabilirim, anlatmadığım ne kaldı diye düşünüyorum ve dürüst olmak gerekirse günlerim o kadar sıradan geçiyor ki buraya yazabileceğim hiçbir şey yok. Ama yine de Bucky'nin gönlü olsun diye birkaç şey karalamaya çalışıyorum, senin siktir olup gidişinin ardından en çok bana destek olan oydu ve onu hayal kırıklığına uğratamam. Hiçbir konuda. O olmasaydı nasıl bir halde olurdum düşünmek bile istemiyorum.
Ah bu arada, farkettin mi bilmiyorum ama bugün ki yazım diğerlerine kıyasla daha az depresif ve ne kadar acınası bir halde olduğumu daha az belli ediyor. Bu da bir gelişme sayılır, sonuç olarak bu sefer sana küfretmiyorum. Normalde şu dakikalarda ne kadar şerefsiz olduğun konusunda isyan etmem ve gözlerim yerinden çıkana kadar ağlamam gerekirdi ama şu an gayet sakin bir şekilde bu cümleleri yazıyorum. Bucky haklıymış, zaman geçtikçe alışıyor gibiyim. Acı orda ve kaybolmuyor, ama sadece alışıyorum.
Bugünlük kısa kesmem gerekecek, çünkü sevgili dostlarım beni yemeğe çağırıyor ve muhtemelen Sam'in yeni hoşlandığı kızın dedikodusunu yapacağız. Evet 'yeni' hoşlandığı kız, kendisi biraz ayran gönüllü olduğu için her gün farklı birine aşık olduğunu ve onsuz yaşayamayacağını savunuyor. Bense 'sen tam bir aptalsın' diyerek ona küfrediyorum.
Daha fazla oyalanırsam Bucky beni zorla aşağı sürükleyecek diye korkuyorum, o yüzden bir daha görüşmemek dileğiyle.
Amelia.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
As long as it takes you ➽ Steve Rogers
FanfictionAmelia Smith, onu bırakıp geçmişine dönen Steve Rogers' ı asla affetmeyecekti. Ancak adamın geri döneceğine dair hala bir umudu vardı, umutlarını ve düşlerini kelimelerine döktü. Çaresizce onu bekleyerek.