27 Şubat 1918.
O yılda, Dünya Savaşı hâlâ devam ediyordu. Cepheye çıplak ayaklarımla yemek taşıyor. Varımı yoğumu vatanım için harcıyordum.
Takvimler 11 Kasım 1918'i gösterdi. Dünya savaşı yeni bitmişti, kaybettiğimiz askerlerimiz içimizde buruk bir his bırakıyordu. Ama bittiği için dua etmeye başlamıştık.
Gün 13 kasım olmuştu. Dünya savaşı biteli iki gün olmuştu. Koskoca iki gün, hepimiz sokaklardaydık. Savaş iki gün içinde bitmişti, iki gündür vatanın dağılmış her yerini düzeltmeye çalışıyorduk.
Gazilerimiz, çocuklarımız, analarımız, babalarımız... Tek bir yumruk olmuş, vatanımız için elimizden geleni yapıyorduk.
O gün, yanıma bir asker gelmişti. Mustafa Kemal Paşa beni bekliyordu. Elimdeki su kovası yere düşmüş, heyecandan nutkum tutulmuştu.
Akşamüzeri Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gitmiştim. Kapıda askerler duruyor, içerde ise yalnız başınaydı. Kurtardığı vatanın telaşesini camdan izliyordu. Yorgundu.
"Gel kızım," demişti mavi gözlerini, onun bir benzeri olan gözlerime dikerek. Sesinden anladığım kadarıyla önemli bir husus hakkında konuşacaktık.
Kitapların bulunduğu masasının arkasına geçmiş, eliylede masasının önündeki sandalyelerden birini göstermişti. Gösterdiği yere çekingence oturmuştum.
"Biliyorsun," demişti. "İstanbul işgal altında."
"Hâlâ tek yumruğuz," demiştim umutsuzluğa kapılmaması için, oysa kendimi rahatlatmak için dediğimi daha sonradan anlamıştım. "Siz bizimleyken, hiçbir şey olmaz."
"Adın ne evladım?" demişti hafif gülümseyen yüz ifadesiyle.
"Sezen." demiştim.
"Sezen," diye tekrarlamıştı beni. "Vatanın için canını verir misin?" konuşmak bile heyecanlandırıyorken gözlerime bakarak konuşması ona olan saygımı daha çok arttırıyordu.
"Veririm," demiştim hiç düşünmeden. "Eğer bir yararım dokunacaksa, her şeyi yaparım."
Ne isteyeceğini belki anlamıştım, belki anlayamamıştım. Bilemiyordum, ama o sözleri söylerken hissettiğim güveni hâlâ iliklerime kadar hissediyordum.
"İyi dinle kızım," demişti ciddiyetle.
İngilizlere benzediğimi söylemiş ve konuya o güzel ses tonuyla girmişti. Hissettiği işgalde casusluk yapmam için beni hazırlayacağını söylemişti. İstemezsem zorlamayacağını da söylemişti. Söz konusu vatansa gerisi önemli değildi. Kabul etmiştim.
Bu görevin gizliliğini sezebiliyordum, ileri görüşlülüğüyle nam salmış bir adamın isteğinin bana doğru olması elbette bir şeyleri bildiği gerçeğini yansıtıyordu.
O günden sonra, her gece vakti sokakta kimse kalmayana kadar bekliyor. Sokağın başında bekleyen iki askerle eğitilmek için gidiyordum. Bu iki asker neden eğitildiğimi bilmeseler bile bundan kimseye bahsetmeyeceklerdi. Şeref ve namusları üzerine söz vermişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1920| kalplere sızmış işgal.
RomanceAlbay, işgali yanlış anlamış olmalıydı. Yoksa kalbime bu denli sesli bir biçimde girmiş olması akla kâr değildi. İşgal sokaklarda ve kalplerimizdeydi.