18

180 14 0
                                    

Kendimi çoğu zaman affetmemiştim, affetmeyide hiç düşünmemiştim. Çünkü, affedilecek bir tarafım yoktu. Keşke diyerek başladığım cümleler kısıtlıydı, bu cümlelerden biri ise en acı dolu olan sözlerin birleştiği bir cümleydi. Keşke o gün onları zorla bir yere götürseydim, şu an yaşıyor olurlardı. Ama olmamıştı, ben de zaten kendimi hiç affetmemiştim, hiçte affetmeyi düşünmemiştim.

İyi ki, 13 Kasım 1918'de bana sunulan o teklifi kabul etmiştim. Çünkü kısa bir mutluluk bile çoğu zaman insanı mutlu ederdi, etmişti de. Tatmaya çekindiğim birden fazla duyguyu tattırmış, her birinde oldukça şaşırmama neden olmuştu. Bir Vatan'a aşık olana kadar, ben sadece vatan aşkıyla yanıp tutuşan bir kadındım. 25 yaşındaydım, bu işe başladığımın üzerinden tam tamına dört yıl geçmişti. Sadece iki yılını yaşayabilmiş, dördüncü yılında sonlarına doğru kendime gelebilmiştim. Üçüncü yıl ise, tamamen kayıptı.

Bu işgalin getirdiği tek güzel şeydi Albay. Ela gözleri, silah tutmaktan dolayı buz kesmiş elleri ama her zaman sıcak bir yuvayı andıran kolları, bana hep kahramanımı hatırlatıyordu. Vatanımı hatırlatıyordu, belkide bu yüzden onu seviyordum. Bahar olmasa dahi üzerinde hep baharın kokusu, denizin tuzlu kokusu vardı... Vatan gibi kokuyordu.

Avuçlarımız birbirine kenetlenmişti, üzerinde üniforması vardı ve onun yanında bütün bu işgallere zıt duran ben vardım. Yüzü İngiliz, kalbi İnsan olan biriydim. Öyle demişti. Ağzından kaçırmıştı birkaç gün önce. Kim bilir içinden benim hakkımda hangi kelimeleri, düşünceleri geçiyordu. Bilmiyordum, ama keşke bilseydim.

Elimi tutan elinin baş parmağıyla elimi okşuyordu. Kulağımın üstüne dikenleri kesilmiş pembe bir gül yerleştirmişti. İlk gördüğüm an, benimle konuşmaya dahi tenezzül etmeyen adamla bu adamın aynı olduğuna inanmakta oldukça zorluk çekiyordum. Thomas'ın dediklerinin yalancısıydım ama cephede bir fırtına gibi esip gürleyen Albay, bana oldukça sakin yaklaşıyormuş. Hatta bütün askerleri buna oldukça şaşırıyormuş. Öyle diyordu.

"Mavi kapaklı defterin bitti mi?" başımı çevirip keskin yüz hatlarında gözlerimi dolaştırdım. Başını salladı. "Almadın değil mi?"

"Almadım." dedi tok bir sesle.

"Alma sakın." başını çevirip gözlerime baktı. Neden dermişcesine gözünü kırptığında, kalbimin kan pompalama hızı anında çoğalmıştı.

Yaptığı hareketi anlamadığımı düşünerek dudaklarını aralamıştı. "Neden?"

Söylemek istemiyordum, bunun için yüzüne öylece bakmayı kesip, gözlerimi denize kenetledim. "Su çok güzel gözüküyor ama hava çok soğuk."

"Suyun güzel gözüktüğünü düşünmüyorum," kaşları çatık bir şekilde denize bakıyordu. "Çünkü üzerinde savaş gemileri var, güzel bir görüntü değil."

"Savaş ve işgaller hakkında konuşmuyorduk?" dedim.

"Bence artık gerçekleri göz ardı etmeyi kesmeliyiz," oldukça ciddi gözüküyor oluşu beni istemsizce çok geriyordu. "Bu savaşlar ve işgaller hakkında ne düşünüyorsun?"

"Bunları konuşmayı sevmiyorum," dedim kısık bir sesle. "Lütfen konuşmayalım."

"Ne düşünüyorsun?" dedi kaşları çatık bir şekilde. Beni korkutuyordu, bana hiçbir zaman böyle bakmazdı. "Basit bir soru. Cevabın ne?"

"Savaşları ve işgalleri sevmiyorum." dedim.

"Neden?" diye sordu anında. Kendimi sorguya çekilmiş gibi hissediyordum.

1920| kalplere sızmış işgal.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin