8

214 22 2
                                    

Vatan.

İşgal altında, savaş ortasında.

Vatan.

İşgal altında, savaş ortasında.

Ellerinde çiçeklerle geziyor İngiliz kadınları. Özgürler ne de olsa. İstanbul onların işgali altında. Şarkılar onların tarafında, kediler bile onların dilinde miyavlamakta. Acılar onları teğet geçmekte, bütün oklar yüreğime saplanmakta.

Vatan.

Albay'ın yarası iyileşmişti. Eskisi gibi cepheden cepheye koşuyor, yüzüne hasret bırakıyordu. Dertten kaldırımlara baktırıyordu. Hayat yine onun için cephede devam ediyordu. Arada gelmeli ve yeni aldığım kitapları beraber okumalıydık. Albay'la diyalogları canlandırmak hoştu. O bundan hoşnut muydu bilmiyorum ama benim isteğimi geri çevirmiyordu.

Son zamanlarda ateş emri verilmese bile bir şeylerin olacağını biliyordum, William'la bir akşam yemeğine çıktığımızda öğrenmiştim. Zaten o günden sonrada Albay yanımdan geçerken bile bana bakmamıştı.

Garip bir adamdı. Tuhaf olan bir gariplikti bu. Yüzlerce kitap okusan bile onu anlayamazdın. Bana bir anın diğerini tutmuyor demişti ama, asıl kendisi böyleydi.

"Bayan," dedi küçük bir erkek çocuğu. "Siz Maria mısınız?"

"Evet?" dedim eğilip onunla aynı hizaya gelerek. "Nerden tanıyorsun beni?" çocuk etrafına bakındı ve birini gördüğünde gözleri parlayarak orayı işaret etti. İşaret ettiği yere baktım, Albay sokak direğine yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu.

"O asker yolladı beni," dedi arkasından pembe bir gül çıkararak. Dikenleri alınmış gülü kulağımın üstüne koyduğunda gülümseyerek çocuğu izliyordum.

"Teşekkürler," dedim ayağa kalkıp saçlarını karıştırarak. "Dikkat et giderken." koşar adımlara biraz ilerde olan ailesinin yanına gitmişti. Arkasından bakmayı kesip Albay'a çevirdim bakışlarımı. Hâlâ aynı yerdeydi.

Adımlarımı ona doğru attığımda direğe yaslanmayı kesmişti. "Merhaba Albay," dedim gülümseyerek. "Cepheden fırsat bulabildiniz mi?"

"Evet, kavgaya hazırım." dedi gülerek. "Tamamen iyileştiğime göre, kavga edebiliriz."

"Benimle değil başkalarıyla kavga edin Albay." dedim kulağımdaki gülü çıkarıp göğsüne sertçe koyarak. Kaşları çatılmıştı. "Ben sizin istediğiniz zaman konuşacağınız, istemediğiniz zaman yüzüne bile bakmayacağınız biri değilim!"

"Ne diyorsunuz?" dedi sinirli bir sesle.

"Ne dediğimi gayet iyi anladınız Albay!" dedim aynı sinirle.

"Açık konuş." dedi göğsündeki elimi bileğimden tutup sağına doğru çekerek. İnsanlar sevdiklerini soluna yaslarlardı. Ben yine sağdaydım.

İnsan. Kişilik. Sezen. Ve Maria. Hepsi tekrardan bir masaya oturdular. Bu sefer ki konu vatan kadar derindi. Vatan kadar Albay'ı tartışacaklardı. İnsan, onu kurtardığı için koruyacaktı Albay'ı. Kişilik, kitaplar için. Maria, sesi için. Sezen ise bir düşmanı asla korumazdı. Bir kişinin oyuyla, önerge reddedildi. İçteki hesaplaşmanın siniri, dışa vurdu.

1920| kalplere sızmış işgal.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin