9

203 26 0
                                    

Denizden çıktıktan sonra hava soğuk olduğu için eve gitmeme izin vermemişti. Soğukmuş. Hasta olurmuşum. Soğukta denize girmiştik. Zaten hasta olacaktım, bu belli bir şeydi.

Albay'ın evinde, Albay'ın üstünü giyiyordum. Bana uygun bir alt bulamamış olması ilk başta oldukça rahatsız etmişti ama alışmıştım. Aynı, Albay'a günden güne alıştığım gibi bunada alışmıştım.

"Eğer sevgin azalacaksa gittikçe çoğalan aşkımdan, Bırak avcılar çıkarsın kalbimi yerinden! Sök at ne varsa: çamura bulanmış sevdaları, bu dağların ceylanlarını, kana susamış kontları ve senden arta kalan şu cılız bedenimi! Yok et benim olmadığım bütün şatoları. Görebileceğin bir şey kalmasın benden kalan..." dedim bakışları eşliğinde.

"Senin dudaklarınla, dudaklarım günahtan arındı." dedi Albay, gülümseyen bir ifadeyle.

"Öyleyse şimdi günah dudaklarımda kaldı..." dedim. Dudaklarıma baktı.

"Öyleyse ver bana günahımı geri?" dedi tutuk bir sesle. "...Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde; utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı. Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte, gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı. Bak, nasıl da dayamış yanağını eline! Ah, eline giydiği eldiven olaydım da dokunaydım yanağına."

Sehpanın üzerinde olmamın, Albay'ında dizlerinin üstünde olmasının nedeni buydu. Canımız sıkılmıştı ve Albay kitaplığından bir kitap çıkarmıştı.

"Benim düşmanım olan adındır yalnızca. Sen sensin, Montague olmasan da. Hem Montague nedir ki? Ne eli bir erkeğin, ne ayağı ne kolu, ne yüzü ne de başka bir parçası. N'olur başka bir ad bul kendine. Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile kokmaz mı aynı güzellikte? Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı, kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı. Romeo, bırak, at bu adı! Senin parçan olmayan bu ada karşılık al bütün varlığımı."

Benim düşmanım olan Albaydı. Bu kısım moralimi bozsa dahi belli etmemiş ve bana gülümseyerek bakan Albay'a bakmıştım.

"Albay, sizin sıranız." dedim birileri bizi izliyormuşta sırasını kaçırdığını anlamasınlar diye fısıltıyla konuşarak.

"Alıyorum öyleyse sözünü dinleyerek." dedi kendini toparlayarak. "'Sevgilim' de ki, vaftiz olayım yeniden; Romeo değilim bundan böyle ben."

"Kimsin sen? Böyle geceye gizlenerek sırrımı öğrenmeye gelen kim?" dedim şaşkınca yere doğru bakıp, Albay'ı göremiyormuş gibi yaparak.

"Bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu bir ad kullanarak! Ey güzel ermiş, nefret ediyorum adımdan ben de sana düşmandır diye. Ben yazmış olsaydım, şimdi yırtar atardım onu." öyle güzel konuşmuştu ki, gerçekten düşman olduğumuzu anlamış gibi hissettirmişti.

Moralim bozulduğu için sayfaları çevirerek sonlarına doğru geldim diyalogların. Kaşlarını çatmıştı.

"Binlerce kez iyi geceler sana!" dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak ama titremesine engel olamamıştım.

"Çok atladın," dedi Albay fısıltıyla. "Daha çok sahne vardı."

"Albay, uykum geldi." dedim fısıltıyla. "Hadi sizin sıranız."

"Binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa." dedi Albay kaşları çatık ama huzurlu bir şekilde.

1920| kalplere sızmış işgal.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin