12. Bölüm- Uzakta İken...

86 8 25
                                    

  Jun Hyuk gitmişti. Ev Jun Hyuk'suz kalmıştı bir aylığına. Yeri oldukça belli oluyordu. Özellikle de Melek için. Kendisine sürekli ceza veren buz dolabı bir adam yoktu evde. Rahattı aslında. Ya da arıyordu onu. O sim siyah maske ile ortalıkta kendisine cezalar yağdıran adamı arıyor gibiydi. İnanması zor ama öyle hissediyordu.
  Melek, şeftali ağacının dibinde oturmuş tomurcuklanan dallarına bakıyordu başını kaldırmış. Dalların arasında dans ederek geçen rüzgar, Melek'in saçlarında duruyor, onun saçlarını okşuyordu.
  Melek:- Bahar iyiden iyiye yüzünü gösteriyor şeker ağacı. Sen de çiçeklenmeye hazırlanıyorsun. Pembeleri giyinme vaktin geliyor. Ama benim kalbim kışta kaldı hâla. Sevdiğim bir adam yok. Beni seven bir adam da. Benimle evlenmeyi bekleyen biri var da benim ona ne sevgim ne de güvenim var. Ah şeker ağacı. Ne yapacağım ben böyle? Bu evde ki eğlencem de gitti. Evet doğru. Bay Lee'den bahsediyorum şeker ağacı. Atışırken güzel oluyordu aslında. Komik anlarımız oldu. Dedi gülerek.
  Çocuklarla oynarken kendisine sarılışı geldi aklına ve ardından fareden kaçarken üzerine düşüp göz göze gelmeleri. Ama en çokta kalbi yüzündeki o yaraya dokunduğunu anımsadığında çarpmaya başladı. Sonra o veda. Melek durdu.
  Melek:- Özlüyor muyum ne? Yok canım ne özlemesi. Bir ay kafa dinleyeceğim işte. Bunları hep senin yüzünden düşünüyorum şeker ağacı.  Dedi ve şeftali ağacının dibinden kalkıp, içeri girdi.
  Büyük anne ve Sun Mi Yan evin dekorasyonu için katalog inceliyorlardı.
  Büyük anne:- Bu işlerden de hiç anlamam ki. Hele de söz konusu olan Jun Hyuk'un zevkine uygun bir şeyler ise.
  Sun Mi Yan:- Bu işte sana yardımcı olurdum ama evimin ilaçlaması bitmiş. Oraya gitmem gerekli. Ev ne halde hiç bir fikrim yok.
  Büyük anne:- Evinle ilgilenmek senin hakkın kızım. Sürekli bizimle mi ilgileneceksin hem.
  Sun Mi Yan gülümsedi:- Jun Hyuk döndüğünde tekrar gelirim.
  Büyük anne:- Hmm. Demek onun için geliyordun buraya.
  Sun Mi Yan:- Ya ama büyük anne. Beni utandırıyorsun.
  Büyük anne:- Hadi hadi. O değil de Sun Mi Yan, siz nasıl oldu da böyle bir ilişkiye başlama kararı aldınız?
  Sun Mi Yan:- Aslında, Bayan Melek ileo odada kilitli kaldıkları gün, ben onlar yanlız kaldıkları için biraz kıskançlık yaptım. Sonra da itiraf ettim aşkımı. Odada kalmaları benim işime yaradı diyebiliriz. Neyse büyük anneciğim, ben evime gideyim artık.
  Büyük anne bozulmuştu:- Tabi kızım git sen.
  Sun Mi Yan büyük annesi ile vedalaşıp, ayrıldı yanından. Bayan Nam Ji, tek başına katolog inceleyen Büyük anne Na Ra'nın yanına geldi.
  Büyük anne:- Bir plan ancak bu kadar ters tepebilir. Duydun değil mi?
  Bayan Nam Ji:- Duydum efendim. Ama bu konular biraz kalp işidir. Kalp kimi seçerse ona yönelir.
  Büyük anne:- Bilmiyorum. Torunum üzülecek diye çok korkuyorum.
  Bayan Nam Ji:- Belki Bay Lee, Bayan Melek ile daha çok üzülecekti olamaz mı?
  Büyük anne:- Ben torunumu tanırım Nam Ji. Jun Hyuk'u bir kere gördüm Melek'e bakarken. Bakışlarındaki manayı okudum o an. Onun Melek ile mutlu olacağı hissi bende öyle bir kuvvetli ki. Yine de dediğin gibi kalp bilir bu işleri.
  Melek, büyük anne ve Bayan Nam Ji'nin yanına geldi.
  Melek:- Ne konuşuyorsunuz bakalım?
  Büyük anne toparlandı hemen:- Şu dekorasyon işi. Üstüme yükü bıraktı gitti Jun Hyuk.
  Melek:- Bay Lee'nin zevkini anlamak çok zor. Perdeler her zaman kapalı. Eşyalar zaten siyah bir de perdeler güneş geçirmeyince zindan gibi oluyor bu ev. Gerçekten bu eve bir kadın eli değmesi gerekiyor. Pencerelerde dantel perdeler olsa mesela, şu köşede pembe bahar dalları dursa. Dedi eliyle göstererek.
  Büyük anne:- Sen dekore et o zaman.
  Melek:- Aman Büyük anne Na Ra. Bana karışma diye sıkı sıkıya tembihledi unuttunuz mu? Bir ceza daha alamam. Akıllı durmam gerek.
  Büyük anne güldü.
  Melek:- Pembe sevmek suç mu ki?
  Büyük anne:- Onun derdi pembe ile değil. Annesi de pembeyi çok severdi. Bu ev eskiden pembe boyalıydı. Pembe güller vardı bahçede. Onlar ölünce, Jun Hyuk gibi bu evde karanlığa büründü.
  Melek başını eğdi:- Anladım.
  Bayan Nam Ji:- Peki biz onu eski mutlu günlerine götürsek?
  Büyük anne:- Nasıl yani?
  Bayan Nam Ji:- Bay Lee'nin mutlu olduğu o günlerde ki gibi dizayn edelim bu evi. Bence bunu en iyi yapacak kişide Melek.
  Melek:- Ben mi? Olmaz. Karışma dedi.
  Büyük anne:- Evi değiştirme görevi bana ait değil mi? O zaman ben de sana devrediyorum.
  Melek:- Ama...
  Büyük anne:- Beni kıracak mısın? Bu eve renk getirsen getirsen sen getirirsin.
  Melek gülümsedi:- Pekala.
  Artık dekorasyon işi başlamış, bu işin başına da Melek geçmişti. İlk iş evin dış cephe boyasının değişmesi idi. Melek kendisine yakışır bir renk seçti. Tıpkı ruhu ile aynı renkteydi. Büyük anne ile hem fikir olduktan sonra, evin koltuklarına geldi sıra. Şirin bir koltuk takımı ve yemek masası seçildi. Perdeler dantel ve yine koltuklara uygun bir fon ile uyumlandırıldı. İç cephe boyası da hazırdı. Dekorasyona uygun objeler ve bahar dalları da seçildi.
  Artık evin havası değişmeye hazırdı. Melek ve büyük anne, hizmetliler  ve hatta çocuklar da dahil dekorasyon da ellerinden geleni yapıyorlardı. İnece usulü bir ev düzenlemeydi bu. Koltuk takımları yerini aldı yemek masası ile birlikte. Dantel perdeler pencereleri süslemeye hazırlardı. Güneş daha çok gülümsüyordu bu perdelerin arkasından. Objeler olması gereken yerlere konuldular. Ve bahar dalları. köşedeki yerlerine geçtiler.
  Ev düzenlenirken, bahçe işleri de Melek'i bekliyordu. Gül fidanları, çiçek tohumları gelmişti. Yabani otların temizlenmesi başlanmıştı. Havuz temizlendi ve içi su ile dolduruldu. Hanım elleri duvardan yere doğru süzülüyorlardı Melek'in elleri ile. Kokladı onları içine çeke çeke. Bahçede ki çardağı çocuklar ile beraber boyuyorlardı. Seo Ki Yan'da evin dış cephesinin boyanmasını kontrol ediyordu boyacıların başında durmuş.
  Papatyalar, hizmetli Min Sun ve Yeon Ha'nın sayesinde kavuşuyorlardı toprağına. Bayan Nam Ji ve Bay Hwang yaptıkları kurabiye ve limonatalar ile geldiler bahceye. Beyaza boyanmış çardağa girdiler ve ellerindekileri masanın üzerine bıraktılar. O an herkes limonatasını içerken Melek yorgunluğun etkisi ile boyadığını unuttuğu banka oturdu. Birden çocukların uyarması ile yerinden kalktı ama arkası öylece boya olmuştu. Melek ile birlikte kahkahalarla gülmeye başladılar.
  Gece olmuştu. Melek çocukları yatırıyordu.
  Dong:- Melek abla bu gün çok eğlendim.
  Geun:- Bahçe harika oldu.Yenilendi resmen.
  Melek:- Siz orada güzel güzel koşup oynayın diye kurabiyelerim. Dedi ve teker teker saçlarını koklayıp öptü.
  Yoona:- Ev de çok güzel oldu. Amcam gelince çok beğenecek.
  Melek:- O konuda pekte emin değilim. İşten kovulma ihtimalimi bile düşünüyorum şu an. Dedi gülerek.
  Geun:- İyi ki geldin bu eve Melek abla. Sen annemiz gibisin bizim.
  Melek:- Annenizin yerini asla tutamam. Ama sizi çok seviyorum kuzularım.
  Dong:- Annemi çok özledim.
  Yoona:- Ben de.
  Melek:- Hiç ziyaretine gitmediniz mi?
  Geun:- En son geçen sene.
  Melek:- Amcanız mı izin vermiyor?
  Yoona:- Şeyy. Amcam izin veriyorda, annemin kız kardeşi bize onu göstermiyor.
  Geun:- Bizi her gördüğünde hırçınlaşıyormuş. Zorluk çıkarıyormuş.
  Melek:- Neden acaba?
  Yoona :- Şeyy. Galiba bizim yanından gitmemizi istemiyormuş.
  Melek duygusallaştı o an. "Anne ne de olsa." diye geçirdi içinden.
  Dong:- Anneme bizi götürür müsün Melek abla?
  Melek gülümsedi:- Söz götüreceğim.
  Çocuklar sevinmişlerdi.
  Gece olmuştu. Melek yatağında oturuyordu. Jun Hyuk'un kendisi için dua etmesini istediği o anı anımsadı. Toparlandı,ellerini havaya kaldırdı dua etmek için.
  Melek:- Allah'ım. Güzel mevlam. Sen Bay Lee Jun Hyuk'u koru. Onu ve yanındakileri ve benim ülkemde ki tüm askerleri koru. Sana emanet rabbim. Ayağına taş değmesin. Gözünde yaş olmasın. Ailesi ve sevdikleri kendisini bekleyen tüm askerlerimiz sağ salim evlerine dönsünler. Bay Jun Hyuk'da. Amin. Dedi ve ellerini yüzüne sürdü. O an yanına gelecekti ki Büyük anne Na Ra, onun bu duasını duyup yerinde kaldı. Melek'in ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Melek Amin deyip duasını bitirince yanına geldi.
  Büyük anne:- Melek?
  Melek:- Büyük anne bir şey mi oldu? Dedi ve yataktan çıktı.
  Büyük anne:- Biraz konuşmak için gelmiştim de. Kendi kendine konuştuğunu gördüm.
  Melek gülümsedi:- Kendi kendime konuşmuyordum. Rabbim ile konuşuyordum. Yani dua ediyordum.
  Büyük anne:- Dua mı? Lee Jun Hyuk'un adının geçtiğini duydum ama.
  Melek:- Onun için dua ediyordum rabbime.  Onu koruması için.
  Büyük anne gülümsedi:- Sen ne kadar iyi bir kızsın Melek. Dedi saçını okşayarak. Geldiğinden beri sana ceza üstüne ceza verdi benim torunum ama sen... Dedi ve yatağa oturdu. Melek'te yanına.
  Melek:- Ben Bay Lee'nin yaptıklarına çok takılmıyorum. O aslında çok iyi biri.
  Büyük anne:- Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun ki?
  Melek:- Beni buna inandıran bir his var içimde efendim. Aksini düşünmeme rağmen bana nedenini bilmeden güven veren bir his.
  Büyük anne:- Ben de sen ilk geldiğin günden beri bu hisleri taşıyorum seninle ilgili.
  Melek gülümsedi.
  Büyük anne:- Seninle oturup, hiç doğru düzgün konuşmadık Melek. Geleli çok oldu ama Türkçe öğretmenimizi pek tanımıyoruz. Anlat bakalım.
  Melek:- Ne anlatayım ki?
  Büyük anne:- Güney Kore'ye nasıl geldin? Ailen nasıl bir aile filan.
  Melek gülümsedi:- Özgür bir o kadarda bağlı bir kızım.
  Büyük anne:- O ne demek öyle? Başın birileri ile belada mı?
  Melek:- Yok öyle değil. Güney Kore'ye okumak için geldim. Bir de...
  Büyük anne:- Bir de?
  Melek:- Evlilikten kaçmak için geldim. Ailemin, benim evlenmemi istediği bir genç var. Aslında benim büyük annem istiyor. Israrla istiyor. Dedi üzerine bastırarak. Babam da onu kıramıyor. Ben, onunla nişanlandım. Kore'ye gelmeden önce. Hem büyük annemin gönlü olsun, hem de belki birbirimize uygunuzdur diye tanımak için. Çok iyi tanıdım sonra onu. Beni aldattı. Sevmedim onu ama içim de ısınmıştı. Eşim gözüyle bakıyordum ya ona güvenmiştim bir kere. Ben hemen ayrıldım ondan ama o benden ayrılamadı. Kapılarda mı yatmadı, yol ortalarında özür mü dilemedi neler neler. Ama boşunaydı, dönmedim ona. Pişman olduğu belli oluyordu. Bu aldatma benimde işime geldi aslında. Sevmediğim biri ile evlenmemiş olacaktım. Ama nasıl ikna ettiyse büyük annemi ikna etmiş, büyük annem de babamı. Annem aramızda kaldı. Ben bu çocuktan Kore'ye gelerek kaçtım ama bu ara yine başladılar evlen diye.
  Büyük anne:- Sen o çocuğa aşık filan değilsin doğru anladım değil mi?
  Melek:- Hayır değilim.
  Büyük anne:- Büyük annen hata yapıyor.
  Melek:- O dediğim dedik bir kadındır. Eski kafalıdır. Üstelik, onunla evlenerek mirasın bölünmeyeceğini düşünüyor kendince.
  Büyük anne:- Miras? Ben senin orta halli bir ailenin kızı zannediyordum. Yani öyle bir kız gibisin.
  Melek:- Babam Türkiye'nin sayılı iş adamlarından. Biz çok lüks içinde yaşamamaya özen gösterdik hep. Ailem paraya pek önem vermezler. Bizim için önemli olan ailemiz, değerlerimiz ve büyük annem. Bu zenginlik konusu lütfen aramızda kalsın. Bunu başkasına söylemeyin büyük anne. Kimsenin bana mesafeli davranmasını istemiyorum. Burada çok iyi insanlarla arkadaşlık kurdum.
  Büyük anne:- Merak etme sen. Bu gece konuşulanlar aramızda.
  Melek:- Teşekkür ederim.
  Sabah olmuştu. Ama Jun Hyuk'un olduğu denizlerde. Geminin güvertesinde dolanıyordu. Bir subay geldi ve selam durdu.
  :- Komutanım, güney yönünde ilerlemeye devam ediyoruz.
  Jun Hyuk:- Diğer gemilerle irtibatı kesmeyin. Bizim rotamızfa kalmalarını söyleyin. Bu gün hava rüzgarlı. Her an kıyıya çıkmak zorunda kalabiliriz. Askeri üs  ile bağlantıda da kalın. Dün geceden beri yabancı kimlikli bir gemiye rastlanmadığınıda rapor edin.
  :- Emredersiniz efendim.
  Jun Hyuk, güvertedeki askerleri denetliyordu. Geminin ucuna kadar geldi ve durdu. Derin maviliklere doğru baktı. Sun Mi Yan ile sarılmalarını hatırladı.
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan'ı arasam iyi olacak. Dedi ve telefonunu çıkardı. Rehberden adını buldu. Arama tuşuna basacaktı ki durdu birden. Estetik ameliyatı ile ilgili söyledikleri geldi aklına. Gerisin geri cebine soktu telefonunu.
  Jun Hyuk:- Beni bu halimle kabul edemez misin Sun Mi Yan? Çünkü yüzüm hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak. Bu iz benimle birlikte hep var olacak. Keşke böyle sevsen beni. Şu halime bak. Beni sevdiğine sevinemiyorum bile. Bu sevgi ise tabi. Dedi ve tam başını çeviriyordu ki o an da.Bir Türk, yük gemisi geçti yanlarından. Üzerinde de Türkçe "Melek" yazıyordu. Jun Hyuk, baka kaldı gemiye.
  Jun Hyuk:- Bu da nereden çıktı şimdi? Dedi ve gülümsedi. Vedalaşırken ki halleri geldi aklına. Sonra gözünde canlandı çocuklarla oyun oynarken Melek'e sarılışı. Kokusu burnunda idi sanki. Gözlerini yumdu ve içine çekti bir kez daha o kokuyu. Yüzünde ki izi okşayışı ve gözlerine bakışı geldi gözünün önüne. Yavaşça araladı gözlerini. Kalbi o an ki gibi çarpıyordu eksiksiz.
  Jun Hyuk:- O pembe canavar neden geldi ki  aklıma? Üstelik kalbimi bu kadar çarptırmasını anlamıyorum. Ne güzel demişti bana, yüzümün maske olmadan d güzel olduğunu. Sun Mi Yan ise, estetik ameliyatı ile düzelebileceğini anlattı bana. Neden Sun Mi Yan, Melek gibi düşünmüyor ki sanki.
  O anda erlerden biri geldi yanına.
  :- Komutanım, karadan sizinle irtibata geçmek istiyorlar.
  Jun Hyuk:- Geliyorum. Dedi ve eri ile birlikte gitti.
  Jun Hyuk, kafasının ve kalbinin karışıklığı ile başbaşaydı. Gerçekten Sun Mi Yan'ı seviyor muydu? Ona karşı hisleri aşk mıydı gerçekten? Artık bazı şeyleri anlamanın zamanı gelmişti Jun Hyuk için.
 
 
 

 
 
 
 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin