1. Bölüm-Tanıtım

271 13 10
                                    

Onun adı Melek. Melek Erbaş. Balık burcu. Becerikli, çalışkan, duygusal ama ekseriyetle mutlu. Hayatının büyük bir kısmını insanları mutlu etmeye çalışarak geçiren komik ve sevecen bir Türk kızı. Öğrenci değişim programı ile Güney Kore'ye gelen Melek, bir evde arkadaşı ile kalıp, hayata tutunmaya çalışmaktadır.Melek taze bir yazardır ve üniversitesi yeni bitmiş, kendisine henüz bir iş bulamamıştır. Ama bu sevimli yazar ki henüz ortada bir kitabı olmamasına rağmen yazar, iş dünyasına çocuklara özel Türkçe dersi vererek atılmıştır. Ve galiba Türkçe öğretmeni olarakta devam edecektir. Kim bilir?
Lee Joon Hyuk. İnsanlarla arasına kalın duvarlar örmüş bir deniz astsubayıdır. Uzun zamandır denizlerde olduğu için, insan içine çok çıkmayan, asker olmanın vermiş olduğu disiplin ve otorite tutkusu olan, yalnızlığa aşık bir gençtir. Baskın karakterli ve kış kadar soğuk bu adamın çalışma tutkusu da kayda değerdir elbette. Kendi dili ile beş dil bilen iyi başarılı bir iş adamıdır. Yanında bir zamanlar bakmayı kabul ettiği biri dokuz, biri on diğeri on bir yaşlarında üç yeğeninin amcası olma sorumluluğunu taşımaktadır. Ama başlarını okşamaya ne zamanı ne de kalbi yetmiştir. Çocuk sevgisi bile karakterinden zerre bir şey kaybettirmemiştir. Amca olarak üzerine düşen görevi yaptığını düşünüyordur onların ihtiyaçlarını karşılayarak. Belki de onu bu denli zalim yapan şey yüzüne taktığı ya da takmak zorunda kaldığı o siyah maskesidir.
Lee Joon Hyuk'un yanında kalan üç yeğeni var demiştim. Evet. Dokuz, on ve onbir yaşlarında üç yeğen.
Jang Geun, dokuz yaşında bir erkek çocuğu. Yoona Ah, on yaşında bir kız çocuğu ve Jang Dong, on yaşında bir erkek çocuğu. Jang Dong yürüyemediği için tekerlekli sandalyeye bağlıdır. Kardeşlerine göre daha sakin ve çalışkan bir çocuktur. Jang Geun ve Yoona Ah, ikisi de birbirinden afacan ve sorunlu çocuklardır. Babalarını bebek yaşta kaybettikleri için baba sevgisinden yoksun büyümüşlerdir. Anneleri ise kendilerine bakamayacak kadar kötü durumdadır. Bu nedenle bu yaşa kadar hep bakıcı elinde büyümüşler, amcaları olan Lee Joon Hyuk, doğru düzgün görmedikleri için, sorunlu bir çocukluk geçirmektedirler. Onlara her konuda yardımcı olan seven, yaşlı bir büyük anneleri ve evin hizmetlileri vardır ve ayaklarına taş değmesine izin vermezler. Yine de bu üç afacan eve gelen bakıcıları kaçırmayı çok iyi becerirler.
Evde ki hizmetlileri de bir tanıyalım isterseniz.
Aşçı başı Bay Hwang. Harika yetenekli olan ve neredeyse on ülkenin yemeklerini de çok iyi bilen dünya mutfağına hakim, dahi bir şeftir ve onun hem mutfakta, hem de hayatta ki tatloş eşi Bayan Nam Ji.
İki tane genç, bir o kadar da şirin hizmetlimiz de bulunmaktadır bu evde. Birinin adı Min Sun, diğerinin adı ise .Yeon ha.
Evin işlerinin yolunda gitmesini sağlayan, tıpkı patronu gibi temizlik, titizlik ve kural takıntısı olan Seo Ki Yan' ı da unutmamak gerekir elbette.
Büyük anne. Tonton mu tonton, tatlı mı tatlı bir büyük anne. Kendisini torunlarına adamış harika bir kadın. Bayan Jang Na Ra.
Ve Lee Joon Hyuk'un çocukluk aşkı. Ailesi yokken tek destekçisi. Güzel, kibar, şefkatli Sun Mi Yan.
Ev demişken. Bu insanların yaşadıkları evi gezmeye ne dersiniz?
Ev büyük salon ile başlar. Davetler, toplantılar burada yapılır, yemek salonu ve oturma odası olarakta kullanılır. Mutfağa ve Lee Joon Hyuk'un çalışma odasına açılan karşılıklı iki kapı bulunur. Zemin katta hizmetliler kalır. Salondan İkinci kata doğru çıkan bir merdiven bulunur. Çocukların ve büyük annenin odası da buradadır. Bir üst katta yani üçüncü katta, Lee Joon Hyuk'un odası bulunmaktadır. En üst katta kalarak insanlardan uzak kaldığını düşünür belkide. Ama bunun için evin eski eşyalarının atıldığı çatı katına yerleşmesi gerekir belkide. Hem herkesin gözünden uzak, hem de kimsenin orası ile ilgilenmediği, akıllarına bile gelmediği yer.
Ev dışarıdan bakımsız gözüküyordu. Aslında bakımı yoktu da. Ne bir bahçe düzeni, nede dış cephe boyası. İçi de bir o kadar karamsardı. Siyah beyaz döşenmiş bir dekorasyon. Lee Joon Hyuk'un iç dünyasını yansıtır gibiydi bu ev. Eski şahşahalı, neşeli günlerini arar hâldeydi sanki. Joon Hyuk'un babasını, annesini ve abisini kaybetmeden önceki halini.
Bahçede eve arkadaşlık yapan, dallarını evin çatısına kadar uzatmış, asırlık çınar ağacı vardı. Belki de bu büyük evin acısını paylaşmak, onu bağrına basmak için uzatmıştı dallarını eve doğru. Onu sarmıştı böylesine içten. Çınar ağacı da yalnız sayılmazdı. Yan komşunun duvarının bitişinde bir kaç elma ağacı vardı. Bu karamsar evden kaçmak istercesine komşunun duvarına sığınmıştı sanki.
Arka bahçede de yabani otların etrafını sardığı bir şeftali ağacı vardı. Tek başına. Mahsun duruyordu sanki. Yalnız olmaktan memnun değildi. Her sene verdiği şeftalilerin yüzüne bakmayan, ama her gün seslerini duyduğu çocuklar, etrafında koşup oynamıyorlardı hiç. Eskisi gibi değildi hiç bir şey. Acaba bu sene bahar geldiğinde çocuklar gelip şeftalilerinden yerler miydi? Yere düşüp çürümeden hani. Topanıp reçel yapılır mıydı mesela? Hiç ümidini kaybetmedi şeftali. Bu senede her seneki gibi pembiş çiçekleri açacaktı yine. Sonra da çocuklar için meyve verecekti. Belki gelip yerler diye. Belki bir gün çocuklar ona yine şeker ağacı diye seslenirleri. Bekliyordu...

Sevgili okurlarım. Yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Artık biliyorsunuz ki yazarınız bir Korecan. O nedenle bu hikayede yine Kore olacak. İnşallah bu hikayemide beğenir, okurken mutlu olursunuz. Benden hiç bir zaman desteğini eksik etmeyen canlarım. Bu hikayede de desteğinizi bekliyorum.
Sizleri çok seviyorum. İyi ki varsınız...

Kapak; instegram @ba_sac_
(Fotoğraflara bayıldım)

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin