16. Bölüm- Lütfen Beni Dinle

64 5 9
                                    

  Yağmur temizliyordu kalpleri, güneş ise mutluluk veriyordu ışıklarıyla. Açan rengarenk çiçekler, umut ile açıyordu insanların kalplerinde. Ev ahalisinde de aynı mutluluk vardı bu gün.
  Melek, odasının penceresinden arka bahçeye baktı. İlk çiçekleri açmıştı şeftali ağacının. Pembeye bürünmüştü.
  Melek:- Şeker ağacı! Çiçeklenmiş! Dedi ve koşar adım çıktı odadan ve indi merdivenlerden. Jet gibi geçti diğerlerinin yanından.
  Büyük anne:- Melek, nereye?
  Melek:- Şeftali ağacı büyük anne, çiçeklenmiş. Dedi ve arkaya bahçeye koştu.
  Lee Jun Hyuk odasından çıktı ve Melek'in arkasından baktı.
  Jun Hyuk:- Yine neyin peşinde bu kız?
  Büyük anne:- Şeftali ağacı çiçek açmış. Onun yanına gitti.
  Jun Hyuk:- Hıh! Tam bir çocuk. Bu arada seninle konuşmam gereken bir konu var büyük anne.
  Büyük anne:- Bir sorun mu var?
  Jun Hyuk:- Galiba büyük bir sorun var.
  Melek, şeftali ağacının, kendi deyimi ile şeker ağacının altına gelip durdu.
  Melek:- Sen ne kadar güzel olmuşsun! Pembe çiçekler ne kadar güzel yakışmış. Bahar'ı bana getirdiğin için teşekkür ederim. Baharı bana gösterdiğin için. Dedi ve elini çiçeklerden birine uzattı. Ilık bir rüzgar esti o an. Melek'in saçlarına doğru savruldu çiçekler. Melek gözlerini kapattı ve yüzüne dokunan ılık rüzgarı hissetmeye başladı.
  Jun Hyuk:- Bayan Melek?
  Melek birden gözlerini açtı. Tam karşısında duruyordu Jun Hyuk.
  Melek:- Bay Lee!
  Jun Hyuk:- Senin bu şeftali ağacı ile aranda ne gibi bir bağ var gerçekten çok merak ediyorum.
  Melek:- Bi kere onun adı Şeker Ağacı.
  Jun Hyuk:- Bu hayvan değil bir ağaç. Ona isim veremezsin.
  Melek:- Kim demiş? Şeker Ağacı onun adı.
  Jun Hyuk:- Senin çocukça hallerine ortak olmak istemiyorum. Bayan Pembe.
  Melek, kollarını birbirine bağladı.
  Melek:- Buraya beni rencide etmeye geldiniz herhalde.
  Jun Hyuk:- Konu çocuklar.
  Melek:- Çocuklar mı?
  Jun Hyuk, yere oturup ağaca yaslandı. Sonra da maskesini çıkardı. Melek, ona bakıyordu.
  Jun Hyuk:- Otursana.
  Melek, biraz uzağına oturdu.
  Jun Hyuk:- Senden, çocuklar konusunda yardım istiyorum.
  Melek:- Elbette.
  Jun Hyuk:- Bu konuşmanın aramızda kalmasını istiyorum ayrıca.
  Melek:- Şüpheniz olmasın.
  Jun Hyuk:- Bu zamana kadar, onlar için yapmam gereken şeyleri mükemmel şekilde yaptım. Hiç aksatmadan, isteklerini ertelemeden, hayır demeden yaptım. Eğitimleri, beslenmeleri, diğer ihtiyaçlarını bir baba gibi titizlik ile takip ettim ama anladım ki bunların hiç biri, beni iyi bir amca yapmamış. Onlar üzerinde ki sorumluluklarımı yerine getirmekle ya da görevimi yapmakla, onlara vermem gereken şeyi vermeyi unutmuşum. Sevgiyi.
  Melek:- Bunu fark etmenize çok sevindim.
  Jun Hyuk:- Bunu fark etmekte gecikecek kadar kötü bir amcayım ben.
  Melek:- Hayır. Bunu, sonunda fark edecek kadar iyi kalpli bir amcasınız siz.
  Jun Hyuk:- Ama çocukları çoktan kaybetmişim.
  Melek:- Onları kazanmak için geç değil. Geçen günleri telafi etmek için de geç değil. Neden her şeye yeniden başlamıyorsunuz?
  Jun Hyuk:- Beni kötü kalpli biri olarak tanıyorlar. Onları sevmediğimi, babalarının ölümünden dolayı onları suçladığımı da. O çocuklar benden korkuyor!
  Melek:- Düşünceler değişebilir Bay Lee. Sevginin değiştirmeyeceği yargılar, düşünceler yoktur.
  Jun Hyuk:- Hadi diyelim, benim hakkımda düşünceleri değişti ama korkuları, korkuları hep aynı kalacak. Yüzüme her baktıklarında  benden korkacaklar zaten.
  Melek:- Yüzünüzden kokan biri varsa o da sizsiniz. Bu evde kimse sizi yüzünüz ile değerlendirmiyor.
  Jun Hyuk:- Görmedikleri bir şey ile değerlendirmeleri mümkün değil zaten.
  Melek:- Bakın ne yapalım. Bu hafta evde kendi aramızda minik bir parti verelim. Çocuklar için. Burada. Şeker ağacının altında. Çocuklar ile aranızı düzeltmeniz için ilk adım olur. Sonrasında her şey yolunda gitmeye devam edecek.
  Jun Hyuk gülümsedi:- İşe yarar mı dersin?
  Melek:- Bir adım atmaya değer. İnanın bana.
  Melek ayağa kalkıyordu ama kalkarken saçı birden ağacın dalına takıldı.
  Melek:- Ahh saçım! Dedi ve bakmak için dönmek istediğinde saçı iyice gerildi ve tekrar acıttı.
  Jun Hyuk:- Dur kımıldama. Saçın takılmış. Dedi ve elini atıyordu ki Melek'in itirazı ile kaldı yerinde.
  Melek:- Gerek yok Bay Lee. Ben çözerim.
  Jun Hyuk:- Kafanı üç yüz altmış derece çevirebiliyorsan, evet çözebilirsin.
  Melek:- Ahh çok acıdı.
  Jun Hyuk:- Bir şeyin de tersini yapma. Dedi ve iki kolunu da Melek'in omuzundan geçirip, saçına uzattı ellerini. Melek kollarının arasında kalmıştı Jun Hyuk'un. Öyle çok utanmıştı ki ona bu kadar yakın olması, kokusunu içine çekercesine koklaması onu hem utandırıyor hem de kalbini hızlandırıyordu. Üstelik bu yakınlaşmalardan doğan kalp çarpıntılarının nedenini henüz bilmiyorken.
  Dala doğru bakan Jun Hyuk'un gözleri birden Melek'in utangaç yüzüne döndü. Birsüre baktı ona. Sonra elini Melek'in yanağına koyup yüzünü kendisine doğru kaldırdı. Ne oluyordu? Ne yapıyordu Jun Hyuk?
  Jun Hyuk:- Beni deli ediyorsun, sinirlendiriyorsun ama aynı zamanda senin yanında olmaktan acayip şekilde mutlu oluyorum. Diye geçirdi içinden. Sonra Melek'e yaklaşmaya devam etti.
  Melek:- Ne yapıyor bu adam böyle? Neden yaklaşıyor ki bana? Düşündüğüm şeyi yapmayacak değil mi? Ben neden kazık yutmuş gibi kaldım şimdi? Öperse, eğer öperse beni basarım tokatı ama tokat atarsam iz olan yüzüne gelir. Kıyamam ki!
  Melek, yüzünü çekecek gibi oldu ama takılı olan saçı, onu engelledi ve yine acımasına neden oldu. Melek'in bu hareketlenmesi de Jun Hyuk'un kendisine gelmesine yardımcı oldu. Durdu ve yüzünü elinin altındaki Melek'in saçına çevirdi.
  Jun Hyuk:- Tamam kıpırdama. Açıyorum saçını. Dala fena dolaşmış. Dedi ve Melek'in saçını çözdü.
  Melek:- Ttt teşekkür ederim. Dedi ve hızla içeri girdi.
  Jun Hyuk arkasından baktı.
  Jun Hyuk:- Yüzüne baktı diye seni sevecek mi zannettin? Ne Melek ne de Sun Mi Yan. Hiç kimse sevmeyecek seni. Kendini boş yere kandırmayı bırak.
  Jun Hyuk, büyük anne ve Seo Ki Yan, çalışma odasında toplanmışlardı. Jun Hyuk, olan biteni anlatmaya başladı Melek ve Sang Kim hakkında ki.
  Büyük anne:- Ne yani, Melek'in buluşmaya gittiği çocuk, Sang Kim mi?
  Jun Hyuk:- Bilmiyorum büyük anne, isim benzerliği de olabilir ama ismini duyduğumda tedirgin olmadım diyemem.
  Büyük anne:- Şu işe bak sen.
  Jun Hyuk:- Seo Ki Yan, sen şu çocuğu bi araştır bakalım. Bir numaralı düşmanımız mı yoksa başka biri mi öğrenelim.
  Seo Ki Yan:- Siz nasıl isterseniz efendim.
  Büyük anne:- İyi de Melek'ten ne istiyor ki şimdi?
  Seo Ki Yan:- Karınız olduğunu öğrendi mi acaba?
  Büyük anne:- Olabilir mi? Diye sordu endişe ile.
  Jun Hyuk:- Emin değilim. Öğrenmiş olsa, harekete geçmesi gerekiyordu. Melek'i kandırıp ağzından laf filan almaya çalışıyor olabilir. Ya da ortaklık teklif edecekti ona.
  Büyük anne:- Formalite icabı, hatta yanlışlıkla yapılan bir evlilik olduğunu biliyor o zaman.
  Seo Ki Yan:- Ya da bunları planlarken hesap etmediği bir şey oldu ve Bayan Melek' e aşık oldu.
  Jun Hyuk:- Benim karıma mı? Dedi ve sonra toparlandı. Yani evli olduğunu bile bile.
  Seo Ki Yan:- Belki de bilmiyordur.
  Jun Hyuk:- Öğrendi ya da öğrenmedi ama Melek'i bu adamdan uzak tutmalıyız. Büyük annemin servetinin onun üzerinde olduğunu öğrendiğini varsayarsak, ona zarar verebilir.
  Büyük anne:- Melek'in haberi olmadan onu nasıl uzak tutacağız? Eğer o kişi tahmin ettiğimiz kişi ise Melek'e çoktan yaklaşmış. Buluşmaya bile gitti.
  Jun Hyuk:- Yanlışlıkla da olsa onu bu işe ben bulaştırdım büyük anne. Onu korumakta benim vazifem. Umarım Seo Ki Yan'ın düşündüğü şey gerçekleşmez ve bu adam başka biridir.
  Bu günlük işler bitmiş, kızlar Melek'in odasında oturmuş dertleşiyorlardı. Konu ise Woo Jin ile Min Sun idi.
  Melek:- Eee gördü mü seni?
  Min Sun:- Neyse ki görmedi.
  Melek:- Bunlar, ben uyurken mi oldu yani? 
  Min Sun:- Yakalanacağım diye çok korktum. Heyecandan kalbim duracaktı neredeyse.
  Yeon Ha:- Benim duyduğuma göre, Min Sun'dan çok hoşlanmış. Onu tekrar görmek istiyor.
  Melek:- Eee bu çok güzel. O zaman yakın zamanda yeni bir aşk doğuyor.
  Min Sun:- Maalesef doğmayacak.
  Melek:- O ne demek öyle?
  Min Sun:- Melek, onunla ben olamam. Olamayız. Ben ve o ayrı dünyaların insanlarıyız.
  Melek:- Bu ayrı dünyaların insanı düşüncesi bir tek Türkiye'ye özgü değilmiş galiba.
  Min Sun:- Öyle ama.
  Yeon Ha:- Boş yere hayal kurma diyen bendim sana ama ben bile inanmaya başladım senin hissettiğin şeylerin gücüne. Sen neden kendine inanmıyorsun ki?
  Min Sun:- Ben senin ilk dediğine inanmaya başladım galiba ve sen haklıydın.
  Melek:- İnsan birini sevdiğinde neden maddi durumuna baksın ki? Neden yani?
  Min Sun:- Statü farkı canım.
  Melek:- Yemişim statüsünü.
  O anda Melek'in telefonu çaldı. Melek telefonuna baktı.
  Melek:- Annem arıyor! Bir şey mi oldu acaba?
  Yeon Ha:- Aç bakalım.
  Melek:- Ben, bahçeye çıkayım. Dedi ve koşarak bahçeye indi.
  Melek, telefonu açtı tedirginlik ile. Yine olaylar vardı belli ki.
  Melek:- Anneciğim!
  :- Melek, kızım neden hemen açmıyorsun telefonu?
  Melek:- Anne yine bir şey mi oldu?
  :- Hem de neler neler. Babaannen yine coştu. Senin şu evlilik işi. Babanı da ikna etmeye başladı. O kadar çok konuşuyor ki adam ne yapsın? Tutturdu Güney Kore'ye gidip, Melek'i getireceğim diye.
  Melek:- Olmaz anne!
  :- Hazırlık yapmaya başladı bile. Bavulunu filan toplamış. Geliyor anlayacağın. Ya sen geleceksin ya babaannen.
  Melek:- Evleneceğim kişiyi de alıp oraya geleceğim anne.
  :- Sen ciddi misin?
  Melek:- Babaannem geleceğine ben geleyim daha iyi.
  :- Tamam kızım.
  Melek:- Öptüm seni. Dedi ve telefonu kapattı. Lee Jun Hyuk'un çalışma odasına geldi. Kapıya vurdu ve içeri girdi.
  Jun Hyuk:- Geel!
  Melek:- Bay Lee, konuşabilir miyiz?
  Jun Hyuk:- Konu neydi?
  Melek:- Bay Lee, zor durumdayım. Acilen Türkiye...
  Melek'in cümlesi tamamlanmamıştı. İçeri Sun Mi Yan geldi.
  Sun Mi Yan:- Jun Hyuk, konuşalım mı?
  Lee Jun Hyuk, ayağa kalktı. Sun Mi Yan'ı gördüğü için şaşkındı. Melek'e baktı. Yüzünde telaşlı olduğunu belli eden bir ifade vardı. Sonra da Sun Mi Yan'a.
  Jun Hyuk:- Melek, bizi yalnız bırakabilir misin?
  Melek:- Ama Bay Lee...
  Jun Hyuk:- Melek, lütfen.
  Melek, başını eğdi ve odadan çıktı. Koltuğa oturdu ve Sun Mi Yan'ın odadan çıkmasını bekledi.
  Melek:- Türkiye'ye tek başıma dönersem, beni o çocuk ile baş göz ederler. Ben evliyim ama nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Evlendiğimi söylesem bu seferde kocamı soracaklar. Yanlışlıkla evlendim, beş sene de boşanamayacağım diye nasıl söyleyeceğim peki? Sen Kore'ye gittin, başını belaya soktun derler bir daha da geri göndermezler ya beni! Bay Lee'nin benimle Türkiye'ye gelmesi gerekiyor. Erkek arkadaşım olduğunu görürlerse belki vaz geçerler. İnşallah öyle olur. Diye düşündü.
  Jun Hyuk, Sun Mi Yan'ın karşısına geçip oturdu.
  Sun Mi Yan:- Ani tepki verdim. Özür dilerim.
  Jun Hyuk:- Alışkın olduğum bir durumdu. Özüre gerek yok.
  Sun Mi Yan:- Ben, bitsin istemiyorum. Aramızda ki şeyin.
  Jun Hyuk:- Aramızda ki ilişkiyi "şey" diye adlandırman bile bazı şeylerin istediğim gibi gitmediğini gösteriyor.
  Sun Mi Yan:- Tabii ki hayır.
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan, sen güzel bir kızsın. Benim ise yüzümde koskoca bir iz var. Bunu kaldırabilecek misin? Sen, beni bu iz ile kabul edebilecek misin?
  Sun Mi Yan:- Sevginin her şeyin üstesinden geleceğine inanıyorum. Neden tekrar denemeyelim ki?
  Jun Hyuk:- Maskesiz bana katlanabilecek misin?
  Sun Mi Yan, Jun Hyuk'un elini tuttu.
  Sun Mi Yan:- Birbirimize bir şans daha verelim.
  Jun Hyuk:- Ben, bilmiyorum. Aramızda sağlam bir bağ yok bana katlanman için. Büyük bir aşk gibi.
  Sun Mi Yan:- Biz birlikte olduğumuz sürece güçlenecek hislerimiz.
  Jun Hyuk:- Peki. Sen öyle diyorsan.
  Sun Mi Yan gülümsedi:- Haydi bunu dışarıda kutlayalım.
  Jun Hyuk ve Sun Mi Yan, odadan çıktılar. İkisininde yüzü gülüyordu. Dışarıya doğru ilerlediler.
  Melek ayağa kalktı.
  Melek:- Bay Lee, konuşacaktık.
  Jun Hyuk:- Gelince konuşalım olur mu?
  Melek:- Acildi söyleyeceklerim. Peki Bay Lee, tamam.
  Sun Mi Yan, Melek'e baktı. Jun Hyuk'un onu dinlemek için değilde kendisi ile birlikte olmak için vakit ayırması egosunu şöyle bir yükseltmişti. Yandan bir gülümseme atıp Jun Hyuk'un koluna girdi ve gittiler.
  Melek ise geri oturdu yerine. Elinde telefonu çeviriyordu.
  Çocukları, yatırmıştı Melek. Evde ki herkes odasına çekilmişti. Saat ise epey ilerlemişti. Melek sessizliğin ortasında tek başına oturuyordu. Balkon'da üzerinde pembe bir battaniye ile bahçeye doğru bakıyordu. Ne yapması gerektiği konusunda hiç bir fikri yoktu. Başını kaldırıp, gök yüzüne baktı. Ailesinin evlilik konusunda ki baskılarına artık dayanamıyordu. Belki de gidip evlendiğini söylemeliydi.
  O anda araba sesi duyuldu.
  Melek:- Bay Lee geldi! Dedi ve toparlanıp koştu kapıya. Lee Jun Hyuk, içeri girmişti.
  Jun Hyuk:- Melek, yatmadın mı sen?
  Melek:- Bay Lee, konuşacaktık.
  Jun Hyuk:- Ahh Melek, çok yorgunum. Sonra konuşsak olur mu?
  Melek:- Önemli ama. Bay Lee, lütfen beni dinleyin!
  Jun Hyuk:- Sabah konuşalım olur mu? Dedi ve yanından geçip, odasına gitti.
  Melek, öylece kalmıştı. O anda telefonuna mesaj geldi. Annesindendi.
  " Uyanır uyanmaz beni ara kızım, çok önemli"
  Melek:- Ahh kafayı yemek üzereyim. Dedi ve odasına gidip, yatağına uzandı.
  İşler tamamen karışmak üzereydi. Herşey Melek'in üzerine geliyordu sanki ve o ne yapacağını bilemez bir şekilde Jun Hyuk'un peşinde kendisine yardım etmesini bekliyordu.Melek, bahçede annesi ile konuşuyordu.
  Melek:- Anne, ne olur iyi haberler ver.
  :- İsterdim ama maalesef. Daha kötüsü oldu.
  Melek:- Yine ne oldu?
  :- Büyük annen, Murat ile birlikte geliyor oraya.
  Melek:- Ne? Diye bağırdı.
  :- Yaa, durum bu.
  Melek:- Gelsin buraya da ağız burun dalayım o çocuğa. Ya o çocuk beni aldattı hem ona nasıl tekrar güveneyim?
  :- Baban filan da bi alem. Melek ile tekrar konuşalım şu konuyu diyor.
  Melek:- Allah rızası için, babama söyle beni evlatlıktan red etsin. Valla bak. Bu ne ya, bıktım mallarından, servetlerinden. İstemiyorum ya istemiyorum.
  :- Daha kötüsü de var.
  Melek:- Onu da söylede şuracıkta can vereyim.
  :- Bu akşam, yola çıkıyorlar.
  Melek:- Yok artık! Bu babaannem cozurttu artık ha!
  :- Artık uğraşamıyorum kızım ya, kadın yaşlandıkça huysuz oluyor. Babandan boşanırsam hiç şaşma.
  Melek:- Aman sakin ol anne, ben geliyorum nasılsa.
  Melek'in telefon trafiği babaannesinin huysuzlukları yüzünden bitmiyordu maalesef. Telaşı ise saattler geçtikçe artıyordu. Bahçeden içeri girdi yine koşarak. Jun Hyuk ile konuşmaktı derdi. Hızla odasına doğru giderken büyük anne ile karşı karşıya geldi. Oda hazırlanmış, evden çıkmak üzereydi.
  Melek:- Günaydın büyük anne.
  Büyük anne:- Günaydın tatlım. Nereye böyle telaşla?
  Melek:- Büyük anne, Bay Lee ile konuşmam gerekiyor çok önemli.
  Büyük anne:- Odasına gitme boş yere. Erkenden çıkmış. Sun Mi Yan ile kahvaltı yapacaklarmış dışarıda.
  Melek:- Ama benimle konuşacaktı. Sabah konuşalım demişti. Dedi hayal kırıklığı ile.
  Büyük anne:- Melek, sıkıntı büyük galiba?
  Melek:- Boşver büyük anne. Galiba tek başıma halletmeliyim. Dedi ve odasına çıktı. Yatağının üzerine oturdu.
  Melek:- Arayıp, söylesem mi acaba? Sun Mi Yan ile de araları yeni düzeldi galiba yemeklerini bozmakta ayıp olur şimdi. Yine de o benim patronum sayılır Türkiye'ye gitmek için izin istemeliyim. Diye geçirdi içinden ve Jun Hyuk'u aradı.
  Jun Hyuk ve Sun Mi Yan ise yemektelerdi. Telefonu çaldı Jun Hyuk'un ve alıp baktı.
  Sun Mi Yan:- Arayan kim?
  Jun Hyuk:- Bayan Melek. Ah nasıl unuttum benimle bir konu hakkında konuşmak istiyordu.
  Sun Mi Yan:- Şimdi telefonu açmayacaksın herhalde. Dedi ve telefonu aldı elinden.
  Jun Hyuk:- Önemli bir şey olabilir.
  Sun Mi Yan:- Evde onca kişi var. Onlar halledebilir. Hem Bayan Melek ile eve gidince de konuşabilirsin. Dedi ve aramayı reddetti.
  Melek, elinde telefon, öylece kalakaldı. Masasına geçip oturdu ve ellerini başına koydu. Jun Hyuk'un her şeyi kendisine anlattığı günü anımsadı. "Gerekirse seni gelir ailenden isterim. Evleniriz..." dediği o konuşma.
  Melek:- Tek başınasın Melek. Bu sorun ile de tek başına başa çıkman gerekiyor. Dedi ve masanın üzerinde duran kalemi aldı. Bir de kağıt çıkardı çekmeceden. Kağıda bir şeyler yazmaya başladı.
  Melek, üzerini değiştirdi. Minik bir bavul hazırladı. Lee Jun Hyuk'dan bir fayda olmayacaktı kendisine. Evde kimse yoktu bu gün. Hizmetli kızlar izindelerdi. Bayan Nam Ji ve Bay Hwang alışveriştelerdi. Seo Ki Yan'a ise başka bir görev vermişti Jun Hyuk. Büyük anne şirkette, çocuklar ise okuldalardı. Gitmek için iyi bir şeydi kimsenin evde olmaması. Vedalaşmadan gitmek daha kolay olacaktı çünkü Melek'in dönüp dönmeyeceği belli değildi. Telefonunu çıkarıp annesini aradı. Söylediği şey" Ben geliyorum!" oldu. Sonra, uçak biletini ayarladı. Allah'dan aldığı maaş vardı. Hesabından çekivermişti parayı. Sadece gidiş aldı bileti. İlkinde de düşündüğü gibi. Dönüp dönmeyeceği belli değildi.
  Melek, elinde bavulu ile çıktı evden. Bir taksiye binip uzaklaştı.
  Melek:- Hava alanına lütfen.
  Ev oldukça sessizdi. Kapıda ki güvenlikten başka kimse yoktu. Seo Ki Yan eve geldi. Sonra da kızlar.
  Min Sun:- Ee annen nasıl Yeon Ha?
  Yeon Ha:- Çok iyi. Hastalığı hafiflemiş. Yakında tamamen biter. Bay Lee'nin bulduğu doktor sayesinde.
  Min Sun:- Sevindim.
  Seo Ki Yan:- Hemen toparlanıp yemeği hazırlayın kızlar. Bay Lee'nin yemek saatini geciktiğinde ne kadar sinirli olduğunu bilirsiniz.
  Bay Hwang ve Bayan Nam Ji içeri girdi.
  Bay Hwang:- Bizden önce gelmişsiniz.
  Min Sun:- Aileleri ziyaret edip geldik.
  Bayan Nam Ji:- Ben de çok güzel bir elbise aldım. Hwang çok beğendi.
  Bay Hwang:- Benim güzel karıma her şey çok yakışır.
  Min Sun ve Yeon Ha:- Oooooo!
  Min Sun:- Oooo deyince Melek'i gören oldu mu? Ev fazlası ile sessiz de.
  Seo Ki Yan:- Hakikaten. Odasında mı acaba?
  Yeon Ha:- Bu gün yalnız bıraktık kızı. Haydi odasına gidip bakalım.
  Bayan Nam Ji:- Mutfağa getirin Melek'i. Size aldıklarımı göstereceğim.
  Kızlar, Melek'in odasına koştular. Kapıyı açıp baktılar ama kimse yoktu.
  Yeon Ha:- Burada yok.
  Min Sun:- Belki dışarıya çıkmıştır.
  Yeon Ha:- Olabilir. Biz aşağıya gidelim bari. Dedi ve kapıyı kapatıp mutfağa indiler.
  Çocuklar okuldan gelmişlerdi. Koştur koştur girdiler içeri.
  Yoona:- Melek abla!
  Geun:- Dur önce ben söyleyeceğim.
  Seo Ki Yan:- Çocuklar, ne bu sevinç?
  Dong:- Üçümüzde bu gün ki sınavlarımızdan yüz aldık.
  Seo Ki Yan:- Vaov tebrik ederim.
  Geun:- Teşekkür ederiz. Melek ablaya müjdeyi verelim dedik ama o nerede?
  Min Sun:- Dışarı çıkmış galiba. Evde yok.
  Yoona:- Neyse. Bizde dönünce söyleriz artık.
  Akşam olmuştu. Evde yemek hazırlıkları yapılmış, masa hazırlanmıştı. Büyük anne ve Lee Jun Hyuk, eve birlikte döndüler.
  Büyük anne:- Keyfin yerinde galiba.
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan'ı kastediyorsan...
  Büyük anne:- Evet onu söylüyorum. İşler yolunda galiba.
  Jun Hyuk:- Barıştık. Tekrar deneyelim dedi.
  Büyük anne:- Estetisyen diye tutturmasında yine?
  Jun Hyuk, Büyük annesine baktı. Torunu olmasına rağmen, Sun Mi Yan hakkında pekte pozitif değildi.
  Büyük anne:- Bakma bana öyle.
  Jun Hyuk:- Seo Ki Yan, Bayan Melek nerede? Benimle konuşmak istiyordu.
  Büyük anne:- Sabahta seni arıyordu evde. Sıkıntılı gibiydi.
  Seo Ki Yan:- Bayan Melek, evde değiller efendim. Galiba dışarı çıkmış.
  Jun Hyuk hiddetlendi:- Nasıl evde olamaz? Saat kaç oldu? Bu evin kurallarını bilmiyor mu?
  Seo Ki Yan:- Bi arayayım efendim.
  Jun Hyuk:- Aramak filan yok. Evde olması gerektiği saati bilmiyorsa, evde olmasına da gerek yok o zaman. Benim kurallarıma uymayı henüz öğrenememiş galiba.
  Vakit epey geçmişti ama Melek hâla yoktu evde. Diğerleri mutfakta onunla ilgili konuşuyorlardı.
  Bayan Nam Ji:- Nerede kaldı bu kız? Neden gelmiyor hâla eve?
  Min Sun:- Aradık, telefonu kapalı.
  Yeon Ha:- Çocuklar söz konusu olduğunda hemen evde olurdu.
  Bay Hwang:- Bay Lee çok sinirlendi kızlar. Gelse bile büyük bir ceza onu bekliyor.
  Lee Jun Hyuk, çalışma masasına oturdu ve dışarı baktı. Sonra da saate.
  Jun Hyuk:- Sorumsuz kız! Diye mırıldandı ama onunla konuşmak için çabalaması geldi gözünün önüne. Daha bir sıkıldı içi.
  Büyük anne odaya girdi.
  Büyük anne:- Jun Hyuk, Melek'in eve gelmemesi...
  Jun Hyuk:- Saygısızca. En azından haber verebilirdi.
  Büyük anne:- Demek istediğim, başına bir şey gelmiş olabilir.
  Seo Ki Yan kapıya vurmadan girdi içeri. Telaşla.
  Seo Ki Yan:- Bay Lee!
  Jun Hyuk:- Seo Ki Yan?
  Seo Ki Yan:- Bay Lee, Bayan Melek. Gitmiş.
  Jun Hyuk:- Ne?
  Büyük anne:- Nasıl?
  Seo Ki Yan:- Elinde bir bavul ile taksiye binip gitmiş. Güvenlikçi görmüş.
  Jun Hyuk:- Nereye?
  Seo Ki Yan:- Aklıma gelen şey yüzünden, araştırdım. Hesabından bir miktar para ile uçak bileti almış. Şeye. Türkiye'ye.
  Büyük anne:- Ne yani, şimdi Melek üzerinde bütün mal varlığımız ile Türkiye'ye mi kaçtı? Dedi ve güçlükle oturdu koltuğa.
  Seo Ki Yan:- Bilmiyorum efendim ama olabilirde.
  Jun Hyuk:- Yok, hayır bunu yapmış olamaz.
  Evde herkes suskundu. Melek'in habersiz Türkiye'ye gitmesi ve akıllarda ki o soru. Beyinlerini kemiriyordu resmen."Melek, böyle bir şey yapar mı?" sorusunu dakikada bir hem kendilerine, hem de birbirlerine soruyorlardı.
  Bayan Nam Ji:- Buna inanamıyorum.
  Bay Hwang:- Ben de.
  Seo Ki Yan:- Bay Lee çok üzgün. Büyük anne daha da çok.
  Min Sun:- Yapmamıştır. O Bay Lee'ye söz gelmesin diye buluşacağı genç ile buluşmaktan vaz geçen biri. Yani onu düşünüp, birde böyle yapmış olamaz.
  Seo Ki Yan:- Paranın değiştiremeyeceği insan yoktur. Demek ki o da.
  Lee Jun Hyuk, odasından çıktı zar zor yürüyen büyük anne ile birlikte. Diğerlerinin yanına gelip oturdular. Hepsi birden ayaklandılar. Lee Jun Hyuk oldukça sinirliydi. Ellerini ovuşturuyordu. Birden orta sehpaya bir yumruk geçirdi. Diğerleri sıçrayıverdiler oldukları yerde korkudan.
  Jun Hyuk:- Onu gördüğüm yerde bunun hesabını soracağım. Bizi böyle kandırmak neymiş soracağım!
  Büyük anne:- Melek, benim kızım gibiydi. Biz onu çok sevdik, çok güvendik. Böyle bir şey yapacağına inanıyorum.
  Jun Hyuk:- Min Sun, Yeon Ha!
  Min Sun ve Yeon Ha:- Burun Bay Lee!
  Jun Hyuk:- Yarın sabah. İlk iş, odasını kaldırıyorsunuz. Neyi var, neyi yok toplayıp çöpe atın. Ne adını duymak ne de ondan kalan şeyleri görmek istemiyorum.
  Sabah olmuştu. Melek'in uçağı ise Türkiye'ye inmişti. Elinde bavulu, etrafına bakındı. Yeniden burada olmak çok güzeldi. Çokta özlemişti ama burada halletmesi gereken büyük bir sorun vardı. Bir taksiye binip, evine doğru hareket etti.
  Nihayet evine gelmişti. Kore'de ki evine benziyordu burası ama içinde orada ki insanlar yoktu. Bahçeye girdi. Onu dadısı gibi olan evin yaşça büyük hizmetlisi ve annesinin en büyük yardımcısı Pembe Teyze karşıladı.
  Pembe Hanım:- Melek! Geldin mi sen ha!
  Melek:- Pembişim, geldim tabii bak, karşındayım.
  Pembe Hanım:- Nerelerdesin sen sıpa!
  Melek:- Valla neler oldu neler Pembişim.
  Annesi, Ahsen Hanım koşarak indi merdivenleri Melek'in.
  Ahsen Hanım:- Melek! Dedi ve koşarak kızına sarıldı.
  Melek:- Oo Ahsen Hanımefendi, gittikçe gençleşiyorsunuz. Bu güzelliğinizi neye borçluyuz acaba?
  Ahsen Hanım:- Dalga geçme kız benimle. Gençliğimi değil, ömrümü yedi bu babaannen benim.
  Pembe Hanım:- Dedikodu gibi olmasında annen çok haklı. Burnumuzdan getirdi bizim. Evlilikte evlilik.
  Melek:- Merak etmeyin gençlik, ben buradayım. Artık, tek başınıza değilsiniz. Dedi ve kollarını hanımların omuzlarına attı.
  O anda Babaannesi de göründü merdivenlerin başında.
  Babaanne:- Oooo Melek Hanım, nihayet gelebildin evine. Sen gelmeseydin biz geliyorduk.
  Melek gidip babaannesinin elini öptü. Ne olursa olsun, saygıyı elden bırakmamak gerekirdi.
  Melek:- Ben sizi taaa oralara yorar mıyım hiç? Geldim işte.
  Babaanne:- Gözlerimiz yollarda kaldı. Hem benim, hem Murat'ın.
  Melek:- Belli oluyor canım. Ne kadar çok özlediyseniz gittiğimden beri adımı sayıklıyorsunuz. Murat ile birlikte. Neyse. Ben odama gidip bir duş filan alayım. Uzun yoldan geldim. Dedi ve odasına çıktı.
  Melek'i zor şeyler bekliyordu burada. Kendisi de farkındaydı ama bu savaşta yalnızdı. Destek verecek, ona kol kanat gerecek bir Lee Jun Hyuk yoktu yanında. Bir annesi bir de Pembişim dediği dadısı. Onların da gücü pek yettiğince işte.
  Odasının camından  bahçede ki şeftali ağacına baktı. Oda çiçeklenmişti. Gülümsedi. Bahar Türkiye'ye de gelmişti. Yatağına oturdu ve telefonunu açtı. Uçağa bindiği için kapatmıştı. Evden aranmıştı. Min Sun ve Yeon Ha tarafından da. Cevapsız aramalarla doluydu gelen bildirim mesajı. Onları aramak için tam tuşa basıyordu ki yemeğe gelmesi için çağrıldı. Telefonunu cebine koydu ve indi.
  Akşam yemeği yeniyordu. Masada Melek'in sevdiği yemekler vardı. Babası da gelmişti şirketten. Masada babaannesinin asık yüzüne rağmen, gülüşmeler, konuşmalar gerçekleşiyordu.
  Melek:- Eee şirket işleri nasıl gidiyor baba?
  Ali Bey:- Gayet iyi. Murat bazı konularda bana yardımcı oluyor. Çok yoruldum. Bu işler için yaşlandım. Artık birine devretmem gerekiyor.
  Melek:- Ben de konu ne zaman oraya gelecek diyordum. Diye mırıldandı. Eee bilen birine devret işleri baba.
  Ali Bey:- Biliyorsun, abin şirket işleri ile ilgilenmeyi reddetti. Müzik öğretmenliği daha iyiymiş. Beyefendinin seçtiği meslek bile bir tuhaf.
  Melek:- İstediği işi yapıyor baba daha ne yapsın.
  Ali Bey:- E bizim şirket işlerini kim üstlenecek? Abin şarkısöylüyor, sen de elin memleketindesin.
  Babaanne:- Baban demek istiyor ki senin evleneceğin adam bu şirketin başına geçecek. O kişi de yabancı olmayacak. Rahmetli amcanın oğlu Murat tabii.
  Melek:- Onunla evleneceğime şirketi ben yönetirim daha iyi.
  Babaanne:- O ne demekmiş öyle?
  Melek:- Murat ile evlenmem demek.
  Babaanne:- Başka biri ile evlen de koskoca şirket, onca mallar elin oğluna gitsin değil mi?
  Melek ayaklandı:- Madem malları çok düşünüyorsun, sen evlen Murat ile babaanne.
  Ahsen Hanım ve Pembe Hanım güldüler gizliden.
  Babaanne:- O nasıl laf öyle?
  Ali Bey:- Sen babaannen ile nasıl konuşuyorsun Melek?
  Melek:- İstemiyorum baba, istemiyorum. Ben, Murat ile evlenmek istemiyorum. Siz beni nişanlı iken aldatan bir adamla yeniden bir yola çıkmamı istiyorsunuz.
  Babaanne:- Murat çok pişman. Tekrar olmayacak diyor.
  Melek:- Zaten o zaman da istemiyordum nişanlanmayı, şimdi de istemiyorum. Hepsi sizin zorunuz yüzünden.
  Yemeğin tadı kaçmıştı. Herkes masadan kalktı. Tartışma alevleniyordu.
  Babaanne:- Kore'ye gittin büyüdün değil mi? Bizim kararlarımıza karşı çıkmakta ne demek oluyor?
  Melek:- Ben başka birini seviyorum demek oluyor.
  Babaanne:- Ne? Bak şu terbiyesize. Utanmadan seviyorum diyor.
  Melek:- Babaanne, sana saygısızlık etmek istemiyorum. Ben Kore'ye geri döneceğim ve Murat ile evlenmeyeceğim.
  Ali Bey:- Yok öyle Kore'ye dönmek filan. Buradasın bundan sonra.
  Melek:- Ya baba ama...
  Babaanne:- Bu babanın değil, benim kararım.
  Melek:- Valla hiç kusura bakmayın, Kore'ye gitsem de gitmesem de evlenmeyeceğim Murat ile.
  Babaanne:- Buna kim karar veriyor?
  O hararetli tartışmanın arasından yabancı bir ses duyuldu. Herkesin dikkatini bir anda kendisinde toplayan bir ses.
  :- Ben karar veriyorum!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin