14. Bölüm- Dönüş

74 6 12
                                    

  Melek yanına Mi Kum ve Yeon Ha'yı da almış, Sang Kim ile buluşmaya geliyordu. Ortaya geçmiş, kızların koluna girmişti.
  Mi Kum:- Melek, sen buluşmaya gidiyorsun anladıkta, biz neden geliyoruz?
  Melek:- Bu ilk buluşma.
  Yeon Ha:- Min Sun'da onu diyor ya. İlk buluşmada birlikte olup onu tanımaya çalışmalısın. Bizim ne işimiz var acaba?
  Melek:- Kendi ağzınızla söylüyorsunuz bu ilk buluşma. Daha tanımıyorum bile. Tanımadığım biriyle tek başıma buluşamam değil mi?
  Min Sun:- Ben böyle şeyler de üçüncü kişi olmaktan nefret ederim. Bizi çekiştirmek zorunda mısın? Gelmek istemiyorum. Dedi ve durdu.
  Yeon Ha:- Gelmek istemiyoruz.
  Melek kızları çekiştirmeye başladı.
  Melek:- Beni orada yalnız mı bırakacaksınız? İkiniz de benimle geleceksiniz.
  Yeon Ha ve Min Sun:- Hayır.
  Melek:- Arkadaşlar, arkadaşları hiç yalnız bırakırlar mı? Peki, bende kendim giderim.  Dedi duygu sömürüsü yaparak ve önden önden giderek.
  Yeon Ha:- Tamam Melek dur. Dedi Min Sun'a bakarak.
  Melek :- Ne oldu? fikrinizi mi değiştirdiniz? Gerek yok canım, ben yalnız da giderim. Tek başıma, kimsesiz, buz gibi dondurucu sokakta, kimsesizliğimle baş başa titreye titreye yürüyerek.
  Min Sun:- Bahar ayındayız Melek. Hangi dondurucu soğuktan bahsediyorsun?
  Melek:- Yalnızlığımın sokağında ki dondurucu soğuktan bahsediyorum. Dedi üzerine bastırarak.
  Yeon Ha:- Duygusal sömürü de başladı.
  Melek:- Ne var sanki söylenmeden gelseniz! Hem, hem benim Kore'de kimsem yok ki sizden başka.
  Min Sun, bu acıtasyondan etkilenmiş olmalıydı ki dudaklarını büzmeye başladı.
  Min Sun:- Ah benim canım arkadaşım. Tabiki geleceğiz seninle. Sen Yeon Ha'ya bakma.
  Yeon Ha:- Ne? İlk önce gitmeyelim diyen sendin bir kere.
  Min Sun:- Sus bakayım. Yürü arkadaşımız ile gidiyoruz. Dedi ve Yeon Ha'yı çekiştirerek önden önden yürümeye başladılar.
  Yeon Ha:- Tamam çekiştirme gidiyoruz işte.
  Melek arkalarından gülüyordu.
  Ev ise evden giden Melek ve kızlar yokken oldukça sessizdi. Ama bu sakinliği bir telefon sesi bozdu. Seo Ki Yan, çalan telefona ilerledi ve açtı.
  Jun Hyuk:- Alo!
  Seo Ki Yan:- Bay Lee, buyrun.
  Jun Hyuk:- Seo Ki Yan, nasılsın bakalım.
  Seo Ki Yan:- Teşekkürler Bay Lee. Siz iyisinizdir umarım.
  Jun Hyuk:- Sorun yok. Yakın zamanda Kore limanına demir atacağız. Eee söyle bakalım evde durumlar nasıl gidiyor?
  Seo Ki Yan:- Herşey yolunda Bay Lee. Aksi giden bir şey yok. Büyük anne, bu ara dostları ile vakit geçiriyor. Çocuklar okulları ve dersleri ile oldukça ilgililer. Bizlerde ev işleri ile ilgileniyoru.
  Jun Hyuk:- Bayan Melek? Dedi birden ağzından kaçırarak. Yani, rahat duruyor değil mi?
  Seo Ki Yan, etrafa bakındı. Adamcağızı oralarda huzursuz etmemek için susmayı tercih etti.
  Seo Ki Yan:- Sıkıntı yok. Çocuklarla ilgileniyor. Bir de yeni bir erkek arkadaşı yapmış kendine. Çok sesi çıkmıyor.
  Jun Hyuk:- Erkek arkadaş mı? Kimmiş o? Diye sordu bir anlık kıskançlık ile.
  Seo Ki Yan:- Tanımıyoruz. Kütüphanede mi ne tanışmış.
  Jun Hyuk:- Peki. Ben sonra yine ararım. Dedi ve telefonu kapattı.
  Jun Hyuk:- Ne erkek arkadaşıymış bu böyle? Nasıl biri acaba yakışıklı mıdır? Kendine gel Jun Hyuk. Sana ne bundan. Aptallaşma.
  Melek ve kızlar ise Sang Kim ile buluşmaya gidiyorlardı. Bir kafeye gelip oturdular.
  Yeon Ha:- Burada mı buluşacaksınız?
  Melek:- Yan tarafa ki kütüphane de.
  Min Sun:- Nasıl biri çok merak ediyorum.
  Melek:- Kibar birine benziyor. Romantik gibi de. Sıcak kanlı biri olduğu konuşmasından belli oluyor.
  Min Sun:- Bay Lee Jun Hyuk'a hiç benzemiyor desene.
  Yeon Ha dürttü birden onu. Melek, birden kızlara baktı. Şu ana kadar aklına hiç gelmemişti Jun Hyuk. Elinde tuttuğu çantasını masanın üzerine bıraktı düşünceli bir halde. Hatta o an kendisini düşüncelerinde kaybetmeye başlamıştı.
  Melek:- Ne yapıyorum ben? Ben, evli bir kadınım. Evli! Jun Hyuk ile evli. Burada olmamalıydım.
  Yeon Ha:- Melek, iyi misin?
  Melek irkildi:- Kızlar gitmemiz lazım.
  Yeon Ha:- Ne oldu şimdi birden bire? Hem o çocuk ile buluşacaktın ya unuttun mu?
  Melek:- Hayır buluşamam.
  Min Sun:- Ne kadar hevesli gelmiştin şimdi gitmek neden?
  Melek:- Ben evliyim. Bay Lee ile evliyim. Yanlışlıkla da olsa ben onun eşiyim.
  Yeon Ha:- Melek, kendinde söylüyorsun. Yanlışlıkla. Onun şu anda bir sevgilisi var. Sen de kendi hayatına bakmalısın.
  Melek:- Ya birisi onun eşi olduğumu öğrenirde onun kalbini kıracak haberler filan yaparsa? Olmaz. Hem o çocuğa evli olduğum halde ümit vermem ne kadar doğru olur ki.
  Min Sun:- Ona durumu anlatırsın. Yanlışlıkla evlendiğinizi filan söylersin. Seni gerçekten severse beş sene değil on sene bekler seni.
  Melek:- Haklısın. Onunla buluşacağım.
  Yeon Ha:- Ha şöyle. Kendi hayatını da yaşamalısın.
  Melek:- Onunla buluşacağım ama olmayacağını söylemek için.
  Min Sun:- Bak şimdi. Senin de bir hayatın var. Bir kalbin. Bay Lee'den ayrılana kadar, kalbini kimseye açmayacak mısın?
  Melek:- Bilmiyorum kızlar, inanın bana şu an kafam öyle karışıkki. Sadece buradan hemen uzaklaşmak istiyorum.
  Yeon Ha:- Bay Lee'yi boş yere bu kadar düşünüyorsun. Sonuçta ikinizinde bir hayatı var. O aşk hayatına tam gaz devam ederken sen neden böyle davranasın ki.
  Melek ayağa kalktı:- İçimin rahat olmayacağı bir sevgidense kalbimi hiç kimseye açmamayı tercih ederim. Dedi ve kütüphane'ye doğru ilerledi.
  Yeon Ha:- Sence neden böyle davranıyor? Yani, koştur koştur buraya gelip, Bay Lee Jun Hyuk'u hatırlayınca geri dönmek istemesinin sebebi ne demek istiyorum.
  Min Sun:- Bay Lee'den korkuyor olamaz değil mi?
  Yeon Ha:- Melek mi? Sanmam.
  Min Sun:- O zaman?
  Yeon Ha, Min Sun'a baktı ima ile.
  Yeon Ha:- Olabilir mi?
  Min Sun gülümsedi:- Neden olmasın.
  Melek, Sang Kim ile oturdukları banka gelip oturdu. Elinde çiçek ile biri geliyordu karşıdan. Melek, dikkatlice baktı. Gelen Sang Kim idi. Gülümseyerek geldi yanına.
  Sang Kim:- Merhaba!
  Melek ayağa kalktı:- Merhaba.
  Sang Kim, elinde ki çiçek buketini Melek'e uzattı.
  Sang Kim:- Bu senin için.
  Melek elini uzattı almak için. Sonra geri çekti. Başını çevirdi, hatta tüm vücudunu geri çekti Sang Kim'den. Sang Kim ise bu garip davranışın sebebini bilmek istiyordu.
  Sang Kim:- Bir şey mi oldu?
  Melek:- Ben, bu çiçekleri alamam. Hatta seninle şu an burada bile olmamam gerekli.
  Sang Kim:- Neden?
  Melek:- Ben, buraya sen ve benden olmayacağını söylemek için geldim. Ben, ben ev... Dedi ve durdu. Lee Jun Hyuk'un bu evlilikten kimseye bahsetmemesi gerektiğini anımsadı.
  Sang Kim:- Evet?
  Melek:- Ben, seninle görüşemem. Nedenini izah edemem. Bunu bilmen yeterli.
  Sang Kim:- Ama ben, ben ilk defa aşık oldum. Hem bu ilk buluşmamızdı. Daha ilk defa seninle...
  Melek:- Yapamam. Seninde peşimde gezmen, beni beklemen uygun olmaz.
  Sang Kim:- Neden?
  Melek:- Yapamam. Seninle buluşamam. Aramızda bir şey de olamaz.
  Sang Kim, şaşkınlıktan, hayal kırıklığına dikey geçiş yapmıştı. Ya da tam tersi.
  Sang Kim:- Bana bir neden söylemeyecek misin?
  Melek:- Ben, buraya benimle ilgili hayallere kapılma diye geldim. Dediğim gibi. Aramızda, bir şey olamaz. Anla beni lütfen. Kendine iyi bak. Dedi ve gitti.
  Sang Kim'in elinde ki çiçek yere düşmüştü hayal kırıklığı ile. Eğilip alamadı bile. Bir sebep söylemeden gitmişti. Sepesiz yere reddetmişti kendisini. Peki neden? Neden olmaz demişti ki? Acaba işinin bir alakası var mıydı kendisini reddetmesi ile ilgili olarak yada Lee Jun Hyuk öğrendi mi kemdisini? O nedenle mi başlamadan bitti yani her şey?
  Aklında bir sürü soru yankılandı. Örneğin; neden Melek kendisi ile çıkmazdı? Neden sevemezdi kendisini?Evet  Melek'i de öyle çok tanımamıştı. Beraber vakit geçirmemişlerdi, yemek yememişlerdi, hatta bir sinema filmini bile birlikte izlememişlerdi ama onu kendisine çok yakın hissetmişti. O, belki de kendisinin evleneceği kızdı. Melek belki de kendisiyle evlenecekti. Belki de...
  Melek kızların yanına geliyordu. Min Sun ve Yeon Ha onu görür görmez ayağa kalktılar. Melek'in yüzünde ki üzüntü karışık somurtkanlığı uzaktan da olsa fark ediyorlardı.
  Yeon Ha:- Olmayacağını söylemiş galiba.
  Min Sun:- Yalnız, kendisi de oldukça üzgün görünüyor.
  Yeon Ha:- Sevmiştir belki de o çocuğu. Melek böyle ise çocuğu düşünemiyorum.
  Min Sun:- Ayy çok kötü olmuştur kesin.
  Melek kızların yanına geldi.
  Min Sun:- İyi misin?
  Melek derin bir nefes çekti içine. Sonra gülümsedi.
  Melek:- İyiyim, sorun yok merak etmeyin.
  Min Sun:- Evli olduğunu duyunca ne yaptı?
  Melek:- Evli olduğumu söylemedim. Sadece görüşmememiz gerektiğini söyleyip ayrıldım yanından.
  Yeon Ha:- Beş sene boyunca kimseyle görüşmeyeceksin yani. Keşke bu çocuğa da evliliğinden bahsetip yanlışlıkla olduğunu söyleseydin. Belki beklerdi seni.
  Melek:- Bay Lee Jun Hyuk, kimseye bu durumdan bahsetmemem gerektiğini söylemişti. Bildiği bir şey vardır da söylemiştir. O nedenle anlatmadım.
  Min Sun ve Yeon Ha, birbirine baktılar.
  Melek:- Haydi, eve gidelim. Bizi beklerler.
  Kızlar, eve dönmüşlerdi. Akşam yemeği yeniyordu. Melek ve Büyük anne Na Ra çocuklarla beraber masada yemeklerin gelmesini bekliyorlardı.
  Büyük anne:- Melek, bu gün nasıl geçti bakalım?
  Melek:- İyi, sorun yok efendim.
  Büyük anne:- Demek iyi.
  Melek:- Bir şey mi oldu?
  Büyük anne:- Yoo. Sadece sordum.
  Melek'in yeni erkek arkadaşı ile ilk buluşmalarında, aralarında ne geçtiğini merak ediyordu. Örneğin, çocuk hoşuna gitmiş miydi? Tekrar bir görüşme gerçekleşecek miydi? En önemlisi de aralarında bir ilişki başlamış mıydı? Her ne kadar meraktan çatlasa da ağzını açıp bir şey soramıyordu.
  Büyük Anne:- Nasıl öğrenebilirim o genç ile olanları? Buldum! Desi sesli bir şekilde.
  Melek ve çocuklar, ona baktılar.
  Melek:- Neyi buldunuz büyük anne?
  Büyük Anne:- Küpe mi kaybetmiştim de. Koyduğum yeri hatırladım. Ben hemen geliyorum. Siz yemeğinize devam edin. Dedi ve kalkıp, mutfağa gitti. Hızlı hızlı içeri girdi.
  Bayan Nam Ji:- Büyük anne, bir şey mi oldu?
  Büyük anne Hizmetli Yeon Ha ve Min Sun'a baktı.
  Büyük Anne:- Bu gün olanları hemen anlatıyorsunuz. O çocuk ile Melek arasında ne oldu?
  Yeon Ha ve Min Sun şaşkınlardı.
  Yeon Ha:- Biz, bilmiyoruz. Yalnız konuştular.
  Büyük anne bastonunu yere vurdu.
  Büyük Anne:- Kahretsin. Tek ümidim sizdiniz. Nasıl öğreneceğim ben şimdi Melek'in o çocuğa ne cevap verdiğini? Kesin kabul etti. Kesin birlikteler.
  Min Sun güldü:- Sizin derdiniz o muydu? E biz onun cevabını biliyoruz ki.
  Büyük Anne:- Ne?
  Min Sun:- Melek, o çocuk ile buluşmaya gittikten sonra böyle bir garip oldu.
  Bay Hwang:- Nasıl garip?
  Min Sun:- Bir şey geçti aklından herhalde bilmiyoruz ama çocuk hakkında pekte istekli olmadı o saatten sonra.
  Yeon Ha:- Bay Lee'ye bunu yapamam, o çocuk ile olmamalıyım, Ben evli bir kadınım. Onun adını zedeleyemem gibi şeyler dedi.
  Min Sun:- Sonra da gidip onu reddetti.
  Büyük Anne gülümsedi:- Demek öyle ha! Buna nasıl sevindim anlatamam. Acaba, evli olduğunu çocuğa nasıl açıkladı?
  Yeon Ha:- Bay Lee istemediği için açıklamamış. Sadece görüşemeyeceğini söylemiş.
  Bayan Nam Ji:- Sırf, Bay Lee için mi yaptı bunu? Üstelik Bay Lee Bayan Sun Mi Yan ile birlikte iken.
  Büyük Anne:- Çok düşünceli bir kız. Keşke torunumda gözünün önüne baksa biraz.
  Melek geldi o an mutfağa.
  Melek:- Mutfakta bensiz sohbet ha! Aşk olsun. Büyük anne, yemeğin buz gibi oldu.
  Büyük Anne ayaklandı:- Aa dalmışım konuşmaya. Hemen geliyorum.
Melek:- Hadi bakalım Bayan Na Ra.
Melek ve Büyük Anne Na Ra yemek masasına döndüler.
  Bay Hwang:- Bayan Melek, doğru olanı yapmış.
  Bayan Nam Ji:- Keşke Büyük annenin istediği gibi olsa ve Bay Jun Hyuk, Melek'e ilgi gösterse. Ama nerdee?
  Jun Hyuk ise geminin güvertesinde bir ileri bir geri yürüyerek volta atıyordu.
  Lee Jun Hyuk:- Ne erkek arkadaşıymış bu? Bir de bu çıktı. Bu kız evli değil mi? Bir kocası yok mu? Var. Benim. Ama hanımefendi sevgili yapmış kendisine. Saçmalama Jun Hyuk. O benimle yanlışlıkla evlendi. Üstelik, senin yüzüne baktı diye seni beğenecek değil ya. Güzel bir kız. Elbette sevgilisi olacak. Gidip aynaya bak ve haddini bil.
  O anda Sun Mi Yan aradı Lee Jun Hyuk'u. Telefonuna baktı ve açtı.
  Sun Mi Yan:- Sevgilim, nasılsın?
  Jun Hyuk:- İyi sayılırım.
  Sun Mi Yan:- Sayılırım da ne demek?
  Jun Hyuk:- Klasik gemi işleri. Biraz yoruldum da.
  Sun Mi Yan:- Kendini fazla yorma. Hem benim sana güzel bir haberim var.
  Jun Hyuk:- Öyle mi? Nedir?
  Sun Mi Yan:- Senin için bir estetik cerrahi uzmanı buldum. Adam işinde ve alanında bir numara.
  Jun Hyuk, bozulmuştu.
  Sun Mi Yan:- Geldiğinde kesinlikle gideceğiz ona. Yüzün için harika çözüm bulacak bence.
  Jun Hyuk:- İllaki ameliyat olup yüzünü düzelttir diyorsun yani.
  Sun Mi Yan:- Elbette. Böyle kalacak değilsin değil mi? Neyse. Bu konu için aramıştım seni. Sonra yine ararım. Hoşçakal. Dedi ve kapattı.
  Jun Hyuk:- Kapatırken, beni sevdiğini söyleyebilirdin mesela ama neyse.
  Sun Mi Yan ya sevgisini iyi gösteremiyordu ya da bir ilişki de üstünlük yapmayı seviyordu. Güzel bir kızdı ve erkeklerin emrinde olması her zaman hoşuna gidiyordu. Böyle de davranıyordu fakat Jun Hyuk'u ameliyatı için zorlaması hiç hoş bir şey değildi. Sevenler arasında kusurların lafı olmazdı nihayetinde.
  Can sıkıntısı ile telefonunu cebine koyuyordu ki Jun Hyuk, telefon tekrar çaldı. Evden aranıyordu. Hemen açtı.
  Jun Hyuk:- Alo!
  Arayan Melek idi.
  Melek:- Bay Lee!
  Jun Hyuk gülümsedi:- Melek, sen misin?
  Melek:- Gider gitmez beni unuttunuz galiba.
  Jun Hyuk:- Hayatımın düzenini bozan biri olarak seni unutmak istemem normal bir şey değil mi?
  Melek:- Doğru. Afedersiniz, benimki de soru.
  Jun Hyuk:- Alınma şaka yapıyorum. Bir şey mi oldu?
  Melek:- Aslında iki şey oldu. Birincisi, çocuklar sizi özlediler. Konuşmak istiyorlar. Dedi ve  telefonu çocuklara verdi. Çocuklar, amcaları ile konuştuktan sonra, telefonu tekrar Melek'e verdiler.
  Jun Hyuk:- İkinci arama sebebin nedir?
  Melek elinde bir kağıt ile kanepenin üzerine oturdu
  Melek:- Belge gibi bir şey gelmiş bana. Üzerinde ismin var. İmzalamam gereken belgelermiş ama şirket filan diyor. Hiç bir şey anlamadım.
  Jun Hyuk, afalladı o an. Melek'in üzerine olan şirketlerden gelen belgelerdi bunlar. Belli ki imzalanması gereken anlaşmalar vardı. Kore'nin en zengini olduğunu bilmiyordu Melek. Dolayısıyla imzalaması gereken belgeleri de bilmemesi doğaldı.
  Jun Hyuk:- Ben Kore'de olmadığım için o belgeler sana gelmiş olmalı. Benim karım olduğun için. Dedi ve durdu. Melek'te aynı şekilde.
  İkisi de telefonun bi ucunda sırıtıp kalmışlardı.Ne hoş bir kelimeydi o öyle? Karım ya da karımsın.
  Melek'in,  kalbinin çarpıntısından oturup, şirket belgesinin kendisine gelmesini sorgulayacak hali kalmamıştı şu an. Jun Hyuk'un ise az önce ki telaşından eser yoktu.
  Melek:- Karım mı?
  Jun Hyuk:- Şeyy. Evliyiz ya biz hani. O nedenle.
  Melek:- Anlıyorum.
  Jun Hyuk:- Sen belgelerin fotoğrafını bana atar mısın?
  Melek:- Tamam atarım.
  Jun Hyuk:- Bekliyorum.
  Melek ve Jun Hyuk telefonu kapattılar karşılıklı. Melek karşısında ki büyük aynadan kendisine baktı. Gülümseyen yüzüne.
  Melek:- Ne bu hal kendine gel! Dedi ve ilerledi.
  Jun Hyuk'da da aynı durum söz konusu idi. Sun Mi Yan kaynaklı moral bozukluğu tamamen kaybolmuştu.
  Gece olmuştu. Büyük anne ve Jun Hyuk telefonda konuşuyorlardı.
  Büyük anne:- Belgelerin Melek adına gelmesi çok normal. Bütün servetin sahibi o kız çünkü.
  Jun Hyuk:- Sen onları Melek'e imzalat büyük anne. Benden sonra, şirketin anlaşmaları ile onun yükümlü olduğunu filan söylersin.
  Büyük anne:- Sen neden söylemiyorsun?
  Jun Hyuk:- Ben pek yalan söyleyemem biliyorsun.
  Büyük anne:- Acaba gerçekleri söylesek mi ona? Melek iyi bir kız. Beş sene boyunca ona böyle yalan mı söyleyeceğiz?
  Jun Hyuk:- Paranın değiştiremeyeceği kişi yoktur büyük anne.
  Büyük anne:- Yine de Melek...
  Jun Hyuk:- Sen dediğimi yap büyük anne ben zaten yakın zamanda orada olacağım.
  Büyük anne:- Pekâlâ.
  Öyle de yaptı büyük anne. Melek'e belgeleri imzalattı. Her ne kadar Melek içlerinden biri olsa da Jun Hyuk'un güven konusunda hâla sorunları vardı.
  Bahar yağmurları Kore'de yüzünü gösteriyordu. Melek, bir elinde şemsiyesi diğer elinde marketten ihtiyaçlarını karşıladığı poşetler, geliyordu eve doğru. Birden karşısına Sang Kim çıktı.
  Sang Kim:- Melek!
  Melek durdu ve şemsiyesini hafften kaldırdı. Ona baktı.
  Melek:- Sang Kim?
  Sang Kim:- Ben, seni görmek istedim.
  Melek:- Sang Kim ben, yani görüşmemiz pek uygun değil.
  Sang Kim:- Neden? O gün, bir şey demeden kaçarcasına gittin.
  Melek:- Aramızda bir şey olması mümkün değilde o yüzden. Sana boş yere ümit vermek istemiyorum çünkü.
  Sang Kim:- Anlamıyorum. Bana ümit vermek istememek de ne demek? Yoksa patronun benimle görüşmeni mi istemiyor? Sana yasak mı getirdi?
  Melek:- Seninle durumumuzdan, patronumun haberi yok. Onun karışacağınıda sanmam. Bazı şeyler için zaman gerekli Sang Kim. Uzun zaman.
  Sang Kim:- Sen, ne kadar istersen beklerim. Ne için beklemem gerektiğini bilmesem de.
  Melek:- Daha yeni tanıdığın biri için ne bu ısrar?
  Sang Kim:- Bilmiyorum ama seni kaybetmek istemiyorum.
  Melek:- Zaman dediğime bakma lütfen. Ne bir ay ne de bir sene. Çook uzun zaman gerekli. Benim, kalbimi birine açabilmem için. Bekleme beni. Üzgünüm. Dedi ve eve doğru ilerledi.
  Sang Kim arkasından bakakalmıştı.
  Sang Kim:- Bu işte senin parmağın var Lee Jun Hyuk. Senin! Bu kızı benden uzaklaştıramayacaksın.
  Melek eve gelmişti. Odasına çıkıp yatağının üzerine oturdu.
  Melek:- Sana nasıl derim ki ben evliyim ve beş sene sürecek diye? Üstelik bunu herkesten saklamam gerekirken. Ah Sang Kim. Sana yazık edemem.
  Bu gün güneşli güzel bir gündü. Bahar  yağmurunun ardından güneş açması kadar güzel bir görüntü yoktu. Pembiş evin pencerelerinde ki Fransız danteli perdelerin arasından gülümsüyordu güneş. Işınlarını bunca zaman karanlık içinde uyuyan evin odalarına gezdiriyordu bahara uyandırmak için.
  Melek, gözlerini araladı. Kollarını açtı gevşetmek için vücudunu. Elini yüzünü yıkadı ve üzerini giyinip, çatı katında ki odasından çıktı. Ev halkına gülümseyen yüzü ile mutluluk saçmaya devam ediyordu bu sabahta.
  Pembe evin önüne bir araba gelip durdu. İçinden beyaz denizci üniformalı, gözünde siyah gözlüklü biri indi. Ağzında gözlerine kadar çıkan simsiyah bir maske vardı. Galiba gelen, evin reisi idi.
  Evin bahçe kapısı açıldı ve içeri girdi. Bahçede bekleyen güvenlik saygı ile karşıladı onu.
  :- Evinize hoş geldiniz Bay Lee. Bavulunuzu alayım. Dedi ve aldı.
  Lee Jun Hyuk:- Teşekkürler.
  :- Keşke haber verseydiniz, sizi limandan alırdık.
  Lee Jun Hyuk:- Sürpriz olsun istedim. Eee herkes evde mi?
  :- Evdeler efendim buyrun. Dedi eliyle yolu göstererek.
  Lee Jun Hyuk iki üç adım attı ve o an olduğu yerde kaldı. Gözlüğünü çıkarıp eve doğru baktı.
  Lee Jun Hyuk:- Ama bu evin hâli! Kim boyadı bunu böyle? Yada söyleme ben biliyorum. Dedi ve hızlı adımlarla eve ilerledi. Zile bastı.
  Hizmetli Min Sun:- Bay Lee hoş ge... Demesine kalmadan Lee Jun Hyuk eve daldı. O an evin içini de gördü.
  Lee Jun Hyuk:- Meleeeeeeeeeeek!
  Melek merdivenleri iniyordu. Lee Jun Hyuk'un Kore'yi inleten sesi ile merdivenlerin ortasında kalakaldı.
  Melek:- Bay Lee! Dedi korkarak
  Lee Jun Hyuk:- Bu evi sen mi bu hâle getirdin? Gel buraya! Dedi ve koşarak merdivenleri, Melek'i kovalamaya başladı.
  Melek:- Anlatabilirim Bay Lee! Dedi kaçarak.
  Lee Jun Hyuk:- Gel buraya kaçma!
  Melek:- Yaaaaa!
  Melek, odasına girdi ve kapıyı kilitledi.
  Lee Jun Hyuk:- Aç kapıyı! Dedi kapıyı yumruklayarak.
  Melek:- Açayım da yakala beni değil mi? Çok beklersin.
  Lee Jun Hyuk:- Seni yakaladığımda çok fena yapacağım.
  Melek:- Pihhh açarsan yaparsın. Dedi gülerek.
  O anda Lee Jun Hyuk, geri gidip kapıya omzu ile girişti. Kapı açılmıştı.
  Melek:- Hihhh girdi yabani! Dedi ve yatağının üzerine basa basa diğer tarafa geçti.
  Lee Jun Hyuk:- Seni ne yapayım ha! Ne yapayım? Gel buraya.
  Melek:- Bi sakin olsanız... Dedi kaçarak bir oraya bir buraya.
  Lee Jun Hyuk:- Sana bir şeye dokunma demedim mi ben? Evin hâli ne ha! Hâla Melek'i kovalıyordu.
  Melek:- Ne var, ne güzel oldu işte. Rank geldi eve. Çok biliyorsan, kendin yapsaydın.
  Lee Jun Hyuk:- Ben sorarım şimdi sana kendin yapsaydınızı. Dedi ve o da yatağın üzerinden atlayıp Melek'in yanına doğru geldi fakat Melek hemen kaçtı oradan. Hızla merdivenleri inmeye başladı. Jun Hyuk'da peşinden.
  Melek:- Bir insan bu kadar mı nankör olur? Bi teşekkür edin. Ne kadar yorulduk biz evi bu hâle getirene kadar biliyor musunuz?
  Evin içinde koltukların arkasında, yemek masasının etrafında kovalaşıyorlardı. Ev ahalisi ise onları izliyorlardı.
  Lee Jun Hyuk:- Aynı performansı ben de seni boğazlarken göstereceğim için, değişen bir şey olacağını sanmıyorum.
  Bayan Nam Ji:- Ne yapıyor bunlar şimdi?
  Bay Hwang:- Kavga etmedikleri günlerin acısını çıkarıyorlar galiba.
  Yeon Ha:- Çok komik değiller mi? Dedi gizliden gülerek.
  Melek:- Mis gibi ev oldu daha ne istiyorsunuz acaba?
  Lee Jun Hyuk:- Seni yakaladığımda görürsün ne istediğimi. Dedi ve birden hızla koşarak Melek'i yakaladı ve kolunu tuttu. Melek ise kaçayım derken, kolunu kaptırdı Jun Hyuk'a. Jun Hyuk'un kendisini çekmesi ile ona doğru savruldu. Lee Jun Hyuk, onu yakalamak istemenin etkisiyle arkasından, kolları ile sarıverdi Melek'i.
  Jun Hyuk:- Kaç şimdi nereye kaçabiliyorsan.
  Melek:- Bırak beni bıraaaaak!
  Jun Hyuk:- Kaçsana şimdi!
  Melek:- Bay Lee bak kötü olacak bırakın beni. Ne biçim sarıyorsunuz ahtapot gibi!
  Lee Jun Hyuk:- Askerim kızım ben! Askerler böyle güçlü olur.
  Lee Jun Hyuk, Melek'i kendine daha da çekti o an. Niyeti kacmasını engellemekti. Başı burnuna çarpmıştı. Kısa bir an Melek'in saçının kokusunu içine çekti. Melek ise kendisini saran kollara baktı. Olduğu yerde kaldı. Zaten Jun Hyuk'un güçlü kolları arasında kımıldamak ne mümkündü ki.
  Lee Jun Hyuk:- Yine aynı koku. Huzurun kokusu sanki. Diye geçirdi içinden.
  O an kemdisinden beklenmeyecek bir şey yaptı ve Melek'i hızla kendisine çevirdi. Gözlerine bakıyordu. Melek'te ona. İkisi de birbirine dalmıştı.
  Melek:- Ne güzel gözleri var! Zeytin zeytin bakıyorlar. Şu üniformanın bu kadar yakıştığı kimse olamaz dünyada.
  Lee Jun Hyuk:- Yüzümden utanmasam, maskemi açıp beni böyle sever misin diye soracağım. Saçma sapan düşünüyorum. Nedir bunlar böyle?
  O anda büyük anne geldi boğazını temizleyerek.
  Büyük anne:- Öhööö! Diye bağırdı.
  Lee Jun Hyuk kendine geldi:- Ssss sen, seni yakalayamam mı zannettin bakalım? Boşuna kaçtın cezalısın Bayan Melek! Dedi etrafında onları seyredenlere karşı.
  Melek geri çekildi:- Ya yine mi ya!
  Lee Jun Hyuk:- Doğru durmuyorsun ki!
  Lee Jun Hyuk eve döner dönmez, Seo Ki Yan'dan raporları alıyordu.
  Lee Jun Hyuk:- Ben yokken neler oldu anlat bakalım.
  Seo Ki Yan, büyük anneye bakıyordu "anlatayım mı?" dercesine. Büyük anne ise kaş göz işareti ile "hayır" diyordu ona. Jun Hyuk bu işaretleşmenin farkındaydı elbette.
  Jun Hyuk:- Yine Bayan Melek değil mi? Dedi dosyaları kontrol edereken.
  Seo Ki Yan:- Şeyy eeee evet efendim. Kendisi yan komşuyu elma atarak kovalamış.
  Jun Hyuk:- Çocuk mu var evde dadı mı belli değil.
  Büyük anne:- Ama sebebi var, gerçekten...
  Jun Hyuk:- Bayan Melek'in yaptıkları gerçekten yetti. Bir de erkek arkadaş yapmış kendisine.
  Büyük anne:- Bu onun özel hayatı bizi ilgilendir...
  Jun Hyuk:- Çocuklarla ilgilenirken, erkek arkadaşını düşünürse ilgilendirir. Bir insanın işteki verimliliğini etkileyecek her şeye karşıyım ben.
  O anda Sun Mi Yan odaya girdi. Sevgilisi dönmüştü ne de olsa bir ziyaret etmek gerekirdi.
  Sun Mi Yan:- Jun Hyuk, dönmüşsün! Dedi ve tam sarılacaktı ki durdu ve geri çekildi. Jun Hyuk, alınmıştı bu harekete birazcık. Alınacak şeydi de. Yine de belli etmedi ama büyük anne onun hallerini gayet iyi okuyordu.
  Jun Hyuk:- Hoş geldin!
  Sun Mi Yan:- Merhaba büyük anne.
  Büyük anne:- Merhaba tatlım.
  Sun Mi Yan:- Eee nasıl geçti sefer?
  Jun Hyuk:- Çok güze...
  Sun Mi Yan:- Sen anlatmadan benim sana söyleyecek şeylerim var. Estetik cerrah ile görüşmeyi ayarladım. Müsait olduğun zaman yanına gidebiliriz.
  Büyük anne şaşkındı:- Estetik mi?
  Sun Mi Yan:- Evet. Jun Hyuk'un yüzü için. Ben buldum. Dedi gülümseyerek.
  Büyük anne, üzülerek baktı Jun Hyuk'un yüzüne. Çünkü Jun Hyuk, bir kez daha nefret etmişti kendi yüzünden.
  Büyük anne:- Buna gerek yok. Ameliyat filan. Onun yüzü böyle ve onu sevecek kişi de Jun Hyuk'u yüzündeki iz ile sevecek. Dedi ve sinirlendiği için dışarı çıktı.
  Sun Mi Yan:- Büyük annem işte. O bizi nereden anlasın ki?
  Jun Hyuk:- Doğru. O bizi nereden anlasın?
  Büyük anne sinirlenerek mutfağa geldi. Diğerleri yemek hazırlıyorlar, Melek' de onlara yardım ediyordu. Geldi ve hızla masaya oturdu.
  Bayan Nam Ji:- Efendim, bir şey mi oldu?
  Büyük anne:- Demedi demeyin bu Sun Mi Yan oğlumu çok üzecek.
  Min Sun:- Kavga filan mı ettiler efendim?
  Büyük anne:- Gitmiş, Jun Hyuk için estetisyen bulmuş.
  Melek'in elindeki kaşık yere düştü o an.
  Melek:- Neden ama Bay Lee'nin yüzü gayet güzel! Dedi ve utanarak çevirdi başını. Ağzından kaçırmıştı.
  Büyük anne:- Keşke Sun Mi Yan'da senin gibi düşünse. Lee Jun Hyuk, söyleyememiş galiba yüzünün hiç bir zaman düzelemeyeceğini.
  Melek:- Ameliyat ile düzelme ihtimali yok mu hiç?
  Büyük anne:- Maalesef.
  Bayan Nam Ji:- Hanım efendi gururuna yediremiyor tabi onun gibi bir erkek arkadaşı olmasını. Sevgili ukelâ arkadaşları laf ederler diye. Dedi ve o an büyük anneye baktı. Böyle konuşmamalıydı sonuçta Sun Mi Yan onun torunuydu.
  Bayan Nam Ji:- Afedersiniz efendim.
  Büyük anne:- Özür dilemene gerek yok sen haklısın.
  Melek, Üzülerek baktı dışarı. Deli gibi yağan yağmura.
  Sun Mi Yan ve Lee Jun Hyuk ise odada konuşuyorlardı.
  Sun Mi Yan:- Ee ne zaman gidiyoruz doktora?
  Lee Jun Hyuk:- Neden taktın bu estetik işine bu kadar? Beni sevmiyor musun?
  Sun Mi Yan:- Şeyy seviyorum. Seviyorum elbette ama...
  Lee Jun Hyuk:- Aması ne Sun Mi Yan? Neden bana bu işkenceyi yapıyorsun?
  Sun Mi Yan:- Asıl işkence senin o maske ile yaşamak. Ben seni düşündüğüm için bunu istiyorum.
  Lee Jun Hyuk:- Beni mi kendi mi?
  Sun Mi Yan:- O ne demek öyle?
  Lee Jun Hyuk:- Arkadaşlarının yanında benden rahat rahat erkek arkadaşım diye bahsedebilmek için istiyorsun bu ameliyatı. Çünkü benim yüzümden, sen benden daha çok utanıyorsun. Çünkü sen, beni böyle kabul edemezsin. Diye bağırdı. Ve devam etti. Ama bu benim. Bu, benim yüzüm. Hiç bir zaman iyileşmeyecek. Benimle birlikte, ben ölene kadar, yüzümde kalmaya devam edecek!
  Sun Mi Yan'ın gözleri açılmıştı. İki adım geri attı. Sonra da koşar adım çıktı evden çantasını alıp.
  Herkes odanın önünde belirmişti. Lee Jun Hyuk ise büyük bir sinir ile çıktı odadan. O anda yan komşudan telefon geldi. Melek hakkında ki şikayet telefonu. Jun Hyuk zaten sinirliydi iyiden iyiye sinir küpü olmuştu.
  Jun Hyuk:- Bayan Melek! diye bağırdı korkutucu bir ses tonu ile karşısında ki Melek'e.
  Melek:- Cezam için hazırım Bay Lee!
  Melek anlamıştı. Diğerleri ise onlara bakıyordu. Bu seferki ceza ise bayağı ağır olacağa benziyordu.
  Lee Jun Hyuk:- Bahçeye çıkıyorsunuz ve ben çağırana kadar girmek yok.
  Çocuklar, Melek'e baktılar. Bir şey diyecek gibi oldular ama Melek gülümseyerek göz kırptı onlara. Üzülmemeleri için.
  Melek:- Peki Bay Lee.
  Büyük anne:- Jun Hyuk yağmuru görmüyor musun?
  Jun Hyuk:- Lütfen kimse karışmasın bana!
  Melek, dışarı doğru ilerledi ve kapıyı açıp bahçeye çıktı. Çiçeklerin dibinde ki taş duvara oturdu. Olanca yağmur üzerinden geçiyordu.
  Lee Jun Hyuk:- Sözümü yine dinlemezse, yine aynı cezayı çeker. Dedi ve odasına girdi. O kadar sinirliydi ki sağı solu tekmelemeye başladı.
  Melek ise başından aşağı akan yağmur damlaları ile sırılsıklam olmuştu.
  Melek:- Bunlara ne için katlanıyorum? Kim için? Türkiye'ye dönersem, yapacağım evlilikten kaçmak için mi? Sığınmam gereken bir ev olduğu için mi? Bir işe ihtiyacım olduğu için mi? Dedi ve cama doğru baktı. Büyük anne ve hizmetliler ona bakıyorlardı. Birde çocuklar. Çocuklar üzgündüler Melek ablaları için. Hani bıraksalar o yağmurun altında beraber ıslanabilirlerdi. Melek onlara baktı ve gülümsedi.
  Yoona:- Bizim için. Bizim için katlanıyor amcama. Bizi bırakmamak için.
 
 

 
 

 
 
 
 
 
  
 
 
 
 
 
 
 
 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin