3. Bölüm- Her Şey Yeni Başlıyor

88 11 2
                                    

  Görsel: Lee Joon Hyuk

  Kader. Sana sunulan yolların seçimidir derler. Melek kendisine sunulan yolların daha ilk başındaydı. Henüz başlamıştı onun için yolculuk. Yine de seçime az kalmıştı.
  Melek ve Yu Bi evde oturmuş film izliyorlardı. Tatil gününü yan gelip yatarak değerlendiriyorlardı.
  Yu Bi:- Mısırlar patladı. Eee hangi filmi açtın? Dedi ve televizyona baktı.
  Yu Bi:- Allah aşkına ne bu?
  Melek:- Çizgi film. Ya, Yu Bi çizgi film izlesek olmaz mı?
  Yu Bi:- Saçmalama Melek çocuk muyuz biz? Ne güzel filmler var. Romantik,birazda ağlamalı bir aşk filmi var bu akşam.
  Melek:- Ağlamalı film neymiş. Valla bu daha güzel.
  Yu Bi:- Hiç büyümeyeceksin değil mi?
  Melek:- Cık.
  Yu Bi:- İyi tamam. Ne bu?
  Melek:- Ay Savaşçısı. Bence efso animelerden biri.
  Yu Bi:- Nereden bulursun bunları bilmem ki.
  Melek gülümsedi:- Anime candır. Ne yapacaksın ki o saçma filmleri.
  Yu Bi:- Onu bırakta sen gidip belgeleri verdin mi?
  Melek:- Tabikim de. Sınır dışı edilmeye hiç niyetim yok. Daha Kore'de yapacak çok işim var.
  Büyük anne ve çocuklar evdelerdi. Jang Geun, Jang Dong ve Yoona Ah. Yine sıraya geçmişlerdi. Belli ki yeni bir dadı daha eve teşrif ediyorlardı. Bu sıralanış ona delaletti çünkü.
  Büyük anne Na Ra:- Bu sefer akıllı duruyorsunuz ve bu dadıyı da kaçırmıyorsunuz tamam mı?
  Yoona Ah:- İyi de biz bir şey yapmıyoruz ki büyük anne. Onlar kendi kaçıyorlar. Yapıyor muyuz kardeşlerim? Dedi göz kırparak.
  Jang Geun:- Ben elimi bile kaldırmıyorum.
  Büyük anne Na Ra:- Bak sen şunlara. Bir de alay ediyorlar. Bu gelen on beşinci dadı. Bu kez amcanız fena kızar ona göre.
   Jang Dong:- Bence akıllı olmanın zamanı geldi. Artık bu dadıları kabullensek iyi olacak.
  Büyük anne:- Senden şüphem yok benim akıllı oğlum. Bu iki deliden endişeliyim.
  Jang Dong ve Yoona Ah kıkırdamaya başladılar.
  Büyük anne:- O kadar planı nereden buluyorsunuz bilmiyorum ki.
  Hizmetli:- Efendim, yeni dadı teşrif ettiler.
  Büyük anne:- İçeri alın lütfen.
  Hizmetli:- Peki efendim. Dedi ve çıktı.
  Büyük anne:- Bana bakın. Akıllı durun ona göre.
  Yoona Ah:- Sanki bakıcıyı biz istedik. Köpek miyiz biz sürekli bize bakıcı tutuyorsunuz?Hıh!
   Büyük anne:- Şişt! Bakıcı değil o. Dadı.
   Dadı hanım odaya girmişti. Çocuklar şöyle bir göz gezdirdiler kadına.
  Jang Geun:- Kurbanımız bu demekki.
  Yoona Ah:- Bu da geldiği gibi gider artık.
  Büyük anne:- O aklınızdan geçenleri unutun çabuk. Diye fısıldadı çocuklara. Hoş geldiniz, hoş geldiniz!
  :- Merhaba efendim. Ben  Kim Shin Ha.
  Büyük anne:- Merhaba Bayan Shin. Bunlarda bizim afacanlar. Merhaba deyin çocuklar yeni dadınıza.
  Çocuklar:- Merhaba!
  :- Merhaba çocuklar. Nasılsınız bakalım?
  Çocuklar:- İyiyiz. Dediler soluk, cansız ve hatta kadını takmayan bir ses tonu ile.
  Büyük anne:- Doğru düzgün konuşun. Diye fısıldayarak uyardı onları. Kaşları gözleri de ayrı uyarıyordu çocukları.
  :- Önce ben kendimi tanıtayım. Çocuk gelişimi bölümünden mezun oldum. Sonra çocuk eğitimi üzerine tekrar okul bitirip doktora yaptım. Bu güne kadar bir çok evde çalıştım. Sosyetik bir çok ailenim çocuğu elimde büyüdü. Uzun zaman onlarla birlikte yaşadım.
  Yoona Ah:- Demek en hızlı bizim evden ayrılacak.
  Jang Geun:- Burada bir ilki yaşayacak desene.
  İkisi de gizliden gizliden gülüyorlardı.
  :- Sizinle güzel vakitler geçireceğimize inanıyorum.
  Jang Geun:- Bizde. Bizde. Dedi imalı imalı.
  :- Haydi beraber biraz oyun oynayalım.
  Büyük anne:- Çok iyi olur. Ben de sizlere atıştırmalık bir şeyler göndereyim.
  Mutfakta çocuklarla ilgili konuşmalar geçiyordu.
  Bay Hwang:- Bu dadıda çok dayanamaz bence.
  Bayan Nam Ji:- Bizim çocuklar canavar gibiler. Dedi gülerek.
  Bay Hwang:- Neden gülüyorsun ki bu iyi bir şey mi?
  Bayan Nam Ji:- Çocuklar haksız mı sence. Yabancı bir kadın ile büyümeyi hangi çocuk ister?
  Hizmetli Min Sun:- Öyle diyorsunda annelerinin durumu belli. Eşini kaybettikten sonra kadın akıl sağlığını yitirdi. Bay Lee Joon Hyuk desen o denizden bu denize, eve gelmek bilmiyor.
  Hizmetli Yeon Ha:- Büyük annenin bu hâli ile çocuklara bakmasıda zor. Kadıncağızın yaşı belli, gücü belli. Biz desen işlerden arta kalan zamanlarda ilgileniyoruz onlarla ama ne kadar faydalı olabiliyoruz muamma tabi.
  Hizmetli Min Sun:- Bu onların iyiliği için.
  Bayan Nam Ji:- Ben bakarım onlara.
  Bay Hwang:- Gelde bunu bir, o çocuklara, iki benim iyi kalpli eşime anlat bakalım.
  Büyük anne Na Ra, mutfağa girdi :- Bay Hwang, çocuklar ve Bayan Shin için atıştırmalık bir şeyler hazırlar mısınız? Yanında da portakal suyu filan olsun. Galiba bu sefer işler yolunda gidecek. Bu dadı bayağı profesyonel.
  Bay Hwang:- Hemen hazırlıyorum efendim.
  Bayan Nam Ji:- Umarım dediğiniz gibi olur Hanımefendi.
  Büyük anne:- Yok yok. Bu kadın hoşuma gitti. Kalıcı bu.
  Hizmetliler Min Sun ve Yeon Ha birbirine baktılar.
  Melek ve Yu Bi ise market alışverişi yapıyorlardı.
  Melek:- Akşama Türk yemeğimi yoksa Kore yemeği mi istersin?
  Yu Bi:- Bilmem. Fark etmez.
  Melek:- Kore yemeği yapalım o zaman.
  Yu Bi:- Tamam o iş bende. Ben gidip malzemeleri alayım.
  Melek:- Ben de dolaşayım biraz.
  Melek dolaşıyordu markette. Birden sessiz sessiz ağlamakta olan bir çocuk gördü.
  Melek:- Yakışıklı, neden ağlıyorsun?
  :- Annem yok.
  Melek:- Kayıp mı ettin?
  :- Galiba beni unuttu.
  Melek:- Anlıyorum. Ama bence o seni unutmamıştır. Almaya gelecektir seni.
  Çocuk ağlamaya devam ediyordu.
  Melek:- Haydi kasaya gidip anons ettirelim. Annen duyar duymaz gelecektir. Sen al bakalım şu çikolatayı. Dedi ve çocuğa verdi.
  Kasaya gelip bu üzgün miniğin adını anons ettirdiler ve annesini beklemeye başladılar.
  Melek:- Ama sen hâlâ mutlu değilsin.
  :- Annemi istiyorum.
  Melek:- Haklısın. Ben de olsam çikolata yerine annemi isterdim. Melek çocuğu güldürmeye kararlıydı. Hemen yanında duran çubuk kırakeri açtı ve kendidine diş yaptı.
  Melek:- Ben, sivri dişli bir köpek balığıyım. Bu dişlerle avımı hart diye yakalarım. Ama çocuklara zarar vermem. Çünkü onları çok severim.
  Minik çocuk biraz olsun gülümsemişti.
  Melek marşmelovlardan açtı bu kezde. Birini ön dişlerine taktı, ikisini de kulak yaptı kendine başının üzerinde tutarak.
  Melek:- Ben de tatlı tavşanıyım. Pamuk şekerden yapıldım. Çok tatlıyım ama bir o kadar da sakarım. Zıplarken hep düşünüyorum. Tepeden inetken yuvarlanıyorum. Ah benim bu sakarlığım ne olacak acaba? Hı?
  :- Daha dikkatli olmalısın. Dedi küçük çocuk gülümseyerek. Ağlamayı ve neden ağladığını unutmuştu o an.
Melek:- Sen çok haklısın arkadaşım. Benim en iyi arkadaşım sivri dişli köpek balığıdır. Onunla çok iyi anlaşırız biz.
  :- Ama o denizde yaşıyor. Nasıl arkadaş olabilirsiniz ki?
  Melek:- Onun denizde yaşaması bizim arkadaş olmamıza engel değil ki. Biz birbirimizi çok sevdikten sonra, şartlar bize engel olamaz. Aaa yakışıklı, sen bebek köpek balığı şarkısını biliyor musun?
  :- Eveeeet.
  Melek:- Haydi beraber söyleyelim.
  :- Tamam.
  Melek, küçük çocuk ile köpek balığı şarkısını söylemeye başladı. Çocuk işte. Bir anlığına da olsa üzüntüsünü unutmuştu. Bu da annesinin anonsu duyup gelmesine yetmişti. Kadın koşarak içeri girdi.
  :- Oğlum. Her yerde seni arıyordum. Neredeydin sen? Dedi ve sarıldı annesi. Çocukta annesine sarıldı aynı şekilde. Kadının korktuğu her halinden belli oluyordu. Ağlamış gözleri ve titreyen elleri bir annenin çocuğu için ne denli endişelenebileceğinin kanıtıydı sanki. Melek kenara çekildi.
  :- Anne, bu abla beni çok eğlendirdi. Dedi Melek' i göstererek.
  :- Teşekkür ederim. Çocuğumla ilgilendiğiniz için.
  Melek:- Küçük bey ile vakit geçirmek gayet eğlenceliydi. Annenin elini bir daha bırakma olur mu?
  :- Tamam. Kendine iyi bak.
  Melek:- Sende.
  Bu arada, büyük evdekilerde durum sakin gibiydi. Galiba çocuklar bu dadıyı sevmişlerdi. Sesleri çıkmıyor gibiydi.
  Büyük anne:- Sizce, çocuklar ısındılar mı bu dadıya Bayan Nam Ji?
  Bayan Nam Ji:- Sorduğunuz kişi bizim çocuklar olunca pek verecek cevabım yok doğrusu. Sonuçta işkencelerini bir kaç güne yaydıkları için, dadıların ne zaman kaçağı belli olmuyor.
  Büyük anne:- Umarım, bu kadını severler.
  O an da bağrış çağrış odadan çıktı bu yeni dadı. Ve galiba artık eski dadı katagorisine girmişti bile.
  :- Yo yooo olmaz. Olmaaaz!
  Büyük anne:- Bayan Shin ne oldu size böyle? Diye sordu üzerini göstererek.
  :- Bunlar ne böyle hanımefendi? Çocuk değil, canavar. Şu halime bakın. Bir insanın başından aşağı meyve suyu dökmekte ne demek oluyor acaba?
  Büyük anne:- Bayan Shin çok özür dilerim onlar adına. Çocuk sonuçta. Dedi mahçup bir hâlde.
  :- Yok hanım efendi bunlar çocuk olamaz. Bunlar katil. Evet evet katil. Benim can güvenliğim yok burada. Odada kaldığımızdan beri yapmadıkları işkence kalmadı.
  Büyük anne:- Bir şans daha verseniz. Eminim düzeleceklerdir. Hem, hem onlarda pişmanlar değil mi çocuklar? Diye sordu arkada gülmekten yarılan çocuklara bakarak.
  Yoona:- Yaa ne demezsiniz büyük anneciğim. Çok pişmanız çoook.
  Büyük anne:- Şimdi sizi...
  :- Ben, gidiyorum. Bir dakika bile kalamam burada. Dedi ve kaçarcasına gitti.
  Büyük anne:- Ne yaptınız kadına?
  Jang Geun:- Biz birşey yaptık mı kardeşim?
  Yoona:- Yapmadık tabiki de kardeşim.
  Büyük anne:- Jang Dong sen söyle ne yaptı bunlar?
  Jang Dong iki elinide yana açmış, bilmem ki işareti yaptı dudağını büzerek.
  Büyük anne:- Aferin size. Sen de onlara benzedin ha! Şimdi hesabını amcanıza verin bakalım.
  Çocuklar birbirine baktılar.
  Yu Bi ve Melek ise market poşetlerine asılmışlar eve geliyorlardı. Onlar yürürlerken minik minik kar taneleri düşmeye devam ediyordu.
  Melek:- Kar ne güzel yağıyor değil mi?
  Yu Bi:- Bu gibi havalarda yanında bir sevgilin olacak. Düşmemen için koluna girecek ve bütün yolu koluna girip yürüyeceksin. Sonra hafiften titreyeceksin. O da çıkarıp montunu sana verecek. Ahh çok romantik.
  Melek:- Hmm ondan sonra da çocuğun totosu donsun. Zatürre olup ölsün sen yine sap kal. Dedi gülerek.
  Yu Bi:- Sen bir hayal yıkıcısın. Yıkıcı!
  Melek gülmeye devam ediyordu ki ayağı kayıp havada biraz uçtuktan sonra yere serildi sırt üstü.
  Melek:- Ahh!
  Yu Bi, Melek'in başına dikilmiş kahkaha atıyordu.
  Melek:- Çok eğleniyorsun herhalde. Kaldırsana beni yerden. Sırtım gitti. Yu Bi öyle gülüyordu ki Melek'i kaldırmaya dermanı kalmamıştı.
  Yu Bi:- Hayal yıkanların sonu böyle olur işte.
  Melek oturağına geldi ve Yu Bi ye bir kar topu attı. Bir ara yanından geçen gençler ona gülerek geçtiler yanından.
  Melek:- Ne gülüyorsunuz ha! Hiç mi düşen biri görmediniz? Dedi ve arkalarından kar topu fırlattı. Sonra haline bakıp kendiside gülmeye başladı. Bir ara yerde emekleyerek kalkmaya çalıştı ama kendisi de gülmekten ayağa kalkamıyordu.
  Yu Bi:- Gel buraya gel. Dedi  ve elini uzattıp, Melek'i ayağa kaldırdı. Melek ise belini tutarak yürümeye çalışıyordu.
  Melek:- Uzun bir süre oturamayacağım galiba.
  Yu Bi, hâla gülüyordu arkadaşının haline.
  Yu Bi:- Bi hastaneye mi gitsek?
  Melek:- Eve gitsek yeterli.
  İkisi de kıkırdayarak eve doğru gidiyorlardı.
  Çocuklar için sıradan bir okul günüydü bu gün de. Yine yaramazlık ve ortalığı birbirine kattıkları bir gün. Teneffüs vaktiydi. Yoona Ah ve arkadaşı sırasında oturuyorlardı. Sınıfta arasının iyi olmadığı ve sürekli kapışma halinde olduğu bir kız öğrenci vardı. Ve bu gün bu anlaşmazlık sınırını fazlası ile aşacaktı.
  Kız, Yoona'ya baktı dik dik. Belli ki aklında farklı planları vardı.
  Yoona:- Bu kız ne planlıyor yine?
  :- Seni kıskandığı için böyle yapıyor. Uyma sen boşver arkadaşım.
  :- Biliyor musunuz arkadaşlar, dün annem ile alışveriş merkezine gittik. Benim için harika elbiseler seçtik. Biz her şeyimizi beraber yaparız. O çok iyi bir mühendis. Akıllı bir kadın. Bazılarının annesi gibi deli değil.
  Yoona bu son sözde kalkıp kızın üzerine atıldı.
  Yoona:- Sen benim anneme nasıl olur da deli dersin ha! Dedi ve saçlarını çekiştirmeye başladı.
  Arkadaşları ikisini de ayırmaya çalışıyorlardı.
  :- Yalan mı? Senin annen deli değil mi? Sen de onun gibisin. Deli annenin deli kızı.
  Yoona:- Ben gösteririm şimdi sana. Deli ha!
  Yoona arkadaşlarının elinden kurtulmuştu. Kızın üzerine tekme tokat atıldı. Maalesef o an öğretmenine yakalandı.
  Öğretmen:- Ne oluyor burada? Ayrılın çabuk. Dedi ve ikisini de ayırdı.
  :- Bu kız, bu kız benim üzerime saldırdı durup dururken.
  Öğretmen:- Çabuk okul müdürünün odasına.
  Yoona:- Ama o anneme...
  Öğretmen:- Çabuk dedim.
  Yoona kıza kızgın bakışlar atarak çıktı sınıftan. Diğer kız ise istediğini almışcasına gülüyordu.
  Yoona okul müdürünün odasına geldi. Kapıyı açar açmaz karşısında Jang Geun'u gördü. Yanına geldi usulca ve kulağına eğildi.
  Yoona:- Senin ne işin var burada? Dedi fısıldayarak.
  Geun:- Çocuğun birini dövmeye çalışırken yakalandım. Sen?
  Yoona:- Kızın biri anneme hakaret etti. Ben de onu döverken öğretmene yakalandım.
  Geun:- Hak etmiş.
  Müdür kalın bir sesle boğazını temizledikten sonra çocuklara döndü.
  Müdür:- Bu kaçıncı çocuklar? Ben sizi ailenize şikayet etmekten yoruldum, siz olay çıkarmaktan yorulmadınız.
  Yoona:- Ama o kız...
  Müdür:- Sözüm daha bitmedi. Amcanıza bir şikayet mektubu daha yazacağım. Onuncu kez. Belki bu sefer olurda okula sizinle ilgilenmeye gelir. Artık sabrım taşıyor çocuklar. Ya siz akıllanırsınız ya da ben sizi okuldan kovmak zorunda kalırım.
  Bir hafta dolmuştu bile. Bu gün Lee Joon Hyuk eve dönmüştü deniz seferinden. Odasında üniformasını çıkarttı, güzel ve rahatlatıcı bir banyo yaptıktan sonra yemek masasına indi. Herkes kendisini bekliyordu masada yemeğe başlamak için. Özellikle de çocuklar. Acaba şikayet mektubu eline ulaşmış mıydı? Yine azar işiteceklerdi belli ki.
  Joon Hyuk, masaya geldi ve sessizce oturdu. Eliyle işaret etti hizmetlilere yemekleri koymaları için. Herkes sessiz sedasız, çorbasını içiyordu.
  Dong:- Galiba sizin şu mektup eline ulaşmamış hâla. Diye fısıldadı.
  Geun:- Fırtına öncesi sessizlik olabilir bu. Yemeği bitirmemizi bekliyor olabilir.
  Yoona:- Umarım o mektubu hiç okumaz.
  Joon Hyuk çocuklara baktı sert bir bakışla. Üçü de toparlandılar hemen.
  Joon Hyuk:- Büyük anne, bakıcı işi ne oldu?
  Büyük anne Na Ra:- Şeyy. Dedi çocuklara bakarak. O, olmadı.
  Joon Hyuk kaşığı sert bir hamle ile masaya bıraktı. Hizmetlilerde dahil olmak üzere masadaki herkes oturduğu yerden zıpladılar.
  Joon Hyuk:- Ne demek olmadı?
  Büyük anne Na Ra:- Çocuklarla anlaşamadılar.
  Joon Hyuk:- Çocuklar anlaşamadılar desene şuna. Ne yaptınız yine?
  Kimseden ses çıkmıyordu.
  Joon Hyuk:- Anlaşıldı. Peki ya okulda yaptıklarınız? Yine olaylar olaylar. Ben sizi bunun için mi gönderiyorum okula. Sürekli okul müründen şikayet mektubu alıyorum. Ders notlarınız desen, yerlerde. Eğer okumak istemiyorsanız söyleyin ben de size boş yere harcama yapmayayım. Böylece bir işe yaramaz gibi yaşar gidersiniz. Bu gün üçünüzde cezalısınız.
  Büyük anne Na Ra:- Ama...
  Joon Hyuk:- Lütfen büyük anne. Bu çocuklar artık çok oldular.Yeter artık.
  Çocuklar sus pus oturuyorlardı.
  Yemek bitmişti. Joon Hyuk masada işleri ile ilgilenirken bir yandan da tek ayak cezası alan Geun ve Yoona'ya bakıyordu. Yanlarında da tekerlekli sandalye ile onlara eşlik eden Dong vardı tabiiki.
  Geun:- Bizi dinleme zahmetine bile girmedi. Diye fısıldadı.
  Yoona:- Sen neden o çocuğu dövdün ki?
  Geun:- Sen o kızı neden dövdüysen ondan.
  Yoona:- Benim haklı sebeplerim var.
  Geun:- Senin varsa benim de var.
  Dong :- İkiniz de susun. Çünkü şu an burada ikiniz yüzünden buradayız.
  Geun:- Sana ceza mı verdiler sanki? Sen ailenin akıllı çocuğusun ya.
  Yoona:- Hem dadıyı kaçırma planında sen de yardım ettin bize. Ama yok. Ne yaparsa yapsın o en akıllı. Çünkü o ... Dedi ve sustu. Kardeşini kırmak üzereyken susmasını bildi en azından.
  Dong anlamışçasına cümlenin devamını, başını eğdi.
  Yoona:- Çünkü o en zekimiz de ondan.
  Neyse ki Yoona,nkardeşini üzmeden lafı çevirebilmişti ustaca. Ama Dong bu kelimeleri okulda defalarca duyduğu için alışkın sayılırdı her defasında çocuk kalbi kırılsada.
  Birbirleri ile sessiz sessiz kavga ediyorlardı ki Joon Hyuk'un kendilerine bakması ile susup kaldılar.
  Aşçı başı Bay Hwang ve eşi Bayan Nam Ji mutfak kapısından onlara bakıyordu.
  Bayan Nam Ji:- Çocuklarım benim. Nasıl duracaklar öyle tek ayak üstünde? Dedi bir anne edası ile üzülerek.
  Bay Hwang:- Bay Lee Joon Hyuk bazen çok gaddar olabiliyor. Her şeyi disiplin ile çözebileceğini sanıyor.
  Bayan Nam Ji:- Asker olmanın yan etkileri bunlar. Bazen bu kadar sert olmasının sebebi yüzünde ki o siyah maske diye düşünüyorum.
  Bay Hwang:- Bu konuda konuşmasan iyi edersin.
  Gece olmuştu. Lee Joon Hyuk yatmıştı bile. Herkes çocukların odasında toplanmışlardı.
  Büyük anne Na Ra:- Amcanızın kızacağını bildiğiniz halde neden hala bu yaramazlıları yapıyorsunuz çocuklar?
  Yoona:- O kız annemle ilgili ileri geri konuştu büyük anne.
  Büyük anne:- Keşke kavga etmeden önce öğretmenine söyleseydin.
  Geun:- Öğretmen bizi dinlemiyor ki.
  Hizmetli Yeon Ha:- İnsanın adı çıkmaya görsün bir kere.
  Dong:- Diğerlerini geçtim amcam bile dinlemiyor bizi. Disiplin demek, insanları dinlemeden tek taraflı yargılamak demek mi?
  Bayan Nam Ji:- Deme öyle ama. Dedi üzülerek.
  Hizmetli Min Sun:- Yalan mı? Bay Lee Joon Hyuk'un ne kadar acımasız olduğunu bilmiyoruz sanki. Kurallar, disiplin diye diye büyük küçük herkesi tek ayak üstünde bekletiyor. Bu eve ilk geldiğim gün bir tabak kırdım diye iki saat tek ayak üstünde beklediğimi hiç unutamıyorum.
  Bayan Nam Ji:- Ben de yanlış yemek listesi yaptım diye iki gün bulaşık yıkama cezası almıştım.
  Hizmetli Yeon Ha:- Ya ben, evin bütün camlarını sildiğim o günü hiç unutamıyorum. Bardakları masays yanlış düzenledim diye.
  Bay Hwang:- Asıl siz o kural manyağı Kim Seo Yan' ın aldığı cezayı bilseniz...
  Büyük anne Na Ra:- Sahi o da nasibini almıştı Joon Hyuk'tan değil mi?
  Bay Hwang güldü:- Evet.
  Yoona:- Ne yapmıştı ki?
  Bay Hwang:- Akşam saati kurup yatmış. Gece de saatin pili bitmiş. Adamcağız saat yedi yerine on da kalkıp birde başında Bay Lee Joon Hyuk'u görünce şoka girmiş. Tabii ki o kadar uyumanın bir cezası da olmuş. Evin etrafında yedi tur dönmeyi bitirdiğinde neredeyse kalp krizi geçirecekti.
  Çocuklar gülüyorlardı.
  Geun:- Sahi o nerede?
  Bayan Nam Ji:- Annesini ziyarete gitti. Yarın sabah burada olur.
  Hizmetli Yeon Ha:- Artık yatsak iyi olacak. Bay Lee Joon Hyuk'tan bir ceza daha almak istemiyorum. Dedi gülerek.
  Herkes odadan çıkmıştı. Küçük Dong, gece lambasının ışığında bir şeyler düşünüyordu. Bu küçük çocuğun canını sıkan bir şeyler vardı belli ki.
  Yoona:- Dong, neden uyu muyorsun? Bir şey mi var?
  Dong:- Yoo. Haydi yatalım.
  Sabah olmuştu. Şoför çocukları okula bırakıyordu. Dong'u tekerlekli sandalyesine bindirdi ve okulun bahçesine kadar götürdü.
  Geun:- Teşekkür ederim. Gerisini biz hallederiz.
  Şoför:- İyi dersler.
  Yoona:- Teşekkürler.
  Okulun bahçesinde oturdular üçü birden.
  Yoona:- Okula gelmek istemiyorum.
  Dong:- Bende. Dedi tekerlekli sandalyesine bakarak.
  Geun:- Keşke bu gün annemi ziyarete gitseydik.
  Yoona:- Okulu kırıp, anneme gitmeye ne dersiniz?
  Geun:- Haydi gidelim. Dedi ve ayaklandı.
  Dong:- Olmaz. Zaten amcamdan uyarı aldık dün gece, bir hata daha yapmayalım.
  Geun  gerisin geri oturdu:- Haklısın.
  Dong:- Haydi sınıfa gidelim.
  Bu üç sorunlu çocukta sınıflarına doğru ilerlediler.
  Geun kardeşi Dong'u sınıfına bırakıp kendi sınıfına doğru ilerliyordu ki bir arkadaşı önüne geçip durdu.
  :- Hoop. Dur bakalım. Dedi elini Geun'un göğsüne dayamış.
  Geun:- Ne istiyorsun?
  :- Bu gün ki haracı.
  Geun:- Bu gün veremem.
  :- Emin misin? Dedi yumruğunu havaya kaldırmış.
  Geun çocuğun üzerine atılıyordu ki çocuk onu sözleri ile durdurmayı başardı.
  :- Bana vurabilirsin. Ama şunu bil ki ceza alacak kişi yine sensin. Ben seni dövsem, yine ceza alacak kişi sensin. Bence şimdi paramı ver.
  Dokuz yaşındaki bir çocuğa göre çok iyi konuşuyordu bu çocuk. Uyanık bir çocuktu belli ki. Geun çaresiz kalmıştı. Her gün ki gibi, bir kez daha çıkartıp verdi parayı.
  Yoona sınıfa girdiğinde o kızın gıcık bakışlarını üzerinde buldu. Gözlerinde "Oh seni nasıl da malup ettim" bakışları vardı. Küçük Yoona o an bu kızın yaptıklarının nasıl da yanına kâr kaldığını görüyordu. O bile şu an bu dünyada adalet olmadığını düşünmeye başladı çocuk kalbi ile. Tıpkı Dong gibi. Yanına gelen çocuğun alaylı sözlerine maruz kalıyordu. " Dong haydi bir koşu gitte bize kantinden bir şeyler al" ya da "Dong merdivenlerden nasıl iniyorsun? Tekerlekli sandalye ile kayarak mı? "  Ve nice sözler, arkasına kahkahalar. Sonunda ağlamaklı bir çift göz.
  Onlar için okul hayatı bir cehennem azabından ibaretti. En ufak şeyde suçlanıp, devamlı ezilmek. Ve arkalarında durmayan bir amca. Asiliklerinin altında yatan en büyük neden. Sevilmemek, değer verilmemek.
  Bu sabah oldukça garip geçecekti Lee Joon Hyuk için. Sürpriz onu bekliyordu. Arkadaşı Woo Jin ile çalışma odasında oturuyorlardı. Sohbet, muhabbet.
  Woo Jin:- Demek artık evlisin ha.
   Joon Hyuk gülümsedi:- Sahte evlilik. Sırf o gerizekalı Sang büyük annemin mallarına çökmesin diye.
  Woo Jin:- Yine de senin Sun Mi Yan'a hislerini açman için bir fırsat bu.
  Joon Hyuk:- Sende büyük annem gibisin. Benim ona olan hislerim ile onun bana olan hisleri arasında dağlar kadar fark var. O beni kuzen, olarak görüyor. Hatta kendisini benim annem zannediyor. Şefkat onun hissettiği. Sadece bu.
  Woo Jin:- Sen şu maskeyi yüzünden bir çıkarsan...
  Joon Hyuk:- Kızı korkudan kaçırmak istiyorsun herhalde.
  O an da Bay Kim Seo Yan kapıya vurdu.
  Joon Hyuk:- Gel.
  Bay Seo Yan:- Bay Joon Hyuk, bu zarf size gelmiş.
  Joon Hyuk zarfı aldı ve baktı :- Bizim evlilik cüzdanı gelmiş. Dedi ve zarfı açtı.
  Woo Jin:- Hadi bakalım. Evlilik belgeniz de gelmiş.
  Joon Hyuk gülümsedi ve evlilik cüzdanına bakmak için açtı. İlk sayfasına baktı gülümseyerek. Çevirdi sayfasını. Sonra durdu. Bir gariplik vardı. Geri döndü ilk sayfaya.
  Joon Hyuk:- Ama, ama bu nasıl olur?
 
 
 
 
 
 

 

 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin