22. Bölüm- Film

60 4 0
                                    

  Gidişler kurtuluş anlamına gelir hep. Kalışlar ise mahkumiyet. Ama insanoğlu bilmez ki kalbinde ki seninle geldiği sürece ne gitmek kurtulmaktır, ne de unutmaya çalışmak özgürlük.
  Denizler, hep mutluluk veriyordu Jun Hyuk'a. Denizci olmasının sebebi de bu idi ama bu kez mutluluk vermekten çok kendisini boğuyordu sanki. Yarım kalmış şeyleri tamamlamadan ikinci evinde olmak zor geliyordu ona.
  Gemi denize açılmıştı. Daha önce Sun Mi Yan'ı düşünen Jun Hyuk, şimdi deli gibi Melek'i istiyordu yanında. Düşünceler aklından değil kalbinden süzülüyordu. Denizin dalgaları ile kendi kalbinde ki gerçekleri dertleşiyordu düşüncelerde.
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan'a aşık olduğumu zannederken bile bu kadar aşk acısı çekmemiştim. Kalbimin bu denli sızlaması, gerçek aşkın kendisi olduğundan galiba. Seviyorum ama sevdiğimin bana karşı hislerinin aynı olmaması acı bir duyguymuş. Melek, beni sevsen, her şey daha güzel olur muydu acaba? Sun Mi Yan'dan beklemediğim şeyi senden bekliyorum. Sun Mi Yan'dan vaz geçtiğim gibi senden vazgeçemiyorum. Beni kabul etmesen de yanımda ol. Burada ne işim var benim sen yoksun ki bu maviliklerde.
  Deniz kadar derin düşüncelerden bir anlığına çıkıp, güverteden, kaptan köşküne doğru gitti. Görevi düşüncelerini oyalanması için bir oyuncak gibiydi şu an onun için.
  Melek, evde Jun Hyuk'dan kalma bir hüzün ile bahçeyi tırmıklıyordu. Neyi nasıl yaptığı hakkında hiç bir fikri olmadan hemde. Kafasının içinde bir çok düşünce kol geziyordu. Tırmığı kenara bıraktı ve duvarın dibine oturdu. Elinde ki eldivenleri yere bıraktı.
  Melek:- Anlık sevmek ne demek? Aklım almıyor. Anlayamadığım bir terim bu. Arkamdan bunu demek için mi koşturuyordu yani? Eğer böyle bir şey var ise bencil bir duyguymuş. Çünkü ben bu öpücük ile bir ömür yaşamak zorunda kalacağım.
  Jun Hyuk'un gidişinin üzerinden üç gün geçmişti bile. Evde Melek'in neşesinden pek bir eser yoktu. Bu da ev halkının dikkatini çekiyordu.
  Bayan Nam Ji:- Yazık bu kıza. Eski halini düşünüyorum da.
  Min Sun:- Ben de Bay Lee'yi düşünüyorum. Onun gibi biri nasıl böyle bir açıklama yapar?
  Yeon Ha:- Anlık sevmek diye bir şey varda biz mi bilmiyoruz. Ya çok seviyorsundur, ya hiç sevmiyorsundur.
  Çocuklar ise ellerinde kamera ile odalarından indiler. Kucağında Dong ile arkalarından Seo Ki Yan.
  Seo Ki Yan:- Çocuklar, dikkat edin düşeceksiniz. Dedi ve Dong'u tekerlekli sandalyesine oturttu.
  Min Sun:- Çocuklar, ne yapıyorsunuz o kamera ile?
  Yoona:- Ödevimiz var. Film çekeceğiz. Ama oyuncu bulamadık.
  Dong:- Bir senaryo yazmamız gerekmiyor mu önce?
  Geun:- Oda var tabii. Melek abladan yardım istesek?
  Bayan Nam Ji:- Bu ara Melek ablanızı biraz rahat bırakın çocuklar.
  Dong :- Neyi var? Hasta mı yoksa?
  Bayan Nam Ji:- Gibi.
  Yoona :- Gülümseyin çekiyorum sizi.
  Hepsi poz veriyorlardı.
  Yoona ve çocuklar güldüler.
  Geun:- Bu fotoğraf makinesi değil. Kameraya çekiyor.
  Diğerleri de onlarla beraber gülmeye başladılar.
  Yeon Ha:- Ah siz çocuklar.
  Yoona:- Kamera burada dursun biz senaryoyu yazıp geliyoruz. Dedi ve kamerayı masanın üzerine bırakıp Geun ile odaya koştular.
  Seo Ki Yan:- Dong, seni de götürmemi ister misin?
  Dong:- Teşekkür ederim iyi olur.
  Seo Ki Yan, Dong'u da alıp odaya çıktı. O anda Melek girdi içeri. Masaya gelip, diğerlerinin yanına oturdu.
  Min Sun:- Melek, iyi misin?
  Melek:- İyiyim sorun yok. Aklımda bazı düşünceler var sadece.
  Bayan Nam Ji:- Ne düşünceleriymiş onlar?
  Melek:- İstifa etmek gibi.
  Diğerleri:- Ne?
  Yeon Ha:- Lütfen bu düşünceleri aklından çıkar. Bir daha da aklından bile geçirme.
  Melek:- Anlamıyorsunuz kızlar, ben artık her gün Bay Lee'nin yüzünü görmeye dayanamıyorum. Onun bana arkadaş gibi davranmasını da istemiyorum. Bu çok zor bilmiyorsunuz. Her gün göz göze gelmek onu yakından görmek kolay mı sanıyorsunuz? Üstelik sanki her şey planlıymış gibi bir şekilde birbirimize yaklaşıyoruz. Bu işkence gibi bir şey. Bunlar yetmezmiş gibi bir de beni öptü. O bunu yaparken, bana yaklaşırken, içimden neler neler geçti. Hoş muydu bu yani? En iyisi istifa etmek ve bu durumdan bir an önce kurtulmak.
  Yeon Ha:- Bence de böyle olmayacak.
  Bayan Nam Ji:- Bu gibi durumlarda en iyi şey istifa etmek değil. Ona gerçekleri söylemek. Söyle, dök içindekileri.
  Melek:- Ben nasıl söyleyeceğim? Karşısına geçtiğimde, yüzüne baktığımda dilim tutuluyor. Benden bunları beklemezki Bay Lee. Onun karşına geçip söylediğimde ya benim hakkımda hayal kırıklığına uğrarsa?
  Min Sun:- İstifa en iyi yöntem değil. Çocukların sana ihtiyacı var. Hatta bizimde.
  Melek:- Senden nefret ediyorum Lee Jun Hyuk. Beni düşürdüğün hallere bak.
  Yeon Ha:- Hıı nefret ediyorsun. Dedi imâ ile.
  Melek başını masaya koydu. Sonra da vurmaya başladı.
  Melek:- Aptal kafam, aptal kafam, aptal kafam. Ne var sanki ona aşık olacak?
  Bayan Nam Ji:- Kaldır bakalım başını. Ne var yani aşık olduysan? Aaa ne bu böyle? Sanki dünya sorunu. Ne kadar da büyüttün.
  Melek:- Bayan Nam Ji, ama Bay Lee beni sadece çalışanı olarak görüyor. Ya da görüyordur çünkü o böyle biri. Ben onu çok seviyorum. Hiç bir erkek, onun benim kalbime verdiği mutluluğu veremez bu saatten sonra. Ben ilk defa midende kelebek uçuşması ne demek onunla öğrendim. İlk defa, yüzüne baktığın halde onu özlemek nasıl oluyor, onu öğrendim. Üzülmesin diye çırpınmayı, korumayı, sevdiğin hâlde, deli gibi kıskandığın hâlde sırf mutlu olsun diye başka bir kıza katlanmayı da onda öğrendim. Ama o bir öpücüğün ben de bir ömürlük iz bırakacağını bilmeden beni öpüyor ve anlık bir şeydi diyor. Anlık olarak beni kendisine yakın hissedip, anlık olarak, öpebiliyor. Bu ben değil, başka biri de olabilirdi. Onun anlık dediği şeyleri ben neredeyse bu eve geldiğimden beri yaşıyorum. Neyse başınızı ağrıttım kusura bakmayın.
  Yeon Ha:- Sen Bay Lee'yi ne güzel sevmizşin böyle.
  Bayan Nam Ji:- Bence Bay Lee'nin sana bıraktığı o mektup, onun gerçek düşünceleri değil. Çünkü o otoriter, kızgın ve düzen meraklısı biri gibi görünse de aslında yumuşak kalpli, merhametli, anlayışlı ve aşka ve sevgiye saygılı biridir. Anlık oldu diyecek kadar kalpsiz değil.
  Melek gülümsedi:- Öyle midir?
  Bayan Nam Ji:- Onca sene yanında kaldım. Neredeyse çocukluğunu biliyorum. O böyle bir genç olmadı hiç bir zaman. Canı istedi diye bir şey yapacak biri değil. Yıllarca ailesinin acısını yaşadı sonra astsubay olmak için çalıştı. Bunun için babaannesinin  servetini bile geri çevirdi ama büyük annenin yaşı sebebiyle kabul etmek zorunda kaldı. Önceleri Bayan Sun Mi Yan'a olan ilgisi yanlızlığındandı. Sonra sen geldin ve bence Bay Lee, gerçek sevgiyi seninle anladı. Tecrübe konuşuyor burada.
  Melek, mutlu olmuştu. Hem de çok mutlu. Bir aşığı, sevdiği ile ümitlendirmek bile mutluluktan havalara uçmasına yetiyordu.
  Min Sun:- Bakıyorum da yüzünde güller açtı.
  Melek:- Beni sevebilirmiş. Duydunuz ya. Bay Lee beni sevebilirmiş. İhtimali bile o kadar güzel ki. Bay Lee Jun Hyuk. Jun Hyuk, seni seviyorum.
  Min Sun:- Kendini çok sıktın. Git biraz hava al dışarıda. Hem bak, hava da çok güzel.
  Melek:- Valahi öyle oldu. Dedi.
  Diğerleri onun bu haline gülüyorlardı. Aşık Melek, dadı Melek'ten daha mı tatlıydı ne?
   Bayan Nam Ji:- Çocuklar kamerasını burada unutmuşlar. Yoona, tatlım, kameranız burada!
  Yoona:- Birazdan gelip alırım Bayan Nam Ji.
  Melek, dışarıya çıkmak için hazırlandı. Fabrika ayarlarına geri dönmüştü. Biraz yürüyüş canını sıktığı şeyleri unutabilmesi için iyi olurdu. Biraz yürüdü mahallede. Sıcak ve güzel bir gündü. Mutlu olunası. Telefonunu çıkarıp rehbere tıkladı. Jun Hyuk'un ismine geldi ve parmağı orada durdu.
  İçindeki ses "ara" diye avaz avaz bağırıyordu. Ara ve sor ona nedir bu yazdıkların diye
  Yine de cesaret edemedi ve telefonunu cebine koydu. Fakat o an başını kaldırdığında onunla karşılaştı.
  O mu? Sang Kim. Melek'in karşısında duruyordu.
  Sang Kim:- Merhaba.
  Melek:- Merhaba. Sen burada...
  Sang Kim:- Seni görmek için geldim.
  Melek:- Açıklamıştım.Olmaz bizden diye.
  Sang Kim:- Hatırlıyorum. Ben de sana, sana olan aşkımı açıklamıştım.
  Melek:- Benimle ilgili ümitleniyorsun. Seni çok iyi anlıyorum ama kalbimde ikinci bir kişiye yer yok. Lütfen bekleme beni. Ne kendini benimle ilgili hayallerle kandır, nede bana vicdan azabı çektir.
  Sang Kim:- İkinci bir kişi mi?
  Melek:- Ben, başka birini seviyorum.
  Sang Kim:- Kim o?
  Melek:- Bilmen beni unutmana yardımcı olacaksa söyleyeyim. Patronum, Bay Lee. Onu seviyorum.
  Sang Kim:- Ama onun yüzü.
  Melek:- Sen yüzünü gördün mü?
  Sang Kim:- Biliyorum diyelim. Nasıl ona aşık olabilirsin? Üstelik o evli.
  Melek:- Ne evli mi? Kiminle?
  Sang Kim:- Doğruya. Eşini herkesten gizliyorlar. Sen nereden bileceksin ki?
  Bu gün büyük karşılaşma günüydü. Hatta bu hikayedeki üçlünün bir araya gelme vaktiydi.
  Evet. İlk başta gelmesini umduğumuz kişi gelmiş, arabasında Melek ve Sang Kim'e bakıyordu. Lee Jun Hyuk. Erken dönmüştü.
  Sang Kim:- Sen bu adamı sevmeye devam mı edeceksin? Daha evli olduğunu bile bilmiyorsun. Kim bilir daha bilmediğin neler var. Hem onun yüzünü gördün mü sen? O çok çirkin. Sana layık değil. Dedi ve elini tuttu Melek'in.
  Melek:- Yeter artık. Neler diyorsun sen? Dedi ve hızla elini çekti. Bunu gören Jun Hyuk, elbette arabasında daha fazla duramadı ve el frenini çekip arabadan indi. Hızla yanlarına gelip, Sang Kim'i kendisine çevirdi ve bir yumruk attı. Sang Kim, yere düşmüştü.
  Melek:- Bay Lee! Dedi şaşkınlıkla.
  Sang Kim, hızla kalktı yerden ve Jun Hyuk'un üzerine atıldı. Jun Hyuk, bir kez daha vurdu ve iki yakasından kavradı Sang Kim'i.
  Jun Hyuk:- Bu kızdan uzak duracaksın anladın mı?
  Sang Kim:- Onu seviyorum.
  Melek, Jun Hyuk ile Sang Kim arasına girmeye çalışıyordu.
  Sang Kim:- Melek'i seviyorum.
  Melek:- Bay Lee bırakın lütfen.
  Jun Hyuk:- Bu kız benim anladın mı? Seni onun yarım metre yakınında görürsem, fena yaparım.
  Sang Kim:- Evli olduğunu söyledin mi ona, yüzünü gösterdin mi ha?
  Jun Hyuk:- Bu seni ilgilendirmez. Bu ev, bu aile, bu kız hakkında hiç bir şey seni ilgilendirmez. Dedi ve Sang Kim'i itiş kakış yere attı. Sonra Melek'in elinden tutup arabaya doğru ilerlediler.
  Jun Hyuk:- Arabaya bin!
  Melek, Jun Hyuk'a baktı. Sonra da bindi. Jun Hyuk arabayı çalıştırdığı gibi eve doğru sürdü.
  Jun Hyuk:- Bir daha onunla görüşmeyeceksin.
  Melek:- Tamam ama neden?
  Jun Hyuk:- O sandığın gibi iyi biri değilde o yüzden. Birde bağıra çağıra Melek'i seviyorum diyor. Ağzını burnunu iyice kırmadığıma pişmanım şu an.
  Melek:- Bay Lee siz, başkası ile mi evlisiniz?
  Jun Hyuk, frene bastı ve durdu. Melek' e baktı.
  Jun Hyuk:- Şaka mı yapıyorsun?
  Melek:- Hayır.
  Jun Hyuk:- Anlamadın mı seni kastediyor.
  Melek:- Doğruya.
  Jun Hyuk güldü istemsizce.
  Melek:- Aptal kafam kıskançlıktan, aklıma gelmedi ki diye düşündü.
  Eve geldiler. Melek, arabadan indi. Arkasından da Jun Hyuk.
  Melek:- Erken dönmenizin bir sebebi var mı?
  Jun Hyuk:- Görev iptal oldu.
  Melek gülümsedi.
  Jun Hyuk:- Gitmeden önce olan şey için, beni affettin mi?
  Melek:- Şu anlık dediğiniz şey için mi?
  Jun Hyuk:- Şeyy evet.
  Melek:- Ben, sizinle konuşmak istiyorum. Bu konu hakkında.
  Jun Hyuk:- Hâla kızgın mısın yani?
  Melek:- Böyle bir şey olması mümkün mü gerçekten? Bir anlığına sevmek filan yani. Aklıma başka şeyler geliyor ister istemez.
  Jun Hyuk arabaya yaslandı. Melek'e baktı.
  Jun Hyuk:- Aklından geçenleri anlayabiliyorum. O an seni öpmemin erkeksi bir sebebi yok. Öyle bir şey aklımdan asla geçmez seninle ilgili. İçin rahat olsun.
  Melek:- Peki, o an benim yerimde başkası olsaydı?
  Melek, kızlarında gazlaması ile Jun Hyuk'un hislerinden emin olmak istiyordu. Açık açık soramıyordu evet ama bir şeyleri de öğrenmesi gerekiyordu. Bunun için de kilit kelimeleri kullanıyordu. Jun Hyuk ise Melek'ten daha ustaca davranıp zekası ile kelimeleri istediği gibi çeviriyordu.
  Jun Hyuk:- Öpmezdim.
  Melek:- İyi de neden ben?
  Jun Hyuk:- Ne öğrenmek istiyorsun Melek?
  Melek:- Açık değil mi? Beni o an neden öptünüz? Ya siz tanıdığım Bay Lee değilsiniz ya da siz beni yanlış tanımışsınız. Yoksa yanaktan dahi bir öpücüğün benim için ne kadar anlamlı olduğunu bilirdiniz.
  Jun Hyuk:- Senin için ne kadar önemli olduğunu bildiğim için senden özür diliyorum ya.
  Melek'in sesi yükseldi:- Allah'ım çıldıracağım. Şunu artık düzgünce anlatacak mısın be adam? Eveleyip geveliyorsun ve ben hiç bir şey anlamıyorum.
  Jun Hyuk:- İstediğim şeyde bu. Senin bir şey anlamana gerek yok. Ben sana bunu bir mektup ile açıkladım.
  Melek, ne kadar çabalasa da beklediği o kelime Jun Hyuk'un ağzından çıkmayacaktı.
  Melek:- Tamam Bay Lee. Sizi affediyorum ama bir daha bu tarz herhangi bir davranışta bulunmayın lütfen ve bu saatten sonra sadece çalışan ve iş veren dışında aramızda hiç bir durum gelişmesin lütfen. Dedi ve hızla ilerledi eve doğru.
  Jun Hyuk:- Nasıl derim seni seviyorum diye. Hem de bu halde.
  Jun Hyuk'un dört günlük özlemi içinde ki cesareti gün yüzüne çıkarmaya yetmemişti. Melek ise istediği cevabı alamamıştı ve bu büyük bir hayal kırıklığı idi onun için.
  Aile olarak yemek masasına oturulmuştu. Melek, çocukların çorbasını önlerine koydu.
  Büyük anne:- Haydi Melek, sen de otur yemeğe. Hem bu akşam, Jun Hyuk'un erken gelişini kutluyoruz.
  Melek:- Teşekkür ederim Büyük anne. Ben aileden biri değil sadece çocukların öğretmeni ve dadısıyım. Bu masaya oturmam uygun olmaz. Size afiyet olsun. Dedi gülümseyerek ve mutfağa gitti.
  Jun Hyuk, elinde ki kaşığı masaya bıraktı yavaşça.
  Büyük anne:- Ne oluyor yine?
  Jun Hyuk:- Melek'in kızgınlığı hâla geçmemiş.
  Büyük anne:- Bunun sebebi o değil bence.
  Geun:- Amca, bizim bir ödevimiz var. Bize yardım eder misin?
  Jun Hyuk:- Nasıl bir ödev?
  Yoona:- Bir film çekeceğiz. Kısa film.
  Jun Hyuk:- Nasıl bir film olacak bu?
  Yoona:- Çok güzel bir film. Biz senaryoyu yazdık ama oyuncumuz yok.
  Büyük anne:- Evdekilere sordunuz mu onlar sizin için filminizde oynayabilirler bence.
  Dong:- Ama baş roller yok?
  Geun:- Evdekiler oynayacaksa, amcam ve Melek abla baş rol olabilirler.
  Jun Hyuk:- Hayır.
  Büyük anne:- Evet. Güzel olur.
  Jun Hyuk:- Çocuklar, olmaz.
  Dong :- Amca lütfen. Yoksa zayıf alacağız dersten.
  Jun Hyuk:- Çocuklar biliyorsunuz yüzümün durumunu. Korku filmi çekmeyeceksiniz benden size oyuncu olmaz.
  Geun:- Ama amca ya!
  Yoona:- Senin gönlün olacaksa makyaj ile kapatırız yüzünü olur biter amca. Bizde çözümler tükenmez. Ama bizim filmimizde buna gerek yok.
  Büyük anne:- Çocuklara yardım etsene Jun Hyuk!
  Jun Hyuk:- Ben yardım etsem de Bayan Melek kabul etmez.
  Melek geldi o an yanlarına.
  Melek:- Neyi kabul etmez mişim?
  Yoona:- Melek abla, ödev için sana ihtiyacımız var. Film çekeceğiz ve oyuncumuz yok. Bize oyunculuk yapar mısın?
  Melek:- Oyunculuk mu? Ben mi?
  Geun:- Evet Melek abla. Kötü not almak istemiyoruz.
  Melek:- Üçünüzün ödevi mi!
  Dong:- Film kulübünün ödevi Melek abla. Üçümüz de o kulübdeyiz.
  Melek:- Tamam çocuklar, ben size yardımcı olurum.
  Çocuklar:- Yaşasın!
  Dong kendi zeka seviyesinden beklenecek bir planı devreye sokmak üzereydi. Büyük anneye bakıp göz kırptı. Jun Hyuk bu bakışmanın sonunda ne olacağını merakla bekliyordu.
  Dong:- Gerçekten yardım edecek misin?
  Melek:- Evet tatlım etmez miyim hiç.
  Dong:- Yemin et Melek abla. Ama Müslüman yemini.
  Melek:- Neden inan mıyorsun Dong? Yardımcı olacağım işte tatlım.
  Dong:- Yemin.
  Melek:- Vallahi, yardım edeceğim. Oldu mu?
  Dong:- Oldu. Çooooook teşekkür ederiz.
  Yoona:- Seni çok seviyoruz Melek abla.
  Melek:- Oyy bebeklerim benim ben de sizi seviyorum.
  Jun Hyuk, Dong'a baktı. Başını salladı.
  Geun:- O zaman amcam ile baş rol oynayacaksın.
  Melek:- Kim? Kim ile?
  Yoona:- Amcam.
  Melek:- Hayır tabiiki.
  Dong:- Yemin ettin unutma.
  Melek:- Siz varya çok fenasınız.
  Jun Hyuk:- Tuzak filan, aklınız iyi çalışıyor tilkiliğe bakıyorum da.
  Geun:- Şartlar amca, şartlar.
  Jun Hyuk:- Laflara bak sen.
  Melek:- Neymiş bu filmin konusu? İnşallah doğru düzgün bir şey yazmışsınızdır. Tuzakla iş yaptırdığınıza göre hoşlanmayacağım bir şeye benziyor.
  Yoona:- Güzel güzel sen merak etme. Dedi kıkırdayarak.
  Jun Hyuk:- Çocuklar, konuyu söyleyecek misiniz?
  Yoona, diğerlerine baktı.
  Yoona:- Şeyy. Aşk filmi. Birbirini seven iki aşık.
  Jun Hyuk ayaklandı:- Ne? Yok artık.
  Melek:- Bir de aşk filmi diyorlar. Bir kadın ve bir erkek arasında geçiyor deyin de şuraya bayılayım.
  Geun:- Yok, iki erkek arasında geçiyor Melek abla. Herhalde bir erkek ve bir kadın arasında geçiyor.
  Çocuklar ve büyük anne gülmeye başladılar.
  Melek:- Dalga geçmeyin.
  Büyük anne:- Aferin size çocuklar diye mırıldandı.
  Geun:- Bol sarılmalı. Romantik sahneler var.
  Jun Hyuk:- Şunlara bak. Daha yaşınız kaç sizin. Romantik aşk filmleri mi yazıyorsunuz siz?
  Melek:- Bay Lee haklı.
  Jun Hyuk:- Haklıyım tabii. Gidin o senaryoyu silin başka bir şey yazın.
  Dong:- Onu kabul etmeden önce soracaktınız. Geçti o.
  Jun Hyuk:- Ne bileyim ben masal filan yazmışsınızdır diye düşündüm. Kırmızı Başlıklı Kız var, Hansel ile Gratel var. Var işte bir sürü.Bizimkiler aşk masalı yazıyolar.
  Yoona:- Biz taklitçimiyiz masal taklit edelim? Hem bir masal canlandırılacaksa o ya Uyuyan Güzel olurdu ya da Pamuk Prenses.
  Jun Hyuk:- Onların ne özelliği var hanımefendi?
  Yoona:- İkisinin sonunda da prens prensesi öpüyor.
  Jun Hyuk ve Melek birbirine bakındılar.
  Melek:- Kendimi okumadan kağıt imzalayıp dolandırılan biri gibi hissediyorum.
  Jun Hyuk:- Al benden de o kadar.
  Film çekimleri başlamıştı. Jun Hyuk ve Melek, senaryoyu okuyordu.
  Jun Hyuk:- Gelecekten geçmişe gelen bir kız. Kore'ye geliyor ve burada aşık oluyor. Dedi ve Melek'e baktı.
  Melek:- Bu senaryo bi yerden tanıdık geliyor sanki bana. Siz Moon Lovers dizisini mi kopyalıyorsunuz?
  Dong:- Benziyor ama bizimkinin sonu biraz  farklı.
  Yoona:- Birincisi biz çocuğun yüzünü makyaj ile kapatmayacağız. Çünkü herkes onu böyle sevecek. İkincisi kız ve çocuk sonunda gelecekte de olsa kavuşacaklar.
  Jun Hyuk:- Siz bu hikayeyi sanki benim oynayacağımı bile bile yazmış gibisiniz.
  Dong:- Bizi kırmayacağını biliyorduk diyelim.
  Kamera, ışıklar, motor!
  Dong minik kamerası ile yönetmen koltuğunda idi. Yoona, replikleri veriyordu. Geun ise yardımcı yönetmen idi. Kostümler ile bir dönem dizisi havasında ilerliyordu çekimler. Büyük anneye ana kraliçe rolünü vermişlerdi. Bay Hwang bilgili bir adamı, Bayan Nam Ji, Min Sun, Yeon Ha saray kadınlarını arada da köy halkını canlandırıyorlardı. Seo Ki Yan, Prens olan Lee Jun Hyuk'un arkasından iş çeviren kişiyi oynuyordu. Melek, gelecekten gelen ve farklı bir kültürün içinde kendini bulan Türk kızı idi. Oyuncu sıkıntısından dolayı bir kişi kostüm ve makyaj ile farklı rolleri oynamak zorunda kalıyordu. Melek'in kendi rolünün haricinde ki rolleri erkek olarak oynaması Jun Hyuk'un ve diğerlerinin gülmesine yetiyordu. Melek ise eğlenmek ve eğlendirmekten geri kalmıyordu. Jun Hyuk ile yaptığı anlaşmayı çabuk unutmuştu anlaşılan.
  Saray çekimleri için, saraya geldiler. Melek, Koreli bir prenses gibi Hanbok giyindi ve saç ve makyajı da yapıldı. Jun Hyuk ise savaşçı bir prens rolüne kesinlikle çok yakışmıştı.
  Melek:- Ayy ben bu hanbok'u çok sevdim.
  Min Sun:- Sana çok yakıştı. Saçların filan. Bay Lee seni böyle görünce kesin aşık olacak.
  Yeon Ha:- Bence de.
  Melek:- Boş verin kızlar o konu kapandı.
  Yeon Ha:- Neden?
  Melek:- Biz patron ve işçiyiz. Aramızda da bu saatten sonra hiç bir şey olmaz.
  Yeon Ha:- En başa döndük desene.
  Melek:- En başında başına. Hiç bir duygu yaşamamışım gibi.
  Jun Hyuk'da kostümlü hâline bakıyordu.
  Lee Jun Hyuk:- Nasıl oldum?
  Seo Ki Yan:- Çok yakıştı Bay Lee. Gerçek bir prens gibi.
  Jun Hyuk:- Yaralı prens.
  Seo Ki Yan:- Efendim, bunları artık düşünmeyin lütfen. Hem Bayan Melek, sizi böyle görünce kesin aşık olacak size.
  Jun Hyuk:- Melek, her şeyi unuttuğunu ve aramızda ki ilişkinin sadece iş veren ve çalışan ilişkisi olmasını istediğini söyledi. Bundan ötesine de geçemeyeceğiz hiç bir zaman. Neyse haydi gidelim. Daha fazla bekletmeyelim.
  Jun Hyuk ve Seo Ki Yan, diğerlerinin yanına geliyorlardı.
  Jun Hyuk:-  Herkes hazır mı?
  Melek, arkasını döndü o an. Jun Hyuk, bakakaldı Melek'e. O kadar güzel olmuştu ki saldığı saçları bahar rüzgarlarında savruluyordu. Saçlarında ki çiçek tokalar, yüzüne daha da güzellik katıyordu. Masal diyarlarından gelen prensesler gibiydi üzerinde ki elbise ile. Jun Hyuk için, bir neden daha vardı şimdi Melek'i sevmesi için.
  Jun Hyuk:- İşin yoksa şimdi bi daha aşık ol!
  Seo Ki Yan gizlice güldü ama Jun Hyuk bunu fark etmişti. Bakmakla yetindi ona.
  Jun Hyuk, gözlerini Melek'ten ayıramazken, Melek'de onun bu kıyafetler içinde ki görünüşüne donup kalmıştı. Çok yakışmıştı bu kıyfetler ona.
  Melek:- Ya ama yine mi?
  Yoona:- Baş roller de bir araya geldiğine göre çekime devam edebiliriz. Melek abla, amca, sözlerinizi çalıştınız değil mi?
  İkiside:- Evet.
  Sarayın bahçesinde Jun Hyuk ve Melek, karşılıklı birbirine bakıyorlardı. Jun Hyuk, Melek'in elini tuttu.
  Jun Hyuk:- Sen, güzel, zarif, hayat dolu bir kızsın. Ben ise yüzü yaralı ve dünyaya küsmüş bir adamım. Benim seni sevmeye hakkım bile yok. Kalbim senin için deli gibi çarpsa da sana bu işkenceyi yaşatmamak için uzak kalmalıyım senden. İnsan değerlerinin güzellikle ölçüldüğü bu dünya da seni de kendimle beraber alçaltamam. Benim yüzümdeki yara, senin kalbindeki yara olmamalı. Yapamam.
  Melek, elini Jun Hyuk'un yüzüne koydu.
  Melek:- Asıl alçak olan sen değilsin. İnsanların bu görüşleri. Ha eğer alçalacaksam onların gözünde, varsın sizi sevdiğim için alçalayım. Sizin kendinize işkence olarak gördüğünüz yüzünüz var ya hani o yara izi. Benim kalbimde yara değil, sevginin izi olur ancak. Güzellik geçicidir. Tıpkı dünya gibi. Tek kalıcı olan şey, sevgidir.
  Dong:- Replikler böyle miydi?
  Yoona:- Hayır ama bu sözler bizim yazdığımızdan daha güzel. Dedi sevinerek.
  Geun:- Gelsin 100 puan.
   Jun Hyuk:- Diyelim ki beni böyle kabul ettin. Sonra? Sonrasında uçup gideceksin. Kendi gerçeğine. Kendi dünyana bu adam, sende hiç var olmayacak belki.
  Melek:- Benim bir gerçeğim var artık. Size olan sevgim. Benim dünyam sizsiniz. Kendi zamanıma da gitsem burada da kalsam, bilin ki sizden başka bir erkek ne kalbimde ne de hayatımda olacak. Aksinin olması için değil aklımı, kalbimi de tamamen yitirmem gerek.
  Jun Hyuk, Melek'e sarıldı. Sımsıcak, kocaman.
  Min Sun gözlerini sildi:- Aferin size çocuklar ne güzel şeyler yazmışsınız böyle.
  Yeon Ha:- Biz böyle isek, öğretmeni düşünemiyorum.
  Geun:- Bunları biz yazmadık ki? Kendileri söylüyorlar.
  Kızlar önce birbirine sonra da Melek ve Jun Hyuk'a baktılar. Birbirlerini öyle çok seviyorlardı ki. Planlanmamış şekilde döküyorlardı kalplerinden geleni.
  Melek, saçında ki tokayı çıkarıp Jun Hyuk'un avucuna koydu.
  Melek:- Ne şimdi, ne gelecekte beni unutma olur mu?
  Jun Hyuk:- Kalbim artık sende atacak. Unuttuğum an, öldüğüm andır.
   Melek ve Jun Hyuk kenara çekildiler. Melek,usulca gözünü sildi. Olmayacak bir şeyin duygusu onu üzmeye yetmişti.
  Jun Hyuk:- Melek, iyi misin?
  Melek:- Gözüme bir şey kaçtı da.
  Sıra geleceğe dönme sahneleri çekiliyordu. Bay Hwang bilgili büyük babayı oynuyordu.
  Bay Hwang:- Geleceğe, kendi evine gitmeye hazır mısın?
  Melek, Jun Hyuk'a baktı. Hazır değildi.
  Bay Hwang:- Geçmişe gelen bir karınca bile olsa zaman çizgisi arasında ki dengeyi bozabilecek güçtedir. Gitmelisin kızım. Gitmek zorundasın.
  Melek:- Peki, gittiğimde aklım ve kalbim bu günü hatırlayacak mı?
  Bay Hwang:- Kim bilir kızım, kim bilir!
  Kızımız kendi geleceğine gidiyordu. Genç adam son anda seslendi ona.
  Jun Hyuk:- Seni seviyorum. Beni unutma olur mu?
  Melek:- Ben de seni.
  Film gayet iyi ilerliyordu. Son sahne gelecekte karşılaşma, evin bahçesinde çekilecekti.
  Kızımız geçirdiği kazanın etkisi ile komadaydı ve komada iken bunları yaşamıştı. Bir rüyaymışçasına. Kendine gelmişti ve hastaneden evine çıkma zamanı gelmişti.
  Bayan Nam Ji:- Küçük hanım, neden mutlu değilsiniz, iyileştiniz. Oysaki sizin yüzünüz asık. Sanki iyileştiğinize hiç sevinmemiş gibisiniz.
  Melek:- Bilmiyorum hemşire hanım. Sanki geride, arkamda birini bırakmışım gibi hissediyorum. Beni seven, benim de kendisini sevdiğim birini.
  Bayan Nam Ji:- Olur böyle duygusal buhranlar. Komada kalmak kolay bir şey değil çünkü. Bir kaç doktor da gördükten sonra bu gün taburcu olabilirsiniz.
  Genç kız, hastane bahçesinde dolaşıyordu. Rüya zannettiği her şey bu bahçede bir bir geliyordu aklına. Eski Kore'ye gidişi ve onu. Çok iyi hatırlıyordu. Hiç bir şeyi unutmamıştı. Çiçeklere baktı. Uzun uzun seyrederken arkasından bir ses duyuldu.
  :- Bir hasta doktorunu yatağında beklemeli değil mi? Bütün hastalarımın peşinde koşacaksam işim var.
  Genç kız arkasına döndü. Bu oydu. O prens. Ama doktor kıyafeti vardı üstünde.
  Melek:- Sen, sen? Geçmişte Joseon Krallığında kalmıştın.
  Jun Hyuk:- Kimden bahsediyorsunuz küçük hanım? Yatağınıza geçinde sizi bir an önce muayene edeyim. Joseon Krallığı filan. Bir de mr mı istesek acaba? Sonra da taburcusunuz zaten.
  Anlaşılan bu genç doktor, o prens değildi. Başını öne eğdi.
  Doktor, genç kızı taburcu ediyordu. Kontrol etti, gözlerine baktı dizlerine çekiçle vurdu.
  Jun Hyuk:- Gayet iyisiniz. Yalnız çok mutsuz gördüm sizi. Dur bakalım. Dedi ve elinde ki tokayı genç kızımızın saçına taktı. Genç kız elinde ki telefondan saçına baktı şaşkınlıkla. Çünkü bu toka geçmişte ki prense verdiği toka idi. Mutluluk ile gülümsedi.
  Melek:- Sen benim prensimsin!
  Doktor Jun Hyuk:- Beni unutmadığına sevindim. Çünkü ben seni yüz yıllar geçse de unutmadım. Bir rüya da buluştuk belki ama şimdi gerçekten birlikteyiz. Dedi ve genç kıza sarıldı.
  Film çekimi nihayet bitmişti. Herkes oldukça yorulmuştu.
  Çocuklar ve Jun Hyuk, oturup filmi kameradan bilgisayara aktarıyorlardı.
  Jun Hyuk:- Bu film işlerine girmek yapacağım en son şeylerden biriydi. Nasıl yaptım bilmiyorum.
  Dong:- Melek abla da oynadığı için olabilir mi?
  Minik minik güldüler kendi aralarında.
  Jun Hyuk:- Siz bu ara fazla şımarmış olabilir misiniz?
  Geun:- Amca, uzun zamandır ilk defa beraber bir şey yaptık. Bu çok güzeldi.
  Çocuklar gelip Jun Hyuk'a sarıldılar.
  Yoona:- Senin yanımızda olman çok güzel bir his. Amca.
  Jun Hyuk:- Sizi hiç bir zaman bırakmayacağım. Siz benim her şeyimsiniz. Kıymetlilerim.
  Melek, kapıya vurdu ve içeri girdi elinde limonata tepsisi ile. Onları böyle görünce gülümsedi. Çok mutlu olmuştu çocukların adına ve Jun Hyuk için.
  Melek:- Yoruldunuz, limonata vakti.
  Herkes birer limonata aldı.
  Jun Hyuk:- Teşekkür ederim. Eline sağlık.
  Melek:- Afiyet olsun. Ee bitti mi bu montaj şeysi?
  Jun Hyuk:- Daha değil. Bitsin ailecek oturur izleriz.
  Melek:- Bi gala gecesi düzenleriz. Dedi gülümseyerek.
  Jun Hyuk:- Benimle galaya gelir misin?
  Melek:- Hayır. Benim yakışıklı bir partnerim var zaten.
  Jun Hyuk:- Kimmiş o? Hemen yakışıklı birini bulmuşsunuz Bayan Melek. Dedi kıskançlık ile.
  Melek, Dong'un yanına geldi.
  Melek:- İşte benim yakışıklı partnerim. Biz ikimiz gideriz değil mi Dong?
  Dong:- Senin gibi güzel bir kızı galaya götürmekten mutluluk duyarım Melek'ciğim.
  Jun Hyuk:- Bizim yakışıklı sensin demek.
  Dong:- Popülaritemi yakışıklılığıma borçluyum.
  Melek:- Bay Dong, çok mütevazisiniz. Ama gala gecesini dört gözle bekleyeceğim.
  Dong:- Ararım seni. Melek güldü ve bardakları topladıktan sonra odadan çıktı.
  Jun Hyuk:- Melek'ciğim mi? Yeğenime bak sen.
  Dong:- Ne yapabilirim amca, kızlar cazibeme dayanamıyorsa suçlusu ben miyim yani?
  Jun Hyuk gülerek saçlarını karıştırdı Dong'un.
  Jun Hyuk:- Bak seen! Dedi ve onu gıdıklamaya başladı.
  Diğerleri gülüyorlardı.
  Geun:- Amca, filmin montajını biz yapsak olur mu? Siz çok yoruldunuz.
  Jun Hyuk:- Nasıl isterseniz çocuklar.
  Yoona:- Çok teşekkür ederiz amca. İyi ki bizimlesin.
  Jun Hyuk gülümsedi:- Sizde çocuklar.
  Çocuklar odadan çıkmışlardı. Jun Hyuk, kamerayı eline aldı ve arkasına yaslandı gülümseyerek. Niyeti kayıtlara bakmaktı. Geri sarıp, Melek ile çektikleri sahnelere geliyordu. Çekilen görüntüleri en başa kadar sardırdı. Melek ve kızların masada yaptıkları sohbete kadar.
  Jun Hyuk:- Melek ve kızlar. Ne konuşuyorlar bunlar?
  Jun Hyuk, ilk önce gülerek izlemeye başladığı bu görünteleri, yüzü asılarak seyretmeye devam etti. Çünkü Melek gelmişti ve onca şey söylüyordu Jun Hyuk hakkında. Kötü şeyler.
  *** Melek:- Anlamıyorsunuz kızlar, ben artık her gün Bay Lee'nin yüzünü görmeye dayanamıyorum. Onun bana arkadaş gibi davranmasını da istemiyorum. Bu çok zor bilmiyorsunuz. Her gün göz göze gelmek onu yakından görmek kolay mı sanıyorsunuz? Üstelik sanki her şey planlıymış gibi bir şekilde birbirimize yaklaşıyoruz. Bu işkence gibi bir şey. Bunlar yetmezmiş gibi bir de beni öptü. O bunu yaparken, bana yaklaşırken, içimden neler neler geçti. Hoş muydu bu yani? En iyisi istifa etmek ve bu durumdan bir an önce kurtulmak.
  Yeon Ha:- Bence de böyle olmayacak.
  Bayan Nam Ji:- Bu gibi durumlarda en iyi şey istifa etmek değil. Ona gerçekleri söylemek. Söyle, dök içindekileri.
  Melek:- Ben nasıl söyleyeceğim? Karşısına geçtiğimde, yüzüne baktığımda dilim tutuluyor. Benden bunları beklemezki Bay Lee. Onun karşına geçip söylediğimde ya benim hakkımda hayal kırıklığına uğrarsa?
  Min Sun:- İstifa en iyi yöntem değil. Çocukların sana ihtiyacı var. Hatta bizimde.
  Melek:- Senden nefret ediyorum Lee Jun Hyuk. Beni düşürdüğün hallere bak. ***
  Jun Hyuk, bu güne kadar almadığı en büyük darbeyi almıştı. Melek'in bu sözleri onu yerle bir etmeye yetmişti. Daha fazlasını izlemeye ne gücü yeterdi ne de kalbi dayanırdı. Öyle ki kameranın içindeki bantı alıp, elinde kırana kadar sıktı.
  Artık Jun Hyuk'un Melek meselesi burada bitmişti. Cümleleri tek tek geçiyordu aklından. Gözlerinden dökülen yaş, Melek'e olan sevgisinin büyüklüğünü ve kalbinin kırıklığının şiddetini ispatlar gibiydi. Kalbi kırık bir aşıktan kötüsü yoktu ve galiba Jun Hyuk bu akşamdan sonra kötü yüzünü gösterecekti.
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 

 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin