15. Bölüm- Yağmur Sonrası

80 7 12
                                    

  Melek, bahar yağmurlarının altında ıslanıyordu. Lee Jun Hyuk ise odasının penceresinden ona bakıyordu. Neden olduğu yerde duruyor, gidip Melek'i içeri almıyordu ki? Ne içindi bu öfkesi? Neye kızmıştı bu kadar? Bu öfkenin sebebi Melek'in afacanlıkları değildi. Aslında Sun Mi Yan'ın tavırlarına da değildi. Maskesini çıkardı ve aynaya baktı. Yüzünde ki bıçak izine. Evet. Ona tiksinmeden, korkmadan bakan tek kişi idi Melek. Onu yüzünde ki o talihsiz iz ile yargılamayan tek kişi idi.
  Melek ise yağmurun altında titreme moduna geçmişti  Oturup kaldığı taş bile Lee Jun Hyuk'un vicdanından daha yumuşaktı.
  Çocuklar, ağlamaya başladılar.
  Yoona:- Büyük anne, amcama söyle de Melek ablayı alsın içeri.
  Geun:- Evet büyük anne. Çok ıslandı.
  Dong:- Büyük anne, lütfen.
  Melek çocukların ağladığını gördü camdan. Onlara doğru baktı. Ayaklandı. Ağlamamalarını, gülmelerini işaret ediyordu. Gülümseyerek her şey yolunda gibi davranıyordu. Komiklik yaparak banyo yapıyormuş gibi hareketler yapıyordu çocuklara. Kendi hâline bakmadan onları güldürmeye çalışıyordu. Jun Hyuk ise camdan herşeyi görüyordu.
  Büyük anne:- Yürüyün çocuklar. Dedi ve kapıyı çalmadan Jun Hyuk'un çalışma odasına daldı. Jun Hyuk hemen eliyle yüzünü kapattı.
  Büyük anne:- Bana bak Jun Hyuk! Çabuk o kızı içeri çağır.
  Jun Hyuk:- Her şeyi hak etti o. Yaptıklarının cezasını çekmeli. Lütfen benim kurallarıma saygılı olun.
  Büyük anne:- Senin kurallarına saygılı filan olmayacağız. Çünkü o kız, bu cezayı hak etmiyor.
  Jun Hyuk:- Büyük anne lütfen!
  Yoona:- Biz Melek ablayı çok seviyoruz amca. Hemde çok. Oda bizi seviyor ama sen sevgiden ne anlarsın ki.
  Geun:- Sen bizi hiç sevmedin. Melek abla gibi bir kere bile başımızı okşamadın. Senin tek derdim yüzün.
  Jun Hyuk bağırdı birden:- Geun!
  Dong:- Geun haklı. Yoona'da. Bizi sevmemek için yüzünü bahane ediyorsun. Senden korkacağımızı öne sürüyorsun. Sen bizi hiç sevmedin amca ama Melek abla bizi seviyor. Senin işkencelerin yüzünden hâla gitmiyorsa, bu bizi sevdiği için. Ve biz, onun senin yüzünden artık acı çekmesini istemiyoruz.
  Jun Hyuk:- Siz, ne cürretle benimle böyle konuşursunuz ha!
  Yoona:- Bizi de Melek abla ile yağmurun altına mı göndereceksin amca? Hiç sorun değil. Bizim annemiz yok. Babamız da. Bizi seven bir amcamız da yok ama bir Melek ablamız ablamız var.
  Jun Hyuk:- Çabuk odanıza gidin çabuk!
  Çocuklar, dikildiler Jun Hyuk'un karşısına.
  Geun:- Hiç bir zaman bizi dinlemedin bari bu gün dinle. O kadın, beni hırsızlık ile suçladı. Eve gelip bana ve sana hakaretler etti ama Melek abla sana bir tane kötü söz söyletmedi.
  Yoona:- Seni, yani kocasını savundu.
  Büyük anne:- Evin bu şekilde düzenlenmesini de ben istedim. Ben ısrar ettim.
  Jun Hyuk:- Beni yalnız bırakın.
  Dong:- Ama...
  Jun Hyuk:- Odanıza çıkın dedim size!
  Büyük anne odadan çıktı. Çocuklar ise odalarına çıktılar.
  Yeon Ha:- Ne oldu hanımefendi? Ne dedi Bay Lee?
  Büyük anne:- Maalesef. Bu çocuk neden bu kadar taş kalpli?
  Seo Ki Yan:- Yağmur Bayan Melek'in üzerinden geçti resmen.
  Birden kapı açıldı. Yüzünde maskesi ile Lee Jun Hyuk çıktı. Dış kapıyı açtı ve dışarı çıktı hızlı adımlarla. Yağmurun altında ki Melek'in yanına gelip oturdu. Yüzünde ki maskeyi çıkardı.
  Jun Hyuk:- Tek istediğim, insanların beni böyle kabul etmeleri.
  Melek, yüzünü kaldırdı ve Jun Hyuk'a baktı.
  Jun Hyuk:- Sen, sadece sen bana, böyle bakabiliyorsun. Sadece sen, tiksinmeden, korkmadan, sorgulamadan bakıyorsun yüzüme.
  Melek:- Çünkü bu yüz, gördüğüm, belki de göreceğim en güzel yüz.
  Jun Hyuk, Melek'e bakıyordu. Yağmurun altında birlikte ıslandığı Melek'e.
  Jun Hyuk:- Kendimi iyi hissetmem için söylediğini biliyorum. Sana kötü davranmama rağmen, sen hâla bana iyi davranıyorsun.
  Melek başını yere eğdi:- Kalbimden geçenleri söylemem size kendinizi iyi hissettiriyorsa, bu güzel bir şey. Ne kendimi, ne de sizi iyi hissettirmek için söylemedim bunu bilin. Diğer insanların sizi sevmeleri önemli değil. Onlar bu süreçte sizi kaybederler ama siz kendinizi sevmediğiniz sürece çevrenizdekileri de kaybedebilirsiniz, kendinizi de.
  Jun Hyuk, başını öne eğdi.
  Jun Hyuk:- Melek!
  Melek, Jun Hyuk'a baktı.
  Jun Hyuk:- Senin bana bakmana öyle çok ihtiyacım var ki. Gözlerini çekme benden.
  Melek gülümsedi:- Söz veriyorum.
  Jun Hyuk:- Teşekkür ederim.
  İkisi de eve girdiler. Melek yürürken, üzerinden sular akıyordu resmen. Hemen odasına çıktı kimseye bakmadan. Jun Hyuk' da eliyle kapatarak yüzünü geçti kendi odasına.
  Bayan Nam Ji:- Şimdi, her şey yoluna mı girdi?
  Büyük anne:- Benim aptal torunum aklını kullanırsa, her şey yolunda olacak. Her defasında her şeyi mahvetmeyi başarıyor ama.
  Melek, önce sıcak bir duş aldı. Sonra üzerini değiştirdi. Yağmur yüzünden üşümüştü. Birden hapşurdu. Sonra saçlarını kurutup, taradıktan sonra çocukların odasına geldi.
  Melek:- Naber gençlik!
  Çocuklar:- Melek abla!
  Dong:- İyi misin?
  Melek:- Yağmur altında minik bir duş keyfi yaptıktan sonra, nasıl olunursa artık.
  Yoona:- Amcamdan nefret ediyorum.
  Geun:- Bende.
  Melek:- Böyle düşünmeyin lütfen. Neden size bu şekilde davrandığını konuşmuştuk değil mi?
  Çocukların odasına geliyordu Jun Hyuk. Onların konuşmaları ile olduğu yerde kaldı. Bekledi.
  Dong:- Yani sen, amcamı affettin mi? Hem de seni onca saat yağmurun altında bırakmasına rağmen.
  Melek:- Bay Lee haklı galiba. Artık biraz olsun büyümem gerekiyor.
  Yoona:- Hayır Melek abla. Amcam haklı filan değil. Sen o kadının karşısında amcamı savundun. O benim kocam dedin. Ama amcam sana sahip çıkmak yerine seni hep eziyor.
  Melek:- Sizinde benim gibi sürekli başına bir iş açan çalışanınız olsaydı, sizde onun gibi davranırdınız. Dedi gülerek.
  Dong:- Ama biz seni böyle seviyoruz.
  Geun:- Evet, amcam sevmezse sevmesin.
  Melek güldü:- Beni değişmek zorunda bırakmadığınız için, teşekkür ederim çocuklar. Eğer büyürsem, o zaman gerçek Melek olamazmışım gibi hissediyorum. Bay Lee nasıl yüzünden korkuyorsa, ben de büyümekten korkuyorum.
  Yoona:- Amcamın yüzünden filan korktuğu yok. O bizi sevmediği için öyle davranıyor.
  Melek:- Hayır, bu gerçek değil bitanem! O insanların tepkileri yüzünden çok fazla acı çekmiş gibi. Sizin tepkinizden de korkuyor. Sizi korkutmaktan.
  Lee Jun Hyuk duvara yaşlandı. Onları dinliyordu.
  Geun:- Ama onun yüzü bizim umurumuzda değil ki. Melek abla bizim senden başka kimsemiz yok. Annemiz bizimle ilgilenemeyecek kadar hasta. Babamızı zaten kaybettik. Teyzemiz, annemizin durumu yüzünden bizi görmek istemiyor. Amcamızında ondan farkı yok.
  Yoona:- Büyük anne ve diğerleri de olmasa bu evde sığıntıyız işte.
  Melek, hepsini kollarının içinde topladı ve sarıldı.
  Melek:- Sakın bir daha kimse yok diye düşünmeyin. Ben, kendi kalbimden geçenler kadar eminim ki amcanız sizi çok seviyor.
  Lee Jun Hyuk, geri döndü ve odasına gitti. Çalışma masasına oturdu.
  Jun Hyuk:- Neden iyi bir amca olamadım? Onları sevmiyor muyum? Kaza anneleri yüzünden oldu. Abimin ölümü o kadïn yüzünden. Yani çocuklardan da annelerinden de nefret ediyorum. O nedenle ilgilenmek istemiyorum o çocukları. Dokunmak, okşamak ya da sarılmak istemiyorum. Hayır. Hepsi yalan. O  çocuklar bana abimin emaneti ve ben onları çok seviyorum. Yıllar boyu kendimi bu bahane ile kandırırken, meğer onları ne çok kırmışım. Sırf onların yüzüme vereceği tepkiden korktuğum için, kendimi onlardan çektiğim için, sevgiden mahrum bırakmışım. Onlar ise sadece amcalarını istemişler. Sadece amcalarını.
  Akşam yemeği vaktiydi. Herkes masanın etrafındaydı. Melek ise mutfakta, hizmetlilerle yemeğe oturmak üzere idi fakat canı bir şey yemek istemiyordu.
  Bay Hwang:- Bay Lee'nin dönüşü şerefine en sevdiği yemeği yaptım.
  Bayan Nam Ji:- Melek, sen beğenmedin galiba. Tabağına dokunmamışsın.
  Min Sun:- Şu an Melek'in istediği en son şey, Bay Lee'nin sevdiği yemeği yemek.
  Melek güldü:- Oda olabilirdi ama canım bu gün pek bir şey istemiyor.
  Bay Hwang:- Sen pek iyi görünmüyorsun Melek.
  Bayan Nam Ji yanına gelip elini alnına koydu Melek'in.
  Bayan Nam Ji:- Melek, sen ateş gibi yanıyorsun.
  Melek:- Yoo iyiyim ben.
  Kızlarda koşup, Melek'in ateşine baktılar.
  Yeon Ha:- Evet senin ateşin var!
  Bayan Nam Ji:- Yemeğinden yeyip hemen yatağına. Dinlenmen lazım.
  Melek:- Gerçekten iyiyim. Hem daha çocukların ödevleri...
  Seo Ki Yan:- Evde onca kişi üç çocuğa bakamayacak mıyız? Lütfen siz dinlenin.
  Melek:- Sebastian'a bak o bile beni düşünüyor. İlk defa. Dedi gülerek.
  Seo Ki Yan:- Neden düşünmeyecek mişim? Hem şirinlik yapmayı bırakın ve yemeğinizi yeyip odanıza dinlenmeye çekilin lütfen.
  Bayan Nam Ji, zorla Melek'in ağzına bir kaç lokma tıkıştırdı ard arda.
  Bayan Nam Ji:- Şimdi odana çık ve yat. Biz çocuklar ile ilgileniriz.
  Melek:- Ama...
  Min Sun:- Haydi Melek aaa!
  Melek:- Pekâla. Dedi ve kalktı yemek masasından. Hafif sendelemişti. Her ne kadar diğerlerine belli etmemek için gülümsediyse de onlar hasta olduğunu anlamışlardı bile.
  Bayan Nam Ji:- Kızlar, yemeğinizi yeyip hemen Melek ile ilgilenin. Çocuklara büyük anne ve ben bakarız.
  Yeon Ha ve Min Sun:- Tamam.
  Diğerleri yemek masasında idiler. Melek yanlarından geçiyordu.
  Melek:- Afiyet olsun efendim. Dedi ve merdivenlerden çıkmaya başladı usul usul. Onda ki garipliği fark etmişti Jun Hyuk. Arkasından baktı.
  Büyük anne:- Melek neden bu kadar sessizdi acaba?
  Jun Hyuk:- Biraz kafa dinlemenin kime zararı var büyük anne?
  Melek odasına çıktı. Üzerini değiştermeden yatağa attı kendisini çünkü merdivenleri çıkmak bile öyesine yormuştu ki kendisini. Yatar yatmazda uyuya kalmıştı.
  Jun Hyuk, büyük anne ile bahçede yürüyüş yapıyorlardı.
  Jun Hyuk:- Bahçe çok güzel olmuş. Ev, tıpkı küçüklüğümde ki gibi. Üzülsem mi? Huzur mu dolsa içim bilemedim.
  Büyük anne:- Melek, çok uğraştı evi bu hâle getirmek için.
  Jun Hyuk:- Ona ne şüphe. Kendi iç dünyasına benzetmiş.
  Büyük anne:- Ben istedim evi böyle yapsın diye. Annen ve baban hayatta iken de böyledi bu ev. Neşe doluydu.
  Jun Hyuk:- Melek'de annemi görüyorum sanki büyük anne. Bahce ile ilgilenişi, rengarenk bir karakteri olması.
  Büyük anne güldü:- Özellikle de başını sürekli belaya sokması.
  Jun Hyuk güldü:- Annem de babamı hep zor durumlara sokardı. Ama hiç bir zaman onu sevmekten vazgeçmedi. Belki de Melek'i sürekli cezalandırmamın nedeni, bana sürekli annemin olmadığını kanıtladığı içindir.
  Büyük anne:- Belki de seni sürekli yüzünde ki iz ile yüzleşmeye teşvik ettiği sen de o bıçak izi ile karşı karşıya gelmekten korktuğun içindir.
  Jun Hyuk:- Henüz kendimi buna hazır hissetmiyorum. Bu kadar güçlü değilim sanki.
  Büyük anne:- En azından çocuklar için. Sana neler söylediklerini hatırlıyorsun değil mi?
  Jun Hyuk:- Korkuyorum. Onlarında benden korkmalarından korkuyorum.
  Melek ise yatağından su almak için kalkmak üzereydi. Usulca doğruldu ve ayaklarını yere koydu. Yanı başında ki sürahi de su kalmamıştı. Usulca kalktı ama mecali yoktu adım atmaya. Diğerlerinden istemeye de utanmıştı. Onca işlerinin arasında bir de kendisine su mu taşıyacaklardı? Düşünceli kız bu hasta hâli ile mutfağa inmeye karar verdi. Elinde su bardağı ile bir iki adım attı fakat o an sanki yer ayağının altından kayıyordu. Bir yere tutunmak istedi fakat elini nereye atsa boşluk geliyordu. O anda başı döndü ve kendisini kaybedip yere yığıldı. Elinde ki bardak fırlayıp gitmişti.
  Hizmetli kızlar ise ellerinde tepsi, Melek'e yeşil çay götürüyorlardı.
  Min Sun:- Uyanmadıysa baş ucuna bırakıp çıkalım. Boş yere uyandırmayalım.
  Yeon Ha:- Ama sıcak sıcak içmesi gerekiyor bunu.
  Min Sun:- Zaten ateşli kız. Ayy Yeon Ha, su da çıkarsaydık odasına keşke.
  Yeon Ha:- Doğru dedin. Neyse bunu sen  içirirken ben de, su getiririm.
  Kızlar, odaya çıktılar. Kapıyı açtılar. Açar açmaz da yerde yatan Melek'i gördüler.
  Min Sun:- Melek! Melek ne oldu sana?
  Yeon Ha, elinde ki tepsiyi yerine bıraktı hemen ve Melek'in yanına çöküp, yüzünü kendisine çevirdi.
  Yeon Ha:- Melek, aç gözlerini! Min Sun, koş Büyük anneye, Bay Lee'ye filan haber ver.
  Min Sun:- Tamam, tamam!
  Min Sun telaşla indi merdivenleri. Büyük anne ve Jun Hyuk eve girmek üzerelerdi.
  Min Sun:- Hanım efendi! Bay Lee Melek, Melek! Dedi soluk soluğa.
  Jun Hyuk:- Melek' e ne oldu?
  Min Sun:- Odasında, yerde baygın yatıyor.
  Büyük anne:- Ne?
  Jun Hyuk, üçer beşer, koşar adımlarla çıktı merdivenleri. Melek'in odasına geldi. Sesleri duyan diğer ev ahalisi de koştular odaya.
  Jun Hyuk, yerde yatan Melek'i gördü.
  Jun Hyuk:- Aman Allahım Melek! Dedi ve hemen başına koştu. Vücudunu kaldırıp, kucağına doğru çekti onu.
  Yeon Ha:- Ateşi var Bay Lee.
  Jun Hyuk:- Seo Ki Yan, hemen Woo Jin'i ara ve durumu bildir. Ben Bayan Melek'i duşa sokuyorum.
  Seo Ki Yan:- Hemen efendim. Dedi ve Woo Jin'i aramaya gitti.
  Min Sun:- Woo Jin mi?
  Yeon Ha:- Aile doktoru o biliyorsun.
  Min Sun:- Biliyorum da...
  Lee Jun Hyuk, Melek'i kucakladığı gibi banyoya soktu. Duş çeşmesini açıp kucağında ki Melek ile birlikte suyun altına girdi.
  Jun Hyuk:- Haydi Melek. Lütfen bu su sana iyi gelsin lütfen. Hepsi benim yüzümden, kahretsin. Aptal herifin tekiyim ben. Sana bir şey olursa, kendimi asla affetmem. Aç gözlerini haydi! Dedi ve Melek'i bağrına bastı. Su ise ikisinin de tepesinden akıyordu.
  Banyodan çıkarmıştı Jun Hyuk Melek'i. Yatağıma yatırdı.
  Jun Hyuk:-  Siz, üzerini değiştirin. Dedi ve ıslak olan üzerini değiştirmek üzere odasına gitti.
  Büyük anne:- Haydi kızlar.
  Erkekler odadan çıktılar. Melek'in üzerini değiştirdiler ve yatağına yatırdılar tekrar.
  Min Sun:- Bay Lee'den beklenmedik hareketler.
  Büyük anne:- Yapmak zorunda. Çünkü Melek'in şu an ki halinin tek suçlusu o.
  Bayan Nam Ji:- Sanki pek suçluluk duygusundan yapmış gibi değildi.
  Woo Jin eve gelmişti. Lee Jun Hyuk onu kapıda karşıladı.
  Woo Jin:- Jun Hyuk, Bayan Melek iyi mi?
  Jun Hyuk:- Bilmiyorum ama çok ateşi var. Odada, yerde baygın bulmuşlar. Sebebi de benim.
  Woo Jin:- Ne yaptın?
  Jun Hyuk:- Yağmurun altında kalma cezası verdim. Dedi yaptığı şeyden utanç duyarak.
  Woo Jin:- Ne? Jun Hyuk, ne yaptın sen? Dua edelimde kızcağız zatürre filan olmasın.
  Jun Hyuk:- Ne yani, olabilir mi?
  Woo Jin:- Seo Ki Yan'ın anlattığı gibiyse, olabilir. Belirtiler onu gösteriyor çünkü.
  Lee Jun Hyuk ve Woo Jin, odaya çıktılar. Kapıya vurup içeri girdiler.
  Min Sun:- Hihh! Dedi ve diğer tarafa döndü yüzünü gizlemek için.
  Yeon Ha:- Geldi seninki.
  Woo Jin:- Öncelikle ateşini bi kontrol edelim. Dedi ve termometre ile ateşini ölçtü.  Banyoya mı soktunuz?
  Jun Hyuk:- Evet.
  Woo Jin:- İsabet olmuş. Şimdi herkes odadan çıksın lütfen. Bir hizmetli benimle kalsın.
  Min Sun herkesten önce çıkıyordu ki büyük annenin kendisine seslenmesi ile durdu burada.
  Büyük anne:- Min Sun, sen burada doktor oğlumla kal. Yeon Ha ve Bayan Nam Ji bizde Melek için şifalı çaylarımdan yapalım.
  Min Sun:- Ben size yardım etseydim keşke.
  Jun Hyuk:- Büyük annemi duydunuz.
  Min Sun ve Yeon Ha birbirine baktılar. Diğerleri çıkarken, Min Sun gitmeyin dercesine bakıyordu onlara.
  Herkes dışarı çıkmıştı. Odada hasta yatan Melek, Woo Jin ve Min Sun kalmışlardı.
  Woo Jin, çantasından stetoskop çıkardı.
  Woo Jin:- Bayan Melek'i doğrultup, sırtını açar mısınız lütfen.
  Min Sun:- Ben mi? Dedi telaşla.
  Woo Jin:- Evet siz.
  Min Sun başı diğer tarafta yanaştı yatağa doğru.
  Min Sun:- Lütfen görme yüzümü lütfen! Diye geçirdi içinden. Yavaşça yatağın yanına gelip, oturdu ve Melek'i doğrultup, sırtını sıyırdı. Woo Jin, Melek'in arkasına, Min Sun'un tam karşısına geçip oturdu. Min Sun ise o an telaşlanıp, başını Melek'in omuzuna gömdü.
  Melek'in sırtını dinleyen Woo Jin, Min Sun'un bi garip haline bakıyordu.
  Woo Jin:- Siz iyi misiniz?
  Min Sun:- Şeyy şeyy Bayan Melek için çok üzgünüm de. Ah ahhh!
  Woo Jin:- Çok seviyor olmalısınız.
  Min Sun:- Evet çok seviyoruz kendisini. Hastalığına da bir o kadar üzüldük.
  Woo Jin:- Tamamdır yatırabilirsiniz.
  Woo Jin oturduğu yerden kalkıp diğer tarafa geçti. Min Sun ise derin bir nefes alarak oh çekti. Melek'i yatırdı.
  Woo Jin:- Kolunu sıyırırmısınız.
  Min Sun:- Kimin? Diye sordu yüzünü saklamaya devam ederek.
  Woo Jin:- Benim değil herhalde. Bayan Melek'in.
  Min Sun:- Ah evet. Dedi ve tekrar Melek'in yanına geçip, kolunu sıyırdı. Woo Jin ona doğru yaklaştı. Min Sun ise başını diğer tarafta tutmaya devam ediyordu yakalanmamak için.
  Woo Jin:- İğneden korkuyorsunuz galiba.
  Min Sun:- Yoo!
  Woo Jin:- O zaman neden başınızı kopacakmışçasına diğer tarafa çeviriyorsunuz?
  Min Sun:- Ben şeyy, E evet korkuyorum iğneden. Bakmadan daha iyi. Bayılırım filan şimdi benimle uğraşmayın birde.
  Woo Jin, Melek'in iğnesini yaptı. Min Sun, Melek'in kolunu tekrar çevirip kalktı yerinden.
  Woo Jin:- Şimdi biraz dinlensin. Dedi ve Min Sun'a döndü. Min Sun ise sehpanın üzerinde ki tepsiyi yüzüne kapatıverdi.
  Woo Jin:- Ne yapıyorsunuz siz?
  Min Sun:- Hiiç, tepsiyi götürüyorum!
  Woo Jin:- Sesiniz hiç yabancı gelmiyor bana. Bir yerden çıkaracağım.
  Min Sun:- Yok canım siz beni nereden tanıyacaksınız?
  Woo Jin:- Yüzünü hiç görmedim ki ama sesiniz... Dedi ve Min Sun'un yanına gelip tepsiden tuttu ve indirmeye başladı.
  Min Sun yakalanmaktan öyle çok korkuyordu ki. Eli ayağına dolaşmıştı. Yüzü ise göründü, görünecekti.
  O anda kapı çaldı.
  Jun Hyuk:- İçeri gelebilir miyim?
  Woo Jin geri çekildi:- Gel Jun Hyuk.
  Jun Hyuk içeri geldi. O gelir gelmez de Min Sun dışarı fırladı. Hemen aşağıya koştu.
  Yeon Ha:- Min Sun, ne oldu? Gördümü seni? Gördüyse tanıdı mı?
  Min Sun:- Yok tanımadı. Daha doğrusu görmedi ama görmek üzereydi. Sesin çok tanıdık diye yüzüme bakmak istedi neyse ki o an da Bay Lee içeri girdi.
  Yeon Ha:- Sesin tanıdık gelmiş ha! Şu işe bak sen.
  Min Sun:- Sakla beni Yeon Ha. Görmesin beni.
  O an Bay Seo Ki Yan geldi yanlarına.
  Seo Ki Yan:- Kızlar, ne konuşuyorsunuz burada? Min Sun, şu suyu Bayan Melek'in odasına götür lütfen.
  Yeon Ha hemen sarıldı Seo Ki Yan'ın elinde ki sürahiye.
  Yeon Ha:- Ben götürürüm. Min Sun yorulmuş dinlensin. Dedi kaş göz işareti ile. Min Sun ise mesajı almış, mutfağa koşmuştu hemen.
  Lee Jun Hyuk ve Woo Jin ise odada konuşuyorlardı.
  Jun Hyuk:- Melek iyi mi?
  Woo Jin:- İğne yaptım. Yatak istirahati ile kendine gelecektir. Ayrıca ilaç da yazıyorum. Dedi ve sehpanın üzerinde, elinde ki reçeteye bir şeyler yazdı.
  Jun Hyuk:- Hemen aldırıyorum.
  Woo Jin:- Sana da biraz akıl yazmak istiyorum ama alınan bir şey değil.
  Jun Hyuk:- Yaptığım şeyin aptalca olduğunu biliyorum.
  Woo Jin:- İyi en azından aklını tamamen kaybetmemişsin, kullanabileceğin kadar varmış. Kızcağız sana ne yaptı da onu böyle cezalandırdın?
  Jun Hyuk:- Her şey bir anda üst üste geldi. Dedi ve odadan çıktılar. Konuşarak merdivenlerden iniyorlardı.
  Woo Jin:- O ne demek?
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan, estetik ameliyatı olmamı istiyor. Yüzüm için.
  Woo Jin:- Ne? Sen bu kızın seni gerçekten sevdiğine emin misin?
  Jun Hyuk:- Artık değilim. Bu yetmezmiş gibi, birde Bayan Melek'in erkek arkadaşı varmış.
  Woo Jin:- E ne var bunda? Dur bir dakika. Sen buna neden kızdın ki? Jun Hyuk şimdi aynı soruyu farklı bir şekilde soracağım sana. Sen, Sun Mi Yan'ı sevdiğine emin misin?
  Jun Hyuk:- Elbette. Bunca zaman onun beni sevmesini bekledim durdum ben. Sonunda oldu da.
  Woo Jin:- Sen, onun seni sevmesini beklerken, kalbin de Melek'i sevmiş olmasın? Dedi fısıldayarak.
  Jun Hyuk:- Yok hayır. Biliyorum ben Sun Mi Yan'ı seviyorum.
  Woo Jin:- O yüzden mi Melek'i erkek arkadaşı var diye cezalandırıyorsun?
  Jun Hyuk:- Tek sebebi o değil ki, evi ne hâle çevirmiş. Komşu ile kavga etmiş. Gerçi, sebebini sonradan öğrendim.
  Woo Jin:- Galiba seni bizden çok Bayan Melek anlıyor ve bu yüzden katlanıyor sana. Yoksa neden onca cezaya rağmen hâla seninle yaşasın ki?
  Lee Jun Hyuk:- Yanlışlıkla yapılan bir evlilikle karım olduğu ve boşanamadığımız için olabilir mi?
  Woo Jin:- Kore'de dünya kadar erkek varken şansına senin gibi aksi biri düştü. Talihsizlik.
  Jun Hyuk:- Arkadaşıma bak yaa.
  Woo Jin:- Neyse bırakalım seni de şu balo vermiştiniz ya orada bir kızla tanıştım. Acaba onu tekrar nasıl görebilirim?
  Yeon Ha yanlarından geçiyordu. Konuşmalarını duyup, adımlarını ağırlaştırdı.
  Jun Hyuk:- Hangi kız?
  Woo Jin:- Çok tatlı, çok güzel bir kızdı. İsmi Min Sun idi. Davetlilerin arasında tanıştık onunla.
  Jun Hyuk:- Telefon numarasını filan almadın mı?
  Woo Jin:- Unutmuşum. Lütfen davetli listesine bir bakıp bul o kızı bana.
  Jun Hyuk:- O gün davetli listesini Sun Mi Yan ve büyük annem hazırlamışlardı. Sun Mi Yan ile de bu gün aramız açıldı.
  Woo Jin:- Ne yani o kızı tekrar göremeyecek miyim?
  Jun Hyuk:- Galiba hayır.
  Woo Jin:- Büyük anne, ondan yardım istemeliyim.
  Yeon Ha, şaşkınlıkla ama gülümseyerek dinliyordu onları. Bu haberi hemen Min Sun'a yetiştirmeliydi. Hemen mutfağa koştu ve tabakları yerleştiren Min Sun'u yakaladı.
  Yeon Ha:- Min Suuuun!
  Min Sun:- Ne oldu?
  Bayan Nam Ji:- Yoksa Melek?
  Yeon Ha:- Korkmayın Melek iyi. Neler duydum neler?
  Seo Ki Yan:- Yine ne kaynatıyorsunuz?
  Yeon Ha:- Bay Woo Jin, Bay Lee'ye seni soruyordu. Baloda ki o kızı bulmam gerek filan diyordu. Senden çok etkilenmiş.
  Min Sun:- Ne? Ben, ne yapacağım şimdi?
  Yeon Ha:- Tekrar karşısına çıkacaksın tabii.
  Min Sun:- Olmaz.
  Yeon Ha:- Neden olmasın o da senden hoşlanmış diyorum.
  Min Sun:- Ama o koskoca doktor. Ben ise...
  Yeon Ha:- Başlama şimdi yine. Melek uyansın, bu konuyu değerlendireceğiz.
  Min Sun:- Yok, olmaz. Vaz geçtim hem ben ondan. Olmayacak şeylere ümit bağlamamam gerektiğini bu gün bir kez daha öğrendim. Dedi ve önüne döndü sessizce. Diğerleri birbirine baktılar.
  Bu akşam bekleyiş ile geçiyordu. Önce çocuklar geldiler Melek'in başına beklemeye. Sonra büyük anne ama onlar diğerleri kadar dayanıklı değillerdi. Lee Jun Hyuk tarafından yatmaya gönderildiler odalarına. Kendisi gelip oturdu Melek'in baş ucunda ki sandalyesine. Arada bir ateşini ölçüp düşüp düşmediğine bakıyordu. Elinin alnına ve yanaklarına koyuyordu. Terlediğini gördüğünde Bayan Nam Ji ve kızlara seslenip, Melek'in üzerini değiştirmelerini istiyordu.
  Bir ara oturduğu koltuğun üzerinde uyuya kalmıştı. Melek'in yüzünden ise terler süzülüyordu. Ateşi nedeniyle kabuslar görmeye başlamıştı. Bu kabuslar nedeniyle de sayıklıyordu.
  Melek:- Hayır, hayır evlenmek istemiyorum. Onu istemiyorum.
  Melek'in sayıklamasına Jun Hyuk uyanmıştı.
  Jun Hyuk:- Melek!
  Melek:- Onunla evlenmek istemiyorum. Sevmiyorum onu lütfen, lütfen bırakın peşimi artık. Sevmediğim biri ile evlenmek istemiyorum. Hayııır! Dedi ve doğruldu yatakta ve oturağına geldi kan ter içinde.
  Jun Hyuk:- Melek, tamam, tamam sakin ol. Sadece bir kabustu. Dedi ve yüzünde ki teri sildi Melek'in.
  Melek, Jun Hyuk'a baktı.
  Melek:- Beni bırakma Jun Hyuk. Onunla evlenmek istemiyorum.
  Jun Hyuk:- Seni bırakmayacağım. Başkası ile evlenmene de izin vermeyeceğim. Dedi Melek'e bakıp gülümseyerek.
  Sonra da yatırdı onu tekrar. Elini tuttu. Melek hemen uykuya dalmıştı.
  Jun Hyuk:- Evlenmek istemiyorum dediği kişi ben miydim? Kabuslarına kadar giriyorum artık ama bana beni bırakma dedi. İsmimle hitap ederek hem de. Dedi ve eline baktı. O zaman başka biri mi?
  Gece oldukça yorucu geçmişti. Geçmişti ama Melek'in ateşi de düşmüştü. Odasına dolan güneş ışıkları ile açtı gözlerini. Elini kıpırdatmak istedi ama sımsıcak bir şey hissetti avuçlarında. Lee Jun Hyuk'un eli. Melek, baş ucunda oturan Jun Hyuk'u gördü o an. Maskesi yüzünden inmişti. Yüzü tamamen açıktı. Gülümseyerek baktı ona.
  Melek:- Bay Lee! Diye seslendi.
  Lee Jun Hyuk hemen araladı gözünü.
  Jun Hyuk:- Melek, uyanmışsın. Kendini nasıl hissediyorsun?
  Melek:- Biraz yorgun gibiyim. Gece yanımda mı beklediniz? Dedi elini göstererek.
  Jun Hyuk, eline baktı o an. Hemen çekti ve ayağa kalktı.
  Jun Hyuk:- Şeyy, sen ateşinden dolayı kabus görüp, korkmuştun. Ben de elini tuttum. Öyle uyuya kalmışım.
  Melek:- Anlıyorum. Zaten başınıza silah dayasalar, tutmazsınız elimi. Dedi gülerek. Sonunda da bir iki hapşırık eklendi bu gülücüğün.
  Jun Hyuk:- Hasta hasta bir de espri yapmaya çalışıyorsun. İnsanları mutlu etmeye çalışmayı bırakmalısın artık.
  Melek:- Çocuklar, çocuklar okula geç kalacaklar. Saat kaç oldu? Dedi ve yataktan kalkmaya çalışıyordu ki, Jun Hyuk, onu durdurdu.
  Jun Hyuk:- Kalkmak yok. Doktor dinlenmeni tavsiye etti.
  Melek:- Ama çocuklar, kahvaltı yaptılar mı, sonra saçları, dişlerini fırçalayacaklar, ödevleri de vardı.
  Jun Hyuk:- Evde onca kişi var onlarla ilgilenecek. Sana izin verdim bol bol dinlen.
  Melek:- Teşekkür ederim.
  Jun Hyuk:- Uyandığını haber vereyim de kahvaltını getirsinler. Sonra da ilaçlarını iç.
  Melek:- Ben inerim aşağıya. Zahmet etmesinler.
  Jun Hyuk:- Ne dedim ben acaba? Söz dinle biraz. Hem yataktan çıkmada bir günlük olsa da biz de kafamızı dinleyelim.
  Melek gülümsedi. Jun Hyuk, ayna da kendisini gördü o an. Maskesinin olmadığını. Önce Melek'e baktı, sonra da maskesini yüzüne çekip, çıktı odadan.
  Melek'in yatağın içinden çıkmasına izin verilmiyordu bu gün ama Melek sıkıntıdan havale geçirmek üzereydi.
  Melek:- Yat yat nereye kadar? İnsan yata yata hasta olur bir kere. Dedi ve yataktan kalktı. Bir iki sendeledi hastalığı nedeniyle ama dikildi ayağa. Evde herkes kendi işinin başındaydı.
   Melek:- Kimse yok ortalıkta. Bir hava alır, geri giderim odama.
   Melek sessiz sessiz merdivenleri iniyordu ki birden arkasından sert bir ses duyuldu. Kendisini merdivenlere çicilenmişcesine sabitleyen bir ses.
  Jun Hyuk:- Hey sen! Nereye gidiyorsun?
  Melek, arkasına dönemedi bile.
  Melek:- Bbbb ben...
  Jun Hyuk:- Bana bak!
  Melek arkasına döndü usulca.
  Jun Hyuk:- Senin odanda olman gerekmiyor mu? Ne dedim ben sana?
  Melek:-  Bay Lee, yatmaktan çok sıkıldım. Biraz bahçeye çıkmak istemiştim.
  Jun Hyuk:- Neden sana bir şey yap denildiğinde tam tersini yapıyorsun?
  Melek:- Sadece biraz hava almak istemiştim.
  Jun Hyuk:- Uff yürü haydi.
  Melek:- Odama mı?
  Jun Hyuk:- Bahçeye çıkmak istemiyor muydun?
  Melek önde, Jun Hyuk arkada bahçeye doğru ilerlediler.
  Melek:- Gardiyan eşliğinde bahçede gezmek de çok güzel oluyor! Dedi Jun Hyuk'a laf vurarak.
  Jun Hyuk:- Sen bana laf mı vuruyorsun? Biraz doğru durmayı denemezsen, sana da ayrı bir dadı tutmak zorunda kalacağım.
  Melek:- Biraz hava alıp içeri gireceğim sadece. Azılı suçlu muamelesi yapmanıza gerek yok.
  Jun Hyuk:- Senden bahsediyoruz. Her an ne yapacağı belli olmayan on yaşında gibi davranan genç bir kızdan.
  Melek:- Ne abarttınız.
  Jun Hyuk:- Haydi yürü, seninle konuşacaklarım var. Yoksa peşinde ne işim var?
  Melek:- Benimle ne konuşacaksınız ki?
  Melek ve Jun Hyuk, bahçeye çıktılar. Çardağa gelip oturdular karşılıklı.
  Melek:- Sizi dinliyorum.
  Jun Hyuk:- Ben, seninle şu erkek arkadaş meselesinin ne olduğunu konuşmak istiyorum.
  Melek:- Erkek arkadaş mı? Benim mi?
  Jun Hyuk:- Kendine bir erkek arkadaşı edinmişsin.
  Melek:- Tam olarak edindim diyemem.
  Jun Hyuk:- Anlamadım. Var mı? Yok mu?
  Melek:- Evli biri olduğum için buluşmaya gittiğim gün olmayacağını söyledim.
  Jun Hyuk:- İyi de neden?
  Melek:- Dedim ya, evliyim. İnsanlar, yakın zamanda evli olduğumuzu öğreneceklerdir. Sizi insanlara mahçup etmek istemem. Hem o çocuğa da boş yere ümit veremem. Beş sene boyunca beni mi bekleyecek?
  Jun Hyuk:- Beni düşündüğün için sağol. Aynı şeyi keşke ben de sana yapabilseydim. Uzun süre beklediğim kız beni sevdiğini söyledi diye seni bile görmezden gelip...
  Melek:- Hayır, siz doğru olanı yaptınız. Beklediğiniz şey uzun zaman sonra gerçekleştiyse elbette onu geri çevirmeyecektiniz. Hem ben sizin gibi tanınmış biri değilim ki. Aynı şekilde davranmanıza gerek yok. Kalbinizden nasıl geliyorsa öyle davranın.
  Jun Hyuk:- Kalbim senin mutluluğuna engel olduğumu söylüyor bana. Bence ne yap biliyor musun? İyileşince ara o genci ve onunla tekrar buluş. Hislerinizi gözden geçirip, her şeyi anlat. Durumumuzu. Eğer seni bekleyeceğini söylerse, devam edin ilişkinize.
  Melek:- Sizce olur mu böyle bir şey?
  Jun Hyuk:- Yalnız ona nasıl biri olduğunu anlat ki senin fırlama hallerini gördükten sonra, vaz geçmesin senden.
  Melek:- Arada lafımı sokarım diyorsunuz yani.
  Jun Hyuk:- Sen dediğimi yap ve yarın ara o çocuğu.
  Melek:- Telefon numarası yok ki.
  Jun Hyuk:- İsmi ne? Ben buldururum senin için.
  Melek:- İsmi, Sang Kim.
  Jun Hyuk:- İsmi tamam da ne iş yapıyor? Dedi ve o an durdu. İsim oldukça tanıdık gelmişti. Çok tanıdık. Yüzü değişti o an. Kaşları çatıldı. Olabilir miydi? Bu düşmanı olan Sang Kim' miydi yoksa sadece isim benzerliği mi?
  Lee Jun Hyuk, Melek'e baktı. Düşüncelere dalmıştı.
  Jun Hyuk:- Demek atağa geçtin Sang Kim. Demek, bana ulaşmak için, Melek'i kullanacaksın. Onu harcamana izin vermeyeceğim. Asla!

  Merhaba değerli okuyucularım.
Sizlere bir konuda danışmak istiyorum. Bu hikayemin adında bir değişikliğe gitmeyi düşünüyorum ve isim konusunda da bir fikrim var. Eğer sizlerde beğendiyseniz kitabın adını KORE'DE BİR MELEK adıyla değiştirmek istiyorum. Hayır bu isim iyi derseniz kabulümdür. Ya da Hikayeye uygun isim önerileriniz var ise kesinlikle bilmek isterim. Fikir ve yorumlarınız benim için çok değerli. Sizleri çok seviyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere...
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin