19. Bölüm-Özledim

54 7 9
                                    

  Sevgiliden, sırf sevgili mutlu olsun diye ayrılmak. Aptalca mı yoksa cesurca mı? Yada ikisi de değil. Bunun adı, fedakarlık olabilir mi? Fedakarlıktı bu evet. Acı çekmeyi kabul edip, sırf o mutlu olsun diye uzak kalmak. Unutamamak.
  Bazen, gözden ırak olan, gönülden ırak olamıyordu işte. Melek, Jun Hyuk gittiğinden beri, pekte mutlu sayılmazdı. Özlüyordu. Hatta çok özlüyordu. Evdekileri, arkadaşlarını ve en çokta Jun Hyuk'u. Evet. O buz dağı kılıklı adamı özlüyordu. Garip bir durumdu bu ama gerçek idi. Ah aşk, sen nelere kadirsin!
  Melek, Şeker Ağacı'nın, daha doğrusu Türkiye'de ki Şeker Ağacı'nın dibinde oturuyordu.
  Melek:- Kendimi garip hissediyorum. Hasta değilim, yorgun değilim, üzgünde değilim ama içimden bir şey yapmakta gelmiyor. Kalbimin özlemle dolu olduğunu hissediyorum. Bir hafta geçti onu görmeyeli.    Nasıl da alışmışım. Keşke sadece alışkanlık olsa hissettiklerim. Yaa Jun Hyuk ne yapıyordur acaba şimdi? Sefere çıkacağım demişti. Gitti mi ki? Gitmiştir tabii oturup beni bekleyecek hâli yokya. Sun Mi Yan ile arası iyi midir acaba? Ne gerizekalı kızım ben ya! Adamın sevgilisi var ve ben onu düşünüyorum. Sil artık aklından onu sil!
  İshak yanına geldi Melek'in.
  İshak:- Yine kendi kendine ne konuşuyorsun? Pardon Şeker Ağacı ile.
  Melek:- Hiiç!
  İshak:- Sen neden Kore'ye gitmedin kocan ile?
  Melek:- Gelmişken kalayım dedim. Beş sene kadar. Diye mırıldandı son cümlede.
  İshak:- Doğru düzgün yemiyorsun, konuşmuyorsun, sürekli bu ağacın altında oturuyorsun. Kötü bir durum yoktur inşallah.
  Melek:- Jun Hyuk sefere çıktı da aklım onda kaldı.
  İshak:- Subay eşi isen böyle durumlara alışkın olman gerekiyor. Bu adam sürekli sefere çıkacak çünkü.
  Melek:- Ne bileyim işte aklıma takıldı.
  İshak:- Arasana!
  Melek:- Yok canım ne gerek var şimdi?
  İshak:- Ara hadi!
  Melek:- Gerek yok abi.
  İshak telefonunu çıkardı ve Jun Hyuk'u aradı.
  Melek:- Abi ne yaptın?
  İshak:- Enişte beyi aradım.
  Jun Hyuk ise geminin güvertesinde dolaşıyordu. Yalnız sayılmazdı aklında Melek ile.
  Jun Hyuk:- Şimdi ne yapıyor acaba? Benimle birlikte gelsen ne olurdu sanki? İnsan kocası ile gelir, biz evliyiz. Ben bu kızı kafamdan atmayı başaramayacak mıyım ya?
  O anda telefonu çaldı.
  Jun Hyuk:- Bu İshak. Acaba Melek'e mi bir şey oldu? Dedi ve telaşla açtı telefonu.
  İshak ve Melek ise hâla telefonu çekiştiriyorlardı.
  İshak:- Bırak telefonu.
  Melek:- Sana arama dedim değil mi?
  İshak:- Aradım bile.
  Melek:- Ne? Ya abi ya! Neden böyle şeyler yapıyorsun?
  İshak:- Eniştem değil mi ararım.
  Melek:- Senin enişten ise benimde kocam. Neden izin almıyorsun?
  Jun Hyuk onları görebiliyordu çünkü arama görüntülü idi. Birden ikisinin hâline gülmeye başladı.
  Melek:- Hiihh! Açmış bile.
  Jun Hyuk:- Ben de bunlar kavgayı bitirip benimle ne zaman konuşacaklar diyordum.
  Melek:- Jun Hyuk! Yani Bay, aman her ne ise işte.
  İshak:- Merhaba!
  Jun Hyuk:- Merhaba. Kavga mı ediyordunuz?
  İshak:- Sayılır. Senin karın, sen gittikten sonra bir tuhaf oldu.
  Melek:- Abi! Dedi uyarırcasına.
  Jun Hyuk:- Nasıl yani?
  İshak:- Ne yemek yiyor, ne konuşuyor, ne de gülüyor. Kocanı özledin değil mi?
  Melek:- Yok öyle bir şey. Gayet mutluyum ben burada. Kimseyi özlediğim filanda yok.
  İshak:- Ondan mı beş karış suratla oturuyorsun bir haftadır?
  Melek:- Ya abi, ne boş boğaz adamsın ya!
  İshak:- Sen mutlu ol diye aradım ama sana da yaranılmıyor.
  Melek:- Aramak istesem ben kendim arardım zaten.
  Jun Hyuk bozulmuştu:- Doğruya, unutmak istediğin yüze niye bakmak için arayasın ki.
  Melek:- Hayır, yanlış anladınız, anladın.
  İshak:- Kocan uzakta senin güzel şeyler söyler insan. Biz erkeklerin odun diye adı çıkmış. Kadından da odun oluyormuş.
  Melek:- Ay abi yeter Allah aşkına. Ara mı yapıyorsun, bozuyor musun anlamadım.
  Jun Hyuk:- Daha fazla rahatsız olma, kapat istersen.
  Melek, birden karşısına baktı. İshak'da. İkisi de donmuşlardı.
  Melek:- Murat!
  Jun Hyuk'da telefonun diğer ucunda duydu bu ismi.
  Jun Hyuk:- O çocuk hâla senin peşinde mi? Dedi celallenerek.
  İshak:- Seni unutamadı mı bu daha? Dedi kısık sesle ama Jun Hyuk duymuştu.
  Melek:- Neden geldi ki şimdi?
  Jun Hyuk:- Melek, ya sen Kore'ye geliyorsun yada ben seni almaya geliyorum.
  Melek:- Benim telefonu kapatmam gerek.
  Jun Hyuk:- Melek, sana diyorum.
  Melek:- Ben, birazdan arayacağım sizi. Dedi ve telefonu kapattı.
  Jun Hyuk, güvertede deliye dönmüştü. Telefonunu fırlatacaktı ki durdu.
  Jun Hyuk:- Kore'ye dönecektin işte! Döncektin. Şimdi o çocuk aklını çelmeye filan kalkarsa ben yokken? Aıhh!
  Melek ve İshak, Murat'ın peşinden içeri koştular.
  Ali Bey:- Hoş geldin oğlum.
  Murat:- Ali amca, bazı belgeler var imzalaman gereken. Dedi ve elinde ki evrak dosyasından, birkaç belgeyi çıkarıp, Ali Bey'e uzattı.
  Ali Bey:- Gel bakalım. Dedi ve oturup, orata sehpanın üzerine koyduğu belgeleri incelemeye başladı. Murat'ın ise bir gözü Melek'de idi.
  İshak:- Bunun için mi gelmiş?
  Melek:- Bilemedim sanki başka bir şey var.
  Murat ve Ali Bey, kısa bir süre konuştuktan sonra Murat ayrılmak üzere ayaklandı.
  Ali Bey:- Şirkette görüşürüz oğlum.
  Murat:- Görüşmek üzere amca.
  Ali Bey, odasına doğru ilerlerken, Murat, Melek'in yanına geldi.
  Murat:- Biraz konuşabilir miyiz?
  Melek, İshak'a baktı. Çok içine sinmese de bu durum, gitmesi için başını salladı.
  Melek, Murat ile bahçeye çıktı. İshak'da gizli gizli peşinden gidip, onları izlemeye başladı. Ne olur ne olmaz, bu çocuğa güvenemezdi.
  Melek:- Benimle konuşmak istediğin konu neydi?
  Murat:- Hislerim. Konu yani.
  Melek, tedirgin olmuştu.
  Murat:- Bu güne kadar, hep büyük annemin isteği üzerine seninle evlenmek istediğimi düşünmüş olabilirsin ama bu evlilik isteği benim kalbimden gelen bir şey. Melek, ben seni seviyorum!
  Melek, kalkacak gibi oldu.
  Murat:- Dur lütfen gitme.
  İshak:- Bak sen şu Murat'a! Derdin belli  oldu.
  Melek:- Ben, seninle evlenmek istemiyorum çünkü sana karşı hiç bir şey hissetmiyorum.
  Murat:- Ama biz, bir zamanlar, nişanlı idik.
  Melek:- O nişan, senin beni aldatman ile bozuldu.
  Murat:- Ben, çok pişmanım.
  Melek:- Açık söylemem gerekirse, ben beni aldattın diye öyle çok üzülmedim. Zaten sevmediğim birinin beni aldatması pekte umurumda olmadı.
  Murat:- Bunları bana hâla kızdığın için söylediğini biliyorum.
  Melek:- Yoo, hiç kızmadım sana. Hatta işime bile geldi.
  Murat'ın Melek'i elde etme isteği, onun Jun Hyuk ile olan evliliğini bilmemesindendi. Hatta kimsenin haberi yoktu. Melek'in Kore'de gizli gizli evlenmesi, diğer insanların onun hakkında olur olmadık şeyler söylemesine neden olabilirdi. O nedenle, gizli tutuluyordu bir nevi. Tabii bu konuda Melek'in babaannesinin çenesini tutması da ilginçti ama onun da bu sırrı saklamasının altında farklı planlar yatıyordu.
  Murat:- Seni seviyorum ve seni kaybetmek istemiyorum. Lütfen bir şans daha ver bana.
  Melek:- Üzgünüm. Başkasını seviyorum ve onunla evleneceğim. Dedi ve ayağa kalkıp içeri girdi. Murat, arkasından bakıyordu. Galiba ondan vaz geçmesi biraz zor olacaktı.
  Kore'de Sang Kim, Türkiye'de Murat. Melek'in işi zordu ama onun kalbi ikisinin de ortasında ki adama, Jun Hyuk'a aitti.
  İshak ve Melek, mutfakta konuşuyorlardı.
  İshak:- Ne yapacağız biz bu çocuğu?
  Melek:- Bir bilsem, yapıştı sülük gibi.
  İshak:- Sakin ol. Yakında düğünün olur, sen de kurtulursun bundan.
  Melek:- Seni de Gül ile baş göz edecek babaannem. Onu ne yapacağız?
  İshak:- Onun derdi şirket ve işleri. Benden bir fayda olmayacağını biliyor sen merak etme. Neyse ben bavulumu hazırlayayım.
  Melek:- Nereye?
  İshak:- Ben bir öğretmenim biliyorsun.Beni bekleyen öğrencilerim var.
  Melek:- Keşke biraz kalsaydın.
  İshak:- Sen de fazla durma burada. Kocanın yanına git. Hem daha şu kız ile aramı yapacaksın. Unutma.
  Melek:- Derdin o zaten.
  İshak:- Söz verdin bak.
  Melek:- Tamam halledeceğim ben o işi.
  Akşam olmuştu. Pembe Hanım ve Ahsen Hanım mutfakta sohbet ediyorlardı.
  Ahsen Hanım:- Neden gelmiş Murat?
  Melek:- Benim için.
  Pembe Hanım:- Utanmadan hâla gelebiliyor.
  Melek:- Sevdiğini söyledi beni kaybetmek istemediğini filan.
  Ahsen Hanım:- Evlendiğini duyunca nasılsa bırakır peşini. Gözünde büyütme sen onu. Ee Kore'ye yolculuk ne zaman?
  Melek:- Ben, şey anne aslında burada kalmayı düşünüyorum.
  Ahsen Hanım:- Düğün olana kadar herhalde. Değil mi? Yoksa burada yaşmaya mı karar verdiniz? Eğer öyle ise çok güzel olur.
  Melek:- Şey, onun gibi bir şey işte. Ben burada kalırımda Jun Hyuk nasıl olur onu bilmiyorum.
  Ahsen Hanım:- O ne demek kızım? Sizin aranızda bir şey mi geçti? Kavga filan ettin de o nedenle mi buradasın?
  Pembe Hanım:- Bize anlatabilirsin
  Melek, anlatacak gibi oldu gerçekleri. Hazır ortam da müsaitken anlatabilirim diye düşündü.
  Melek:- Anne size söylemem gerekenler var.
  Jun Hyuk, bir haber bekliyordu ama Melek'ten kendisine hiç bir haber gelmiyordu. Meraktan çatlayabilirdi olduğu yerde. Gemide ki odasında dört dönüyordu.
  Melek'i aradı ama cevap yoktu. Annesigille sohbet edeceğim diye telefonu odasında unutmuştu.
  Jun Hyuk:- Telefona bakmıyor. Yoksa, o çocuk ile birlikte mi? Onunla ilgileneceğim diye beni unuttu. Belki de Kore'ye onun için dönmedi.
 Odasında bavulunu toparlayan İshak'ın telefonu çaldı.
  İshak, telefona baktı ve açtı.
  İshak:- Alo.
  Jun Hyuk:- Merhaba İshak.
  İshak:- Merhaba Jun Hyuk.
  Jun Hyuk:- Ben şey için aradım. Melek' i aradım ve ulaşmadım. Yanında ise...
  İshak:- Mutfakta annemlerin yanında idi.
  Jun Hyuk:- Anladım. Bu gün, arayacaktı beni bekledim ama aramadı. Şu çocuk gelince kapattı alel acele. Bir durum yoktur umarım. Melek için gelmemiştir değil mi?
  İshak:- Doğrusunu söylemek gerekirse, Melek için gelmiş
  Jun Hyuk:- Ne?
  İshak:- Önce belge filan verdi babama. Sonra Melek ile konuşmak istedi. Bahçeye çıktılar.
  Jun Hyuk:- Baş başa mı? Diye sordu kıskançlık ile.
  İshak:- Ben uzaktan izledim onları.
  Jun Hyuk:- Melek ile konuştukları konu neydi peki?
  İshak:- Şey. Melek'e aşkını ilan etti.
  Jun Hyuk, duramadı o an ve yatağının başında ki komidinin üzerinde duran su bardağını alıp duvara çarptı.
  Jun Hyuk:- Buna nasıl cesaret eder ha! O benim karım ve benim karıma ilanı aşk etmek! Oraya geliyorum hemen.
  İshak, Jun Hyuk'un bu tavırlarına şahit oluyordu görüntülü konuşmadan. Jun Hyuk'un, Melek'i ne çok sevdiğine de elbette. Hatta şu an bu tepkilere şahit olan ilk kişi İshak idi.
  İshak:- Tamam sakin ol. Melek onu reddetti. Başka birini seviyorum dedi.
  Jun Hyuk:- Bu düğün hemen olmalı İshak. Ben, böyle şeylere gelemem.
  İshak:- Sorun yok aklın burada kalmadın sen seferdesin.
  Jun Hyuk:- Gerekirse, seferi iptal eder, Türkiye'ye gelirim. O çocuğa da haddini bildiririm. Benim karıma... Dedi ve duru. Afedersin. Abarttım galiba.
  İshak:- Melek ile konuşmak ister misin?
  Jun Hyuk:- Ben, işi yoksa eğer...
  İshak:- Bekle telefonu mutfağa götürüyorum.
  İshak, telefonu alıp mutfağa indi. Bu arada Melek'te annesigille konuşmaya çalışıyordu.
  Pembe Hanım:- Melek, aranızda bir şey mi geçti?
  Ahsen Hanım:- Yoksa ayrılmaya mı karar verdiniz?
  Melek:- Anne, aslında durum şöyle. Bizim evliliğimiz pekte sizin bildiğiniz gibi bir evlilik değil. Bizim evliliğimiz yan...
  O anda İshak girdi içeri elinde telefon ile.
  İshak:- Melek, kocan arıyor!
  Melek:- Ne? Dedi ve ayağa kalkıp arkasına döndü. Jun Hyuk, görüntülü arıyordu evet.
  Jun Hyuk:- Merhaba karıcığım!
  Melek:- Merhaba, canım. Dedi annesigile bakarak.
  Jun Hyuk:- Sizlere de merhaba. Nasılsınız anneciğim?
  Melek:- Senin anneciğim diyen ağzını yerim ben. Diye mırıldandı. Sonra hemen toparlandı.
  Ahsen Hanım:- Biz de iyiyiz yavrum. Sen?
  Jun Hyuk:- Teşekkürler.
  Melek, telefonu aldı hemen.
  Melek:- Beni aradın değil mi?
  Jun Hyuk:- Seni aradım ama açmadın. Ben de İshak'ı aradım. Seni merak ettim de.
  Melek:- Sizi, seni ararım demiştim.
  Jun Hyuk:- Bekleyemedim. Yanlış bir zamanda mı aradım? Yoksa çocuk yanınızda mı?
  Melek:- Yok değilde. Bekleseydin keşke.
  Jun Hyuk:- Karımla istediğimde konuşamayacak mıyım ben? Belki özledim?
  Melek:- Beni mi? Dedi ve annesigile baktı. Ahsen Hanım ve Pembe Hanım onları dinliyorlardı.
Melek:- Ben odama geçeyim.
Melek, odasına gitti. Kapıyı örttü.
  Melek:- Bay Lee, ne diyorsunuz siz?
  Jun Hyuk:- Annenler oradayken ne diyebilirim acaba?
  Melek:- Ha annemgil var diye özledim dediniz. Başka ne olabilir ki.
  Jun Hyuk:- Yok, o gerçekti. Şey, seni özledim.
  Melek, kulaklarına inanamıyordu. Jun Hyuk, kendisini özlediğini söylüyordu. Jun Hyuk'da kendisine tabii. Böyle açık sözlü olması elinde olan bir şey değildi. Hemen toparlandı.
  Jun Hyuk:- Neden şaşırdın? Seni, sana ceza vermeyi filan özledim. Sen Türkiye'de iken uğraşacak kimse yok. Denizle idare ediyorum işte. Sen ne sandın ki?
  Melek bozulmuştu:- Aynı şeyi düşünmüşüz. Ben de sizi sinir etmeyi çok özledim ama alışmam lazım. Artık Türkiye'deyim değil mi? Dedi misilleme yaparak.
  Jun Hyuk:- Karar verdin demek.
  Melek:- Ben, evet verdim kararımı. Burada kalacağım.
  Jun Hyuk:- Sen, beni, bizi yani hiç özlemedin galiba. Gerçek anlamda. Sinir etmek için değil.
  Melek:- Ben, hepinizi çok özledim. Gerçek anlamda. Sinir etmek için değil.
  Jun Hyuk:- Beni?
  Ne yapıyorsun Jun Hyuk? Neden Melek'e bazı şeyleri itiraf etmediğin hâlde, Melek'ten bir şeyler duymak istiyorsun? Neden? Melek, kendisinden cesurdu. Kendisinin söyleyemediği şeyleri söyleyebilirdi. Melek'in yüzü güzeldi. Onun gibi güzel bir kız.tarafından, kendisi gibi yaralı yüze sahip birinin sevilmesi güzel olurdu. Melek'in kalbi sevgi doluydu ve kendisi gibi gaddar birini dahi sevebilirdi.
  Jun Hyuk'da sevilmek istiyordu. Jun Hyuk'da özlenmek, özlendiğini bilmek istiyordu.
  Melek:- Ben,ben...
  Jun Hyuk:- Beni, özledin mi?
  Melek:- Ben, ben şey.
  O an Melek'in odasının kapısı çalındı.
  Pembe Hanım:- Melek, müsait misin kızım? Baban çağırıyor yanına.
  Melek:- Geliyorum Pembişim. Benim, gitmem gerek.
  Jun Hyuk:- Git tabii. Gitmelisin. 
  Melek:- Kendinize iyi bakın Bay Lee.
  Jun Hyuk:- Sende, Bayan Melek. Dedi ümitsizce.
  Melek, telefonu kapattı.
  Melek:- Çok özledim. Hem de çok.
  Kore'de ki evine dönmüştü Jun Hyuk. Bir sefer daha bitmişti. Evine dönmüştü dönmesine de aklı Türkiye'de ki eşinde idi. Evin tadı tuzu da Melek ile gitmişti sanki.
  Yemek masasında konu, Melek idi.
  Büyük anne:- Melek, geri dönecek mi?
  Jun Hyuk:- Dönmeyecekmiş. Artık burada kalacağım diyor.
  Geun:- Ne yani şimdi Melek abla hiç gelmeyecek mi?
  Yoona:- Olmayacakmış işte. İyi de biz onsuz ne yapacağız?
  Jun Hyuk:- Size yeni bir dadı tutacağım.
  Dong:- Ben yeni dadı istemiyorum. Melek ablayı istiyorum.
  Yoona:- Ben de.
  Jun Hyuk:- Bu onun kararı ve benim yapacağım bir şey yok.
  Geun:- Belki, ona karşı biraz daha kibar olsaydın gitmezdi! Dedi hafif sesini yükselterek.
  Büyük anne:- Geun!
  Jun Hyuk:- Geun haklı büyük anne. Gitmesinde payım büyük galiba.
  Yoona:- Amca, bizim yapabileceğimiz bir şey yok mu peki?
  Jun Hyuk:- Dönmemesinde başka nedenler de var çocuklar. Kendince haklı sebepler.
  Dong:- O bizim ablamız değil de annemiz gibiydi.
  Geun:- Sen, Melek ablanın gelmesini istiyor musun amca?
  Jun Hyuk:- Ben, elbette gelmesini istiyorum. Yani, Kore'de, yanımda olması daha iyi.
  Büyük anne gülümsedi. Jun Hyuk ise büyük annesinin kendisini anlamış olduğunun göstergesi olan gülümsemesine baktı. Utanmıştı.
  Büyük anne:- Onu buraya nasıl getiririz peki?
  Jun Hyuk:- Benim bir planım var. Dinleyin şimdi.
  Sun Mi Yan gelmişti. Jun Hyuk ile çalışma odasında oturuyorlardı.
  Sun Mi Yan:- Sefer nasıl geçti?
  Jun Hyuk:- Her zaman ki gibi. Ev özlemi ile.
  Sun Mi Yan:- Beni, özlemedin mi? Sadece ev mi?
  Jun Hyuk:- Herkes gibi seni de özledim elbette.
  Sun Mi Yan:- Beni herkesten farklı olarak özlemeni tercih ederim.
  Jun Hyuk:- Belki de sen beni ne kadar özlemişsen, ben de seni o kadar özlemişimdir.
  Sun Mi Yan, durdu o an ama toparlandı.
  Sun Mi Yan:- Bayan Melek, nerede bu arada?
  Jun Hyuk:- Türkiye' de.
  Sun Mi Yan:- Neden seninle dönmedi? Ne de olsa siz evli bir çift sayılırsınız.
  Jun Hyuk:- Ne öğrenmek istiyorsun Sun Mi Yan? Melek gelmedi çünkü ikimizin arasını bozduğunu düşünüyor. Bir daha geri gelmeyecek.
  Sun Mi Yan:- Ev bu yüzden bu kadar huzurlu demek ki.
  Jun Hyuk:- Hayır değil. Ev ahalisinde de olmak üzere, hepimiz onu özledik.
  Sun Mi Yan:- Ne demek bu? Sen, Bayan Melek'i özledin mi? Sen, sen Lee Jun Hyuk!
  Jun Hyuk:- Melek gelmedi. Gelmeyecek. Rahat olabilirsin.
  Sun Mi Yan:- Yok canım ne rahat olması. Seni yemeğe çıkarmaya geldim.
  Jun Hyuk:- Bu gün gitmemiz şart mı? Şirket işleri var biliyorsun yeni döndüm.
  Sun Mi Yan:- Sen, benimle dışarı çıkmak yerine, şirket işleri ile ilgilenmeyi mi tercih ediyorsun?
  Jun Hyuk:- Evet, neden bu kadar şaşırdın ki?
  Sun Mi Yan:- Benim yanımda olmak için her şeyi bırakırdın. Bunun son olay ile bir ilgisi mi var yoksa? Bana trip mi atıyorsun?
  Jun Hyuk:- Hayır alakası yok.
  Sun Mi Yan:- Ben sana bir şey söyleyeceğim ama bana kızma.
  Jun Hyuk:- Yoksa yine mi aynı konu?
  Sun Mi Yan:- Jun Hyuk, lütfen doktora gidelim ve deneyelim.
  Jun Hyuk:- Neden sürekli bunu söylüyorsun Sun Mi Yan?
  Sun Mi Yan:- Sen yüzünün düzelmesini istemiyor musun?
  Jun Hyuk:- Hayır istemiyorum. Sen neden bu kadar ısrar ediyorsun? Yüzüm hep böyle kalacak. Düzelmesinin imkanı yok.
  Sun Mi Yan çantasını aldı ve ayağa kalktı.
  Sun Mi Yan:- Ne yapıp edip, seni o doktora götüreceğim.
  Jun Hyuk:- Sun Mi Yan lütfen!
  Sun Mi Yan, Jun Hyuk'a baktı ve odadan çıktı. Jun Hyuk, maskesini çıkardı ve derin bir nefes aldı. Artık sıkılmıştı. Ama sadece sıkılmak değildi bu. Sun Mi Yan, sürekli üzüyordu kendisini.
  Jun Hyuk:- Sana çok ihtiyacım var Melek!
  Türkiye'de, Melek odasında arkadaşlarını özlemek ile geçiriyordu gününü. Şu an mutsuz değildi hatta bütün sorunlar neredeyse çözülmüştü. Yine de eksikliğini hissettiği insanlar vardı. Dostlardan uzak kalmak insanlar için zordur. Zordur sevdiğinden uzak durmak. Evet. Jun Hyuk'a bilmeden aşık olan Melek, onu özlüyordu.
  Birden telefonu çaldı Melek'in. Saat sabahın dokuzunda Kore'den telefon geliyordu. Gerçi şu anda orada öğlen saatleri idi.
  Çocuklar, telefondaydılar. Görüntülü arama ile arıyorlardı.
  Melek:- Kurabiyelerim, siz misiniz?
  Dong:- Merhaba Melek abla. Dedi tedirgin bir ses tonu ile.
  Melek:- Dong, sesin neden kötü geliyor bitanem?
  Dong:- Seni çok özledik Melek abla. O nedenle.
  Melek:- Bende sizi çok özledim. Evde ki herkesi çok özledim. Ee nasıl gidiyor okul?
  Geun:- İyi gibi.
  Melek:- Gibi de ne demek?
  Geun:- Derslerimizde yardımcı olan kimse yok ki.
  Melek:- Dersleriniz için, bir hoca tutacağını söylemişti Bay Lee.
  Yoona:- Amcam, yeni bir dadı tuttu bize. Hem de ders veriyor bize. Bilemeyince de iki vuru...
  Dong, Yoona'nın ağzını kapatıp gözleri ile birşeyler işaret etti. Yoona sustu.
  Melek:- Evet?
  Dong:- Bizi düşünme her şey yolunda. Yeni dadımız ile. Dedi göz devirerek.
  Melek:- Siz de bir şey var. Bana söyleyeceğiniz bir şey mi var?
  Yoona:- Hayır gerçekten bir şey yok.
  Geun atıldı birden:- Neden saklıyorsunuz, Yeni dadımızın bizi dövdüğünü neden söylemiyoruz?
  Melek ayaklandı:- Ne? Çabuk bana neler olduğunu anlatın.
  Geun:- Derlerimizi yapamadığımız zaman bize vuruyor. Yoona'nın saçını tararken, çekiştirerek, ve kafasına vurarak tarıyor saçını.
  Dong:- Geun sus lütfen.
  Geun:- Bana ne anlatacağım işte. Bana soru sordu bilemediğim için cetvelle kollarıma vurdu. Bak morluklara. Dedi ve açıp kollarını gösterdi.
  Melek, kalp krizi geçirmek üzereydi.
  Geun:- Dong'u gecen gün tekerlekli sandalye ile bahçede gezdirirken, yere devirdi. Başı yaralandı bak alnına yara bandı ile kapattı o kadın kimse görmesin diye. Sonra biz koşup kaldırdık onu.
  Melek:- Bunu evdekilere anlattınız mı?
  Yoona:- Amcam bizim yaramazlık yaptığımız için, kadına iftira attığımızı söyledi. Amcama söylediğimizi duyunca o kadın, eğer evdekilere söylersek, bizi daha çok döveceğini söyledi.
  Melek:- Bak sen şuna. Bunun saçını başını iyice yolmak lazım. Yerden yere sürümez miyim ben onu?
  Melek, hop oturup hop kalkıyordu sinirden.
  Birden çocukların odasına bir kadın girdi.
  :- Siz ne yapıyorsunuz ha! Ben size odanızı toplayın demedim mi? Yine dayak mı yemek istiyorsunuz? Amcanıza söyleyeyim mi sizi? Merdivenlerden atarım sizi, kendileri düştü derim. Çabuk odanızı toparlayın, ondan sonra da şu lanet ödevlerinizi bitirin.
  Geun:- Ama...
  :- Sen bana ama mı dedin ha!
  Geun:- Ne olur vurma, çok acıyor!
  Telefon kapandı birden.
  Melek:- Çocuklar, çocuklar! Yedim seni yeni dadı.
  Telefonu kapatmıştı çocuklar. Birden bir alkış sesi duyuldu.
  Jun Hyuk:- Oskarlık oyunculuk. Tebrikler çocuklar.
  Yeon Ha, sarı peruğunu çıkardı başından.
  Yeon Ha:- Yalan söylediğim için içim pek rahat değil Bay Lee.
  Jun Hyuk:- Merak etme sen iyi bir amaca hizmet ediyorsun.
  Büyük anne:- Eğer Melek'i tanıyorsam, hemen Kore'ye uçar.
  Jun Hyuk:- Bekleyip göreceğiz.
  Melek ise evde sağa sola koşyordu.
  Ahsen Hanım:- Kızım ne oldu birden? Bi dur bi sakin ol.
  Pembe Hanım:- Nereden çıktı şimdi bu acilen Kore'ye gitme işi?
  Melek:- Kocamı özledim. Dedi bir yandan da bavulunu toplayarak.
  Ahsen Hanım:- Tamam özledim de apar topar da gidilmez ki?
  Melek:- Gideyim anne. Çok bile kaldım. Ben yokken meydanı boş zannedenler varmış.
  Ahsen Hanım:- O ne demek öyle?
  Melek:- Bi gideyim, işlerimi halledip geri geleceğim. Ben hemen uçak bileti alayım.
  Melek, Kore'ye dönüş için her şeyi ayarlamıştı ve çocuklara olan sevgisi o mantığında ki Jun Hyuk'dan uzak durma fikrini bile arka plana atmıştı. Melek, Güney Kore'ye dönüyordu.
  Sun Mi Yan, eve gelmişti yeniden. Şirket işlerini hallediyorlardı Jun Hyuk ile.
  Sun Mi Yan:- Bayan Melek, Türkiye'de. Belge imzalarını nasıl halledeceğiz?
  Jun Hyuk:- Türkiye'ye göndeririz belgeleri. Şu an bi aciliyeti yok.
  Sun Mi Yan:- Beş sene boyunca bu böyle mi devam edecek?
  Jun Hyuk:- Yapacak bir şey yok. İşler bitti. Bahçeye çıkmaya ne dersin?
  Sun Mi Yan:- İyi olur.
  Jun Hyuk ve Sun Mi Yan, bahçeye çıktılar. Yan yana yürüyorlardı.
  Sun Mi Yan:- Seni anlamıyorum.
  Jun Hyuk:- Bu ne demek?
  Sun Mi Yan:- Bayan Melek ile ilk evlendiğinde, ondan boşanmak için türlü yollar arıyordun ama şimdi sanki onunla evlenmekten mutlu gibisin.
  Jun Hyuk:- Sen de Bayan Melek geldiğinden beri sürekli onun adını anıyorsun. Neden taktın ona?
  Sun Mi Yan:- Onunla evli kalmanı istemiyorum anlamıyor musun?
  Jun Hyuk:- Ne?
  Sun Mi Yan:- Aynı evdesiniz ve aranızda bir şey gelişmesinden korkuyorum. Sen, ondan etkilenniş gibisin yani, o sevgi dolu ve birbirinizle, Ben seni kıskanıyorum Jun Hyuk!
  Jun Hyuk şaşkındı. Bunu gerçekten beklemiyordu Sun Mi Yan'dan. Sun Mi Yan ise bir hamle daha yaptı ve Jun Hyuk'a sarıldı. Başını göğsüne koyup, sarıldı ona. Jun Hyuk'un eli, gidip geliyordu sarılıp sarılmamak konusunda. Ama içinde Sun Mi Yan'ı sarıp, göğsünde saklamak, saçlarının kokusunu içine çekmek gibi bir istek de yoktu. Yıllarca içinde olan aşkını Sun Mi Yan, söz ve davranışları ile bitirmişti ve yerini Melek'e olan hisleri almıştı. Bir çiçek gibi de büyümeye devam ediyordu bu hisler. His olmaktan da çıkmaya başlamıştı. O an düşündüğü tek şey, Melek'e sarılışıydı.
  Jun Hyuk, Sun Mi Yan ile birlikte olmaya devam ettikçe, Melek'e düşmeye devam edeceğe benziyordu evet.
  Sun Mi Yan:- Bana sarılmayacak mısın?
  Jun Hyuk:- Ben...
  Sun Mi Yan Jun Hyuk'un elini aldı ve kendisine satılmasını sağladı ama Jun Hyuk'da karşı gram istek yoktu.
  O an ise belki de Jun Hyuk'un en son isteyeceği şey olmuştu. Melek, elinde bavulu ile bahçeye girmişti ve Jun Hyuk ile Sun Mi Yan'ı görmüştü. Kalbi sızlamıştı hatta çok sızlamıştı. Gözlerinden belli oluyordu. Hüzünlü bakışlarından. Jun Hyuk, Sun Mi Yan'dan çekilir çekilmez Melek'i fark etti. Melek'e, ona karşı eskisi gibi hisleri olmadığını anlatmıştı ve şu an Melek'in gözünde bir yalancı durumuna düşmekten korkuyordu. Asıl neden ise başkasını sevdiğini düşünmesini istemiyordu. Melek ile arasında olabilecek bir şeyi daha bu gün yitirmişti belkide.
  Ah ihtimaller...
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 

 
 
 
 
 
 
 

ŞEKER AĞACI (Kore)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin