Cassiopeia Lyra Black
(Bence tam bir QUEEN mfmdkd)•
Yağmurun altında yürümeye devam ederken ıslanıp ıslanmamam umurumda değildi. Nereye gidiyordum, neredeydim onu bile bilmeden yürüyordum. Gitmişti. Canımı istese vereceğim kardeşim, ailesini yok sayıp gitmişti. Annemle babamı yok saymasını bir şekilde anlayabiliyordum ama biz? Bize benimle gelin dememiş, gideceğini bile söylememişti. Bizi bu kadar kolay gözden çıkarmasını kabullenemiyordum! Kalbim sıkışıyordu!
Aniden üstüme damlayan damlaların kesilmesi ve hissettiğim ağırlıkla başımı kaldırdım. Oberon pelerinini çıkarmış ve başımı da kapatacak şekilde üzerime örtmüştü. Şimdi de onun saçları ıslanıyordu ama o da umursuyor gibi değildi. "Sen..." Bir süre susup derin nefesler alarak gözlerime bakmaya devam etti. Yolda koşturan insanlar vardı ve karanlık gökyüzünde şimşekler çakıp duruyordu. Ne zaman akşam olmuştu?
Kollarını etrafıma sarıp, başımı göğsüne yasladığında gözlerimi kapattım. Yağmurla karışan kokusu burnuma dolarken gözlerim yanmaya başlamıştı. Kokuları hep bu kadar birbirine mi benziyordu? "Herkes saatlerdir seni arıyor. Hasta olacaksın, gidelim." Ona uyarak yürümeye başladım ama hala birbirimize sarılmayı bırakmıyorduk. Daha doğrusu bırakmıyordum. Sanki o da gidiverecekmiş gibi geliyordu.
Birilerinin bizi göremeyeceği bir alana geldiğimizde Oberon cisimlenmemizi sağladı ve kendimi tekrar evimin önünde buldum. Kapıda, yağmurun altında, beni bekleyen cadıyı görmeyi açıkcası beklememiştim. Gözlerimiz buluştuğu an ciddi ifadesini bozmadan yanıma geldi ve bir süre öylece gözlerime baktı.
Annem... Duygularını belli eden birisi hiç olmamıştı aslında. Bazen onu sadece benim hissedebildiğimi düşünürdüm. Gözleri... Benim için çözülmesi basit birer camdan yapboz gibiydi. Şimdi o gözlerde daha önce çok az gördüğüm, birçok duyguyu görüyordum. Acı, korku, yenilgi, endişe... Benim de gittiğimi sanmıştı. Tek bir gün içinde iki çocuğununda onu terk ettiğini düşünmüştü.
"Bayan Black. Fazlasıyla üşümüş." Oberon'un sesiyle birazda olsa kendini toparlayıp ona baktı ve her zamanki maskesini takınarak "Sağ ol Oberon. Gerisiyle ben ilgilenirim. Ailene de rahatsızlık verdiğim için üzgün olduğumu ilet lütfen. İyi geceler." dedi ve arkasını dönüp eve girdi. Kendimi zorlayarak gülümsedim. Yine de beni önemsemişti. Benim için hep laf soktuğu Lovegood ailesine bile gitmişti.
Kuruyan dudaklarımı ıslatarak Oberon'dan biraz uzaklaştım ve dikkatle beni izleyen gözlerine baktım. "Teşekkür ederim." Endişeli bakışları yüzümün her yerini tarasada başını sallayarak beni onayladı. Pelerinini onun bana yaptığı gibi üzerine örtüp alnına düşen ıslak saçlarını, gülümseyerek yana ittim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Her adımda omuzlarıma birer ağırlık bırakılıyor, boğazımı fazladan eller sıkmaya başlıyor gibi hissediyordum.
İçeriye girdiğim an arkamdan sertçe kapanan kapıyla gözlerimi yumdum. Olabilecek şeyleri az çok tahmin ediyordum. Sirius'a olan ve ondan çıkarılamayan tüm sinir şimdi benden çıkartılacaktı. Annem yanımdan sert adımlarla geçerek oturma odasına yürüdüğünde hareketlendim fakat merdivenin başında gördüğüm yüz duraklamama sebep oldu. Sanırım gittiğimi sanan tek kişi annem değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black's Sister
Fanfiction• Ailesi için yapamayacağı şey olmayan bir cadı, sizce bir şeyleri değiştirebilir mi? • Cassiopeia Lyra Black Kitaplarda bahsedilmeyen 3.kardeş İki kardeşin, Sirius ve Regulus'un, arasındaki köprü ve belki de tek kalkan. Onu seveceğin...