Serafim

385 44 31
                                    

Aşağıda, girişteki meleğe bir kez daha baktım, gözlerinde şaşkınlığa benzer bir şeyle beni değerlendiriyordu. Bunun kaçmak için tek şansım olduğunu fark edince fırsatı kullanmaya karar verdim.

Hızla döndüm. Kanatlarım açılıp kendi kafalarına göre hareket ederken kalan basamakları hızla çıktım. Taehyung'un odasına vardığımda kapıdan içeri daldım. Kapıyı arkamdan kapatıp kilitledim. Kapıdan geri geri uzaklaşırken melek diğer taraftan tekmelediğinde kıl payı uzaklaşmayı becerdim. Lanet olası güçlü melek!

Korkuyla geri yürümeye devam ettim. Beni odaya girerek takip etti. Keskin, yırtıcı gözleri beni izledi ve bir anlığına karanlık derinliklerinde kendi yansımamı görebildiğimi hissettim. İçinde bana karşı acıma ya da merhamet olmadığını görebiliyordum. Beni Taehyung'un odasında öldürecek. Ya bitirmeden Taehyung içeri girerse? Taehyung'u da öldürür mü?

"Telefondaki Taehyung muydu?" diye sordum. Yanıt vermedi ama bir anlığına peşimden gelmeyi bıraktı. "Buraya geliyor, değil mi?" Tekrar panikledim. Sorum sessizlikle buluştu. "Beni öldüreceksin, değil mi?" Cevabı tahmin etsem de sordum, niyetini biliyordum. "Acele etmen gerek. Sen hallederken Taehyung'un içeri girmesini istemiyorum. Beni savunmayı deneyecek ve yaralanmasını istemiyorum. Bu yüzden hızlı ol.... Lütfen." Geri çekilirken korunmak için girdiğim çömelme pozisyonundan çıktım.

Yumruklarımı sıktım ve gözlerimi kapattım. Nefesim kısa, zorlukla alınan soluklar halinde geliyordu ve kalbim sinekkuşunun kanatları gibi vuruyordu. Taehyung bunu nasıl becermişti bilmiyorum ama saatler mükemmel bir senkronizasyonda çalışıyordu. Ayrıca odada Taehyung'un kokusunu duyabiliyordum ve bu beni rahatlatıyordu.

Zaman geçerken vakit için endişelenmeye başladım. Saatler ilerliyordu. Zaman tükeniyordu. Taehyung her an gelebilirdi. Korku beni boğarken yüzümün yanından ter damlaları aktı ve titreyen elimin arkasıyla onu sildim.

Küçümser bir tonda, "Neden korkuyorsun? Bana günahlarının bağışlanacağı söylendi," dedi melek karşımdan.

Konuşmak için dudaklarımı ıslattım çünkü ağzım kurumuştu. "Belki insan tarafım ölümden korkuyordur," dedim nerdeyse fısıldayarak, gözlerimi açmadım. "Hatırladığım tek şey bu ömür. Bildiğim tek şey bu ve günahlarımın bağışlanacağından emin değilim. Taehyung öyle düşünüyor ama kötü olabilme olasılığım var, bu durumda beni Sheol'a gönderiyor olacaksın. Oranın pek de eğlenceli olmadığını duydum, bu yüzden Taehyung'un haklı olacağını umuyorum ama hangisinin olacağını sanırım bulmak üzereyim. Seni cennette görürsem ne ala. Görmezsem, eh, o zaman iyi iş çıkardın. İki şekilde de Taehyung gelmeden bunu yaparsan, seni affediyorum."

"Yılan gibi dilin var. Beni neden affedesin?" Artık öfkeliydi ya da sinirleri bozulmuştu.

Ona cevap verirken tereddüt etmedim. "Çünkü düşünebildiğim en kötü şey Taehyung'un herhangi bir yerde var olmaması. Yok edilmesi dışında her şeyi affedebilirim. Lütfen, şimdi yap. Dönmeden önce," diye yalvardım. Endişe yüzünden midem bulanıyordu. Titreme beni esir ederken ayaklarımın üzerinde sallanıyordum.

Melek inanamayarak, "Biraz önce seni öldürmem için bana yalvardın mı?" diye sordu. Hala o kadar yakındı ki nefesini saçımda hissedebiliyordum.

Gözlerimi açtığımda karşımda dikildiğini gördüm, kara gözleri içime işliyordu "Şey, biraz. Sanırım. İstersen daha iyi bir iş çıkarabilirim." Dizlerimin üstüne çöktüm ve alnımı altımdaki halıya dayadım. "Lütfen acele et, böylece Taehyung'a zarar vermene gerek kalmaz," dedim yumuşakça.

"Bir Serafimsin ve bana boyun mu eğiyorsun?"

Yerdeki pozisyonumdan kafamı kaldırarak ona baktım. Önümde dizlerine çöktüğünde gözledim büyüdü. "Özür dilerim... Serafimin ne olduğunu bilmiyorum." Dizlerimin üzerine yükseldim.

INEVITABLE |TAEJIN|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin