Kayıt

947 98 77
                                    

Oy vermeyi ve satır arası yorum yapmayı unutmayın
.
.
.
.
.
Karnımda yine o kelebek savaşı başlamıştı. Neye göre beliriyordu bunlar?

Hızla yerimden kalkıp pencerenin yanına gittim. Köşeden gözüken yangın merdivenlerine takıldı gözüm. Bir çift kırmızı göz...

Tanrım, Taehyung muydu o? Seminerde gördüğüm o gözlerle aynıydı. Ne işi vardı orada ve nasıl çıkmıştı? Yerden en az beş metre yükseklikteydi, merdivensiz oraya çıkması imkansızdı. Ancak ortalıkta bir merdiven görünmüyordu.

Neden bu tarafa bakıyordu? Benimle alıp veremediği neydi? Tanrım burada neler oluyor böyle?

Daha fazla üzerimde gezinen yoğun bakışlara dayanamadım ve siyah fon perdeyi tek hamlede pencerenin önüne çektim.

Yatağımın kenarına oturdum tekrar. Midemin içinde oluşan bu his neye göre kendini belli ediyordu?

"İlk seminere girmeden önce olmuştu. Salona girdim ve Min Jae'yi gördüm. Sonra... Sonra Taehyung'u gördüm. İkinci olarak gölün orada olmuştu. Tuvalete gittim. Geriye dönerken Taehyung karşıma çıktı. Ve şimdi olmuştu. Az önce Taehyung'u gördüm... Siktir..."

Kendi kendime konuşup olaya açıklık getirdiğimde beynim kısa süreli olarak şoka girmişti. Taehyung ne alakaydı? O kimdi? Ailemi nereden tanıyordu?

"Ah, siktir siktir siktir..."

Yatağa vura vura küfür ediyordum. Neden normal insanlar gibi bir hayatım yoktu ki benim? Annemi hatırlamıyorum, babam zaten çoktan terk etti beni, dayım artık uzakta, bir kardeşim bile yok. Cidden neden bunları yaşamak zorundayım?

Gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Vücudumu ele geçiren ani korku şimdi yerini mutsuzluğa bırakmıştı. Belki de şimdiden evimi özlemiştim. O yüzdendi bu olaylara katlanamayışım.

Hala yerleşmeyen kutuları bir kez daha göz ardı ettim. Yatağıma uzandım. Komodinin üzerinde duran telefonumu elime aldım ve e-posta kısmına girdim.

Dayıma yaşadığım şeyleri yazmak istedim. Ama yapamadım. Tüm bunların bir deli saçması olduğunu söylerdi. Bana inanırdı ama inanmazdı da.

"Aiishh. Kafayı yiyeceğim."

Zihnimi biraz boşaltmak için dayıma bir şey yazmadan telefonu aldığım yere bırakıp yatağa uzandım ve gözlerimi kapadım. Uyku her şeyi düzeltebilirdi.
.
.
.
.
.

"Bırak artık beni!" Gördüğüm kabus yüzünden bağırarak yerimden zıpladım. Rüyamda boynumu sıkan elleri neredeyse hala hissediyordum. Gece boyunca hep aynı şeyi görmüştüm...

Telefonumdan saate baktım. 7.45... Acele etmeden yerimden kalktım ve banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim.

Eşyalarımı alıp odamdan çıktım. Yemekhaneye geldiğimde şöyle bir göz gezdirdim yemeklere. Bir yemekhaneden de anca bu beklenirdi, her şey berbat.

Bir tane bulgogi ve yanına da bir şişe portakal suyu aldım. Namjoon'u hala görmemiştim. Acaba geç mi kaldı?

Köşede oturan Min Jae 'yi gördüğümde yüzümdeki büyük gülümsemeyle yanına gittim ve karşısına oturdum.

"Günaydın."

"Sana da günaydın. Ya dün neredeydin? Namjoon da bir şey söylemedi."

"Otobüsleri kaçırdım."

"Yurdun yolunu bulabildin mi?"

"Bulamamış gibi mi duruyorum?"

"Aish bendeki de soru işte. Bugün kayıtlar var."

INEVITABLE |TAEJIN|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin