1. BÖLÜM: GÖLGELER
Gözlerim soluk gri duvarda takılı kalmıştı. Koskoca duvarı süsleyen tek şey tam ortasında duran tuhaf görünümlü şeydi. Yuvarlak bir halkadan sarkan beş farklı renkte tüyleri olan saçma bir şey. Bir şeydi işte, adının ne olduğunu bile bilmiyordum.
Annem öldüğünden beri babam da iyice saçmalamaya başlamıştı artık. Bu salak şeylerden neredeyse tüm odalarda hatta tüm duvarlarda vardı. Her ne kadar atsam da babam yenilerini yapmaktan bıkmıyordu. Onunla bu konuda sürekli kavga ediyorduk ve az önce bu kavgalardan biri yeni bitmişti. Fakat ben pes etmeyecektim. O bana mantıklı bir açıklama yapana kadar bu aptal şeylerin annemin anısını kirletmesine izin vermeyecektim.
Sinirle ayağa kalktım ve duvardaki şeyi koparıp aldım. Elimde durması bile iğrenç hissettiriyordu. Annem olsaydı asla böyle bir şeyin evimizde olmasına izin vermezdi. Ayrıca böyle saçma bir şey bizim ne işimize yarayacaktı ki? Babamın batıl inançları olduğunu, bana bu şeylerin bizi koruduğun söylediğine kadar fark etmemiştim. Böyle aptal bir şey bizi, hiç kimseyi koruyamazdı. Yuvarlak halkadan sarkan tüylerden mavi olanını kopardım ve odaya bakındım. Hiçbir şey olmamıştı işte! Bir işe yaramayacağını biliyordum. Yatağımın yanındaki komodinin yanına gittim ve çekmecesindeki çakmağı aldım. Garip şeyin tüylerini aleve verdim ve onu çalışma masamın altındaki çöp kutusuna attim. İçimi büyük bir rahatlama kaplamıştı. En azından bu saçma şeylerden birini yok etmiştim. Şimdi sıra diğerlerine gelmişti.
Tam odamdan çıkacakken büyük bir gürültü oluştu ve odanın içi birden aydınlandı.Gözlerimin kamaşmıştı. Ellerimi hızla gözlerime kalkan ettim ve arkamı döndüm. Fakat hiç bir şey yoktu. Kalbim anın şokuyla atarken dudaklarımdan süzülen küfre engel olamamıştım. Büyük ihtimalle babam yine saçma sapan bir şeyler yapmıştı. Neyden yapıyordu ki bu şeyleri? Eğer ben bunları düşünmeye biraz daha devam edersem delirecektim. Bu yüzden odamdan çıkmaktan vazgeçip dolabımdan rahat bir şeyler aldım. Üstüme bol bir tişört altıma da kısa bir şort giydim. Sonra yatağıma yattım ve hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Ama bu imkansızdı. O az önceki ışık da neydi? Muhtemelen halkanın içinde bir patlayıcı madde vardı. Çünkü bunun başka mantıklı hiç bir açıklaması olamazdı. Açıkçası bizim bulunduğumuz bölgede hiç bir şey mantıklı değildi ki. Hatta bu yuvarlak halkaların evlerimizde olması, senelerdir yaşadığımız bu yerdeki batıl inançlardan birisiydi. Babam hariç hiç kimse bu halkaların bizi nelerden koruduğunu bilmiyordu. Birisi ne işe yaradığını bile bilmediği bir şeyi evinde bulundurmak ister ki? Gereksizdi işte. Babam ise yüzyıllar önceki bir efsaneye inanıyordu. Ne efsanesi, aptal bir peri masalı.
Aniden gök gürültüsüyle doğruldum. Ses bütün düşüncelerimi bir bıçak gibi kesmişti. Tüylerim diken diken olmuş bir şekilde yatağımdan kalktım ve pencereye gittim. Yavaş ve temkinli adımlarla gidiyordum, sanki... Ürkmüştüm işte. Pencereyi sonuna kadar açtım. Yağmur yağıyordu. Yağmur benim en çok sevdiğim şeydi. Çoğu kişi yağmurdan korunmak için koşuşturduğunda ben sokaklarda ıslanarak dolaşmayı seviyordum. Yağmur özgür hissettiriyordu. Ve düşünmek için hazır.
Yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum. Hemen şimdi gidip dışarı çıkmak ve boş boş sokaklarda dolaşmak istiyordum. Yağmurun kokusunu içime çekmek ve hatta belkide soğukla hafif hafif üşümek istiyordum. Ancak ters giden bir şeyler vardı. Yavaşça yüzümdeki gülümseme silindi. İçimdeki ürperme yine baş gösterirken hafifçe titredim. Gökyüzü bu gün çok farklıydı. Daha siyah, daha karamsar.. Camları kapadım ve içimdeki dışarda dolaşma isteğini bastırarak yatağıma tekrar girdim. Saat on ikiydi, ne ara gece yarısı olmuştu ki? Biraz daha uyusam hiç fena olmazdı. Fakat uykum yoktu. Diğer tarafıma döndüm. Şimdi yüzüm pencereye dönüktü. Birden yerdeki gölge dikkatimi çekti. Sanki bir insan gölgesi vardı. Kafamı hızla kaldırdım, birisi beni izliyordu. Kendimi korumak için etrafıma bakındım ve komodinin üzerindeki kar küresini hızla gölgeye fırlattım. Kar küresi duvara çarpıp parçalanırken odamdaki cansız mankenin pencerenin önünde olduğunu fark ettim. Hızlı soluklarımın arasında bir küfür mırıldandım. Gerçekten iyi değildim. Yıllardır odamda duran basit bir dekorasyon ürünü için neler düşünmüştüm. Uyuyamayacaktım. Işığı açtım yatağımın sağında duran kitaplıktan bir kitap aldım. Kitabın adı Şizofrendi. Haha, bana ne kadar da uyuyordu. Psikolojimin daha da bozulmasını istemediğimden kitabı geri bıraktım ve birden aklıma bir şey geldi. Odamdaki cansız manken kanatlı bir melek figürüydü. Bunu annemin odasından almıştım. Fakat beni gördüğüm gölgede kanat yoktu? Her halde basit bir göz kamaşmasıydı. Öyle olmalıydı. Bunu daha fazla düşünmek istemediğimden bu sefer kitaplığımdan farklı bir kitapla şansımı denedim. Bu benim en sevdiğim kitaptı, tekrar tekrar okumaktan bıkmadığım tek kitaptı. Hızla kitabı karıştırdım ve en sevdiğim sahneyi açtım. Ne kadar da güzel bir aşktı bu kitaptaki. Hiçkimsenin inanmayacağı kadar mükemmel ve saf. Sonuçta bende bir kızdım, böyle kitapları severdim. Fakat gerçek hayatta böyle şeylerin olmayacağını bilecek kadar da zekiydim. Çünkü boşa umutlanmak benim bu dünyada yapacağım en son şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azura
FantasyKaranlık ve sırlarla dolu bir yüzyıl... İnsanlığın hiçbir şeyden haberi olmadığı fakat dört bir yandan kuşatıldığı bir dönemde yaşan bir kızdı, Irisa Claus. Babasının yaptığı tılsımları saçma bulan, anlam veremeyen ve o yüzyılın gereklilikleriyle o...