BÖLÜM 15: Senden Uzaklarda

59 6 9
                                    

~Keyifli okumalar~

1 ay sonra...

Ayvalık/ Küçükköy

1 ay. Onsuz geçen koskoca bir ay. Ve benim bu bir ayda yaptığım tek şey ağlamak. Ağlamak sadece gözlerimizin temizlenmesi için akan tuzlu sudan ibaret midir? Tıbbi anlamda bu ne kadar böyle olsa da gerçek  anlamı öyle değildir aslında. Gözyaşı, vücudumuzu sarıp  sarmalamış acının, kederin, üzüntünün içimizden taşmasıdır. Kimisi içinse mutluluğunun, sevincinin bir gösterisi. Benim içinse artık içimde saklamaya çalıştığım ağır sevdanın kendini belli etmek isteme şekli.

Bir süre sonra alışıyormuş insan yaşadıklarına. Ne acıyı hissedebiliyor ne de mutluluğu. Çünkü acıyı hissedemeyecek kadar uyuşmuş ve mutlu olamayacak kadar da aciz oluyor. Bazen gelsin istiyor beklediği doyasıya sarılabilmek için. Bazen de hiç gelmesin istiyor onu yokluğunda sevmeye alıştığı için.

Bense artık eksik hissediyordum kendimi. Sol tarafım yok olmuş, boşluk sızım sızım sızlıyor. Suratımda oluşan gülümsemem yarım, sevincim yarım, mutluluğum yarım. Acının ve yokluğun esiri olmuş vücudum. Ne yaşadığım belli ne de yaşamadığım. Kocaman bir boşlukta salınıyorum sanki.  Bu öyle bir boşluk ki aldığım nefesim bile bir manası yok artık.

Bir şekilde katlanılıyormuş aslında acıya sevdiğinin yanında, yakınındayken. İnsana sevdiğinden gelen acı bile tatlıymış. Oysa şimdi ondan uzaklarda acı bile çekilmez oluyor. Dökülen gözyaşları, atılan çığlıklar, hayat bile anlamsız. 

Oturduğum sandalyeden doğruldum. Önümde batmaya yüz tutmuş güneşin ve masmavi denizin oluşturduğu manzara seriliydi. Camdan balkonumda bu eşsiz güzelliğe tanıklık edebiliyordum. Yerimden kalkıp içeriye  geçtim. Çok fazla büyük olmayan bir salonum vardı. Siyah koltuklar ve krem rengi halıyla sade bir şekilde döşenmişti. Dışarıya gidip market alışverişi yapmam gerekiyordu. Hem kendi özel ihtiyacım için hem de balkonumda beslediğim iki muhabbet kuşum için yem almam gerekiyordu. Kendimi bu eve hapsettiğim günden beri  bana arkadaşlık eden tek şey onlar olmuştu. Ağladığımda, dertli dertli düşüncelere daldığımda bana onlar destek olmuştu varlıklarıyla. Belki de onların arkadaşlığı herhangi bir insanınkinden daha sadıktı.

Odama geçip gardırobumdan siyah eşofman takımımı çıkarıp giydim. Cüzdanımı ve anahtarımı da aldıktan sonra evden ayrıldım. Oturduğum yer üç katlıydı ve en üstte ben oturuyordum gene. Yavaş adımlarla taşlı yolu yürümeye başladım. Kulağımda takılı olan kulaklıkta slow bir parça çalıyordu. Gökyüzü de kara bulutlarını toplamış kasvetime eşlik ediyordu.

 Beş on dakikalık bir yürüyüşten sonra markete varmıştım. İçeriye girip hızlı bir şekilde ihtiyaçlarımı aldım. Artık buradaki insanlarda beni göre göre bu halime alışmışlardı. Kasaya geldiğimde marketin sahibi olan kadın konuşmaya başladı.

"Giymişsin gene siyah siyah. Bugünde modumuz aynı yani." dedi gülümseyerek. Bir yandan da aldıklarımı okutuyordu.

Gülümsemesine eşlik etmek istedim bir kez olsun. Ama beceremedim. Dudaklarım ve mimiklerim inatla reddediyordu gülümsemeyi. "Evet öyle." dedim soğuk bir şekilde.

Benim soğuk halime aldırmadan sıcaklığını koruyordu her zaman kadın. Bunun nedenini sormak istiyordum ama kelimeler bir türlü toparlanıp dökülmüyordu dudaklarımdan. 

"Yananın halinden yanan anlarmış. Ben senin tüten dumanının kokusunu da arkandan gelen siyah dumanlarını da görüyorum. Ama dinmeyen yangın yoktur hiçbir zaman. Elbet bir gün o ateş son bulur, çığlıkların diner."

RUH-U REVANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin