"Yaşayacağını söylemiştin!"
Bağırış koridorda yankılandı. Salazar'ın gözleri, okuduğu kitaptan başını kaldırırken kısıldı. Helga, yeni bir hastalıkla karşı karşıya kalan bir köyün insanlarına yardım etmeye çalışıyordu, ancak onların yetenekleri bile bilmedikleri bir şeyin üstesinden gelemiyordu.
"En iyisi olduğunu sanıyorduk. Neden onu kurtaramadın?"
Salazar homurdanarak ayağa kalktı. Adamın sinirlenmesini gereğinden fazla iyi anlasa da bu sinirini Helga'dan çıkarmasına gerek yoktu. Kadın, elinden gelenin en iyisini yapmasına rağmen zaten kendini yeterince suçluyordu. Adamın sesi, kelimeler seçilemeyecek kadar kısık bir şekilde yeniden yankılandı ancak Salazar'ın sözleri duymasına gerek yoktu. Adamın sesindeki tonlama, adımlarını hızlandırmasına yetmişti. Acının ve yasın insanları ne tür yollara sokacağını biliyordu ve bu durumda Helga'nın kendisini savunacağından şüpheliydi.
O daha içeri giremeden revirin kapısı ardına kadar açıldı. Kendisi kadar uzun boylu, ve uzun, sarı saçlı bir adam revirden hışımla çıkıp Salazar'ın yanından hışımla geçti. Kimse ona bu şekilde davranamazdı, fakat adamın gözlerindeki acıyı görünce konuşmak yerine revirden içeri girip etrafa bakındı.
Helga, camın kenarında duruyordu ve bulunduğu mesafeden bile Salazar, omuzlarının sarsıldığını görebiliyordu. Godric'in o an orada olmasını diledi. Karanlık büyücülerle çok rahat başaçıkabilirdi ama ağlayan kadınlarla ilgilenmek apayrı bir konuydu. Yine de... Daha derinlemesine düşününce o anda sadece Helga ile yalnız olmak istediğini fark etti. Ne yapması gerektiğini düşünürken Helga'nın hıçkırması bütün düşüncelerini bastırdı ve ona doğru ilerlemesine sebep oldu.
"Helga?"
Helga irlikdi. "Salazar." Ona doğru dönmeden önce gözlerini ovuşturup yaşlarını sildi. "Her şey yolunda mı?"
"Ben de tam onu soracaktım."
Helga kendisini gülümsemeye zorladı. "İyiyim, teşekkürler."
Salazar kısık gözlerle onu inceledi. Helga'nın solmuş yüzü, kızarmış, ıslak gözleri ve yanakları, içinde adamı bulup cehennem ateşine atma isteği uyandırıyordu. "Hayır değilsin. Adamı duydum."
Helga'nın omuzları düştü. "Üzülüyordu-"
"Bu ona seninle o şekilde konuşma hakkını vermiyor."
"Salazar, adamın kızı öldü. Bana kızmak için her türlü hakkı vardı."
Salazar suratını asıp ona biraz daha yaklaştı. "Elinden gelen her şeyi yaptın mı?"
"Elbette, ama-"
"O zaman 'ama'sı yok. Ona yardım etmek için her şeyi denedin. Kimsenin senden daha fazlasını istemeye hakkı yok."
"Ama yeterli değildi." Camdan dışarı bakarken sesi kırılgandı. "Ne onu ne de diğerlerini kurtarabildim."
"Peki ya kurtarabildiklerin?" Diye karşı çıktı Salazar. "Dışarıda dolaşan insanların yarısından fazlası sen olmasaydın ölü olacaktı."
Helga başını sallamakla yetindi. "Altı yaşındaydı, Salazar," diye fısıldadı. "Bugün ölmemesi gerekiyordu."
Helga ile yalnız vakit geçirme fırsatını bulduğu her ana şükretse de Salazar, o anda Rowena ve Godric'in tedavi için Ravenclaw aile kütüphanesine gitmek için başka bir gün seçememiş olmamasına içten içe sövüyordu. "Bu hastalığın çocukları yetişkinlerden daha çok etkilediğini biliyorsun," Dedi sonunda. "Kimse senin yaptığından fazlasını yapamazdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Four Fouders
FanfictionHepimiz Hogwarts'ı biliyoruz. Rowena Ravenclaw'un rüyasında bir yaban domuzu görerek arkadaşları ile inşa etmeye karar verdiği ve adı dünyanın her bir köşesine nam salmış ilk Cadılık ve Büyücülük Okulu. Peki Harry Potter kendi hikayesi ile bize bu...