Salazar Slytherin | Bölüm 2

135 18 0
                                    

Milattan Sonra 975

İngiltere'de bir köy.

Aldith, yüzündeki çamur ve kan lekeleri ile gülerek yanında ilerlerken on iki yaşında olmasına rağmen artık hayatında neşeye yer kalmamış olan Salazar, homurdanarak beş yaşındaki kız kardeşini, aynı zamanda tek ailesini azarladı. "Sessiz ol, Aldith! Yakalanacağız!"

"Ama karnımdan o komik sesler geliyor!"

Kız kardeşinin masumiyetinden dolayı iç çekip daha yumuşak davranmaya çalışarak ona döndü. Annesinin Muggle'lar tarafından katledilmeden önce verdiği büyülü bohçadaki yemekler, en fazla bir yıl kadar onları idare etmeye yetmişti. Bu nedenle Salazar, babasının dediğine göre en iyi özelliği olan kıvrak zekâsını kullanarak kardeşinin ve kendinin karnını doyurabilmek için yol üzerindeki köylerde kendilerine iki gece kadar kalacak yer bulmaya, ardından erzak stoklarındaki yemekleri çalmaya başlamıştı.

Kardeşinin masum bakışlarının ardından annesinin asasını çıkarıp fısıldadı. "Sessiz olacağına söz verirsen büyüyü senin yapmana izin veririm, Aldith. Ama ses çıkarmak yok. Anladın mı?"

Uslu bir çocuk olup ciddiyetle kafasını sallayan Aldith'e sırıttıktan sonra saklanma pozisyonuna geri dönüp, fırıncının kapıya yaklaşmasını bekledi, ardından kardeşine yapacaklarını anlatmaya başladı. "Fırıncı arkasını her döndüğünde kapıyı açacak bir büyü yap. Dikkati dağıldığı anda ekmekleri çalacağım. 'Gidiyoruz' dediğimde ise asayı bana vereceksin. Anladın mı, Aldith?"

"Ta-maam"

Bekledi... Bekledi... "Şimdi, Aldith."

Yetişkin bir cadınınkine yakın bir büyü yeteneği ile Aldith kapıyı büyüledikten sonra fırıncının şaşkın bir ses çıkarıp arkasını dönmesi ile Salazar, karşı taraftaki rafta bulunan ekmeklere bakarak büyülü sözleri söyledi. "Fleoge." Kendisine doğru gelen üç somun ekmeği yakalar yakalamaz sessizce saklanmaya devam etti. Önceki gün çalmış oldukları meyve ve et nedeni ile bugün de çok fazla bir eksilme olursa Muggle'ların peşlerine düşeceklerini bildiğinden Aldith'in elinden annelerinin asasını geri aldı.

"Hey!"

"Kim var orada?!"

"Bene læg gesweorc!" Salazar'ın sözleri söylemesinin üzerine fırıncı kendilerini göremeden içeride bir sis bulutu oluştu. Salazar, Aldith'in ufak kolunu tutup çekerek onu dışarı çıkarttı. "Pelerinini giy ve şapkasını tak. Kimseyle konuşma, kimseyle göz teması kurma." Ekmekleri ve asayı kendi pelerininin altına sakladıktan sonra Aldith'in elinden tutarak kaldıkları ine doğru ilerledi.

İçeri girer girmez pelerinini çıkardı ve bohçayı hazırlamaya başladı. "Güneşin tam olarak yükselmesine bir saat var. En geç on dakika sonra yola çıkmamız gerek. Eşyaları bohçaya koy, ben binek bulacağım... Aldith!"

Kız kardeşinin kısık hıçkırıkları yüzünden arkasını dönünce ne göreceğini gayet iyi bilmesine rağmen kendisine hâkim olamadı. Kardeşinin elinde çevirip durmakta olduğu annesinin yüzüğü durmaktaydı, ancak ağlamasına neden olan şey yüzük değildi. Önlerinde beliren ve bu dünyaya ait olmadığı için solgun ve mutsuz gözüken Edith'in ruhuydu. Boğazındaki düğümü yutkunarak aşağı indirmeye çalışırken kaşlarını çattı. Kardeşine kızgın olduğu için her ne kadar kaşları çatılmış olsa da eli, boynundaki ağır metal madalyona gitti. Salazar, babasına ait olan madalyonu avcunun içerisinde sıkarken ağlamamak için gözlerini sıktı, sessizce özür diledikten sonra gözlerini açtı. Yüzüğü nazikçe Aldith'in elinden alıp kardeşinin alnını öptü ve yumuşak bir ses tonu ile konuştu. "Gitmemiz gerek, Aldith. Tamam mı? Hem, yol üzerinde nehir bulursak biraz dinlenip oyun oynayabiliriz. Gel hadi."

Köylülere fark ettirmeden oradan ayrılmayı başardılar. Aldith'i annelerinin görüntüsünden ayırmak bir hayli zor olduğu için, ölümsüzlük taşının bulunduğu yüzüğü, kardeşi hazır olana kadar ona vermeme kararı alan Salazar, Aldith'in küçük elini tutarak Doğu İngiltere'nin serin bahar rüzgârına karşı kardeşi ile ormanın içerisinde ilerlemeye başladı. Dere kenarına geldiklerinde ise Aldith su ile oynamaya başladığında kendisi akşam için ateş yaktı ve kardeşinin eğlenmesini izlemeye koyuldu.

İlk başta Aldith'in çocukça hareketleri onu neşelendirmiş olsa da düşünceleri iki yıl önceki lanet geceye kaydı. Annesinin ve kız kardeşinin çığlıkları zihninde yankılanırken, baktığı kamp ateşinden bedenlerinin yanmış kokusunun yükseldiğine yemin edebilirdi.

On iki yaşındaki bedenini dolduran öfke katlanarak artarken, bakışlarını dikmiş olduğu alev aniden yükseldi.

The Four FoudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin