•𝙆𝙖𝙫𝙜𝙖•

53 7 50
                                    

Bence yukarıda ki müziği indirin :)

•|1 Hafta Sonra|

Gökyüzü turuncunun tonlarında gidip geliyordu. Güneş saklandığı yerden daha yeni çıkmaya başlamıştı. Herkes uyurken Tony ise çoktan uykunun esaretinden kurtulmuştu. Sakin ve sessiz ortamı izliyordu geniş penceresinden, hatta herşeyiyle hissediyordu.

Üstündeki ağır yorganı kaldırıp pencerenin önüne geçti, daha da yakından bakmak istedi. Nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Tüm kusurlardan eksik ve uzak... Hani derler ya “gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzel” diye, gerçekten öyleydi. Bunun başka bir açıklaması olamazdı çünkü. Ufuk çizgisinden yukarıya doğru gittikçe herşey daha güzel ve huzurluydu...

Ama o bu kadar huzurun arasında neden hala huzursuz hissediyordu? Kalbinde anlam yükleyemediği bir ağrı vardı. Kendine herşeyin iyi olduğunu söylese de geçmiyordu. Sakızın ayakkabı tabanına yapıştığı gibi yapışmıştı kalbinin tam ortasına.

Hala gökyüzüne bakarken biraz aşağı indirdi gözlerini, önce biraz bahçeye baktı, Jarvis dışarıda yatıyordu. Gülümsedi ona. Sonra sokağa kaydı gözleri, bir yaprak bile kıpırdamıyordu. Boylu boyuna izledi mahalleyi.

Sokağın başında biri vardı, sabahın en erken saatinde, sadece duruyordu, heykel gibiydi. 1.80 boylarında, kirli sakallı bir adamdı, ellerinde deri bir siyah eldiven, gözlerinde güneş gözlüğü, üstünde ise uzun bir palto vardı. Gözlüklerden nereye baktığı anlaşılmıyordu ama sanki... Sanki buraya bakıyordu, belkide Tony'e öyle gelmişti ama şu an göz göze olduklarını da en derinden hissediyordu.

Gözlerini görmediği halde kalbi hızlanmaya başladı, adam hiç kıpırdamadan tek tarafa odaklanmıştı. Refleksle perdesini kapatıp yatağına girdi tekrardan. Uyumaya çalıştı ama her gözünü kapağında adamın ona olan -yada ona öyle gelmişti- bakışlarını görüyordu. Kalbi göğüs kafesini kırmak istercesine atıyordu. Kısa bir bakışma da neden bu kadar etki bırakmıştı ki üstünde?

Yine kalktı yatağından, zaten birazdan kalkmak zorunda kalacaktı. Aşağı indi, her açık bir perde gördüğünde korkuyordu. “Ya seni izliyorsa” diyordu iç sesi, o da kapatıyordu perdeyi. Neden bu kadar korktuğunu bilmiyordu, tek bildiği bir an önce rahatlamak ve gurulduyan karnını doyurmaktı.

Dolabın kapağını açıp kendine iki yumurta çıkardı, basit ve hızlı, en sevdiği şeydi.

Şip şak yumurtaları hazırlayıp masaya geçti, bir bardak da portakal suyu doldurdu kendine.

Yumurta koktu olacak ki Peggy üstündeki pijamaları ile aşağı indi, gözlerini kısıp kahvaltı yapan Tony'e baktı.

“Bu acele ne oğlum?”

Evet oğlum, ona çok içten oğlum diyordu, başta Peggy, Tony rahatsız olur diye düşünmüştü ama aksine o da çok güzel karşılamıştı bu durumu. Beklediğinden de olgundu.

“Uyku tutmadı, bende erkenden hazırlanayım dedim.”

Başını “anladım” der gibi salladı, sonra da o da Fury ve kendisine kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitti. Kahvaltı sofrasını kurarken Fury de uyanmıştı.

Tony de üstünü değiştirip aşağı indi, doymuş olsa da onlarla sofra da oturuyordu. Düşünceli suratı ikisinin de dikkatini çekti. “İyi misin?” diye sordu Fury.

“Ha?” diye eğik başını ona çevirdi. “İyi misin?” diye tekrarladı Fury de. Evet anlamında kafasını salladı Tony.

“Nat ile aranızda sorun mu var?” Soru soran bu sefer Peggy idi.

DARK PARADISE {IRONWIDOW}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin