• 1 Hafta Sonra
“Bu akşam dönüşünün şerefine çok güzel bir parti veriyoruz, sakın geç kalma kemiklerini kırarım valla!”
“Seni bu kadar özlemişken geç kalmam mümkün mü sence? Akşamı iple çekiyorum ben farkındasın değil mi?”
“Ben onu bunu bilmem, akşam geç kalmayacaksın.”
“Tamam sen merak etme, tam vaktinde ordayım.” Aslında tam vaktinde orda olmayacaktı, onların beklediği saatten daha erken iniyordu uçağı. O da onlara ufak çaplı bir sürpriz yapacaktı.
“Kapatmadan önce birşey demeliyim” diye başladı Natasha, derin bir nefes aldı. Bunu gerçekten nasıl diyeceğini bilmiyordu, alacağı tepkiyi düşünerek tek nefes de söyledi “Robert'ı da çağırdım.”
Tony cevap vermedi, bir süre sessiz kalmayı tercih etti.
“Tony biliyorsun ki zaten bir kaç güne geri dönmek zorunda kalacak, en azından mutlu dönmesini sağla. Hem ikimizde onunla aranın iyi olmasını istediğini biliyoruz, neden bu gerçeği kabul etmek istemiyorsun ki? O asker Tony, onun hayatı bize göre daha da tehlikede, yarın ne olacağını bilemeyiz. Sonradan pişman olmak istemezsin, Fury ve Peggy ile de konuştum ve bana hak verdiler-”
Natasha ikna etme çabalarını sürdürürken Tony çoktan vereceği cevabı biliyordu zaten. Öyle güzel konuşuyordu ki Natasha, Tony hayır demek istese bile diyemezdi.
“Tamam. İyi yapmışsın, geldiğimde görüşürüz” diyip direk kapadı telefonu, sonra da cebine attı, tek isteği uçağın bir an önce yere inmesi ve ailesine kavuşmaktı. Robert konusu canını biraz sıksa da Nat haklıydı. Yarın ne olacağını kimse bilemezdi. Onunla da devam edebilirdi belki yoluna. Belki bugün ona gitme diyebilirdi, ne kadar inanmak istemese de onun varlığını bilmek bile huzur veriyordu.
Uçağa bindiği anda gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı, böylelikle hem Stephen ve diğerleri ile iletişim kurmazdı hem de yol daha hızlı geçerdi.
°
Natasha'ların evinde büyük ve heyecanlı bir curcuna vardı. Herkes Tony'i göreceği için çok heyecanlıydı. Bu bir hafta ne kadar kısa bir süre olsada herkese olduğundan daha uzun gelmişti, özellikle de Natasha için. Bir an önce doya doya sarılıp öpmek istiyordu, ona karşı olan özlemi her hareketiyle daha da belli oluyordu. Sabahtan beri tam on tabak kırmıştı, nedeni ise her daim elinin ayağının titremesiydi.
Şişirdiği son balonu da televizyonun üzerine astı. Renk curcunası yaşanıyordu adeta evde. Herkes neşe içinde sohbet edip konuşuyordu. Mutluydular.
Natasha uzaktan ev ahilisine baktı, yüzünde kocaman bir gülümseme ile izledi hepsini, sonra adımlarını odasına çevirdi.
Masasının üstünde duran iki konser biletini pantolonunun cebine sıkıştırdı, başlarına birşey gelir diye çok korkuyordu çünkü bu Tony'nin en sevdiği grubun konser biletiydi, başlarına birşey gelse yenisini de bulamazdı, hepsi daha bir ay öncesinden tükenmişti.
Gerçekten büyük ve ikisi için çok anlamlı bir konser olacağı belliydi. Biletleri verdiği anda ki Tony'nin yüz ifadesini düşündü, herhalde sevinçten kucağına alıp etrafında bir kaç tur dönerdi.
Sırıtarak hayal ettiğini farketti “Sağlak çocuk” dedi odasını terk ederken.
°
Kulaklarında yankılanan anons ile esneyerek yerinden doğruldu. Gerçekten deliksiz bir uyku çekmişti. Sırayla herkes yerinden kalkarken o da sırt çantasını alıp çıkışa yöneldi.
“Hemen gidiyor musun?” diye sordu Stephen “Daha ufak bir kutlama yapacaktık.”
“Eve erkenden gidip sürpriz yapmak istiyorum. Siz takılın” diyip hemen havaalanının çıkışına yöneldi, bir süre boş taksi bekledikten sonra sonunda evin yolunu tutabilmişti. O kadar heyecanlıydı ki, hepsini çok özlemişti.
Bir süre bulutların hareketlerini dikizledi, sonra da telefonun titremesi ile elini cebine attı.
Bilinmeyen bir numara tarafından aranıyordu.
Kaşlarını çatarak açtı telefonu.
“Buyrun” dedi meraklı ses tonuyla.
“Merhaba” diye bir ses geldi karşı taraftan, çok boğuk geliyordu, böyle çok derinden.
“Kimsiniz?” diye sordu direk.
“Hani şu klişe kötü adam telefon konuşması vardır ya, bende onlardan biriyim.”
“Ne saçmalıyorsun?” diye sordu bu sefer.
“İnsanın sevdikleri zarar görünce gerçekten deliriyormuş biliyor musun? İntikam hissi insanın tüm bedenini fark etmeden ele geçiriyor, her hücrene işliyor.”
“Ben ne dediğinizi gerçekten anlamıyorum.” Telefonu bir yandan kapamak istiyordu ama bir yandan da merak beynini ele geçirmişti. Kapatamıyordu.
“Senin ailen bana hep zarar verdi! Robert da, Howard da! Hepinizden nefret ediyorum.”
Tony korkuyla yutkunurken etrafına bakmaya başladı. Belki bir yerden izleniyordu. Sadece bir sapıktı telefondaki.
“Hepiniz ölün istiyorum! Hemde hepiniz! Hepinizi cehennemin dibine göndermek istiyorum!”
“Bakın gerçekten fazla olmaya başladı bu! Rahatsız ediyorsunuz.” Korku sesi de dahil tüm bedenini çoktan ele geçirmişti.
“Döndüğünde nasıl bir manzara ile karşılaşmayı düşünüyorsun? Ben sana önden bilgi veriyim en iyisi” Derin ve korkutucu bir sessizlik havaya yayılırken adam tekrardan söze girdi “Kan dolu! Leş dolu!”
Telefon kapandığını belli ederken Tony bir kez daha yutkundu. Korkuyordu. Beyni herşeyi bırakmış sadece korkuyordu. Saç telinden parmaklarına kadar yayılmıştı bu duygu. Kaybetme duygusu.
Gözleri yolla buluştuğunda ilerlemediklerini farketti. “N-Ne oldu?” Diye sordu şoföre. “B-Benim gitmem lazım.” Hala şokun tesiri altındayken ağzında birşeyler geveliyordu.
“Bilmiyorum. Bir anda trafik sıkıştı. İleride kaza falan olmuş olabilir.”
Olmaz anlamında kafasını salladı Tony. Onun gitmesi gerekiyordu. Ailesinin yanında olması gerekiyordu. Güvende olduklarından emin olmalıydı.
“Ben gitmeliyim.” Dedi tekrardan. Bozuk plak gibi tekrarlıyordu bunu. Bir anlığına da olsa bilinç aydınlanması yaşamış gibi kendini dışarıya attı.
O gitmeliydi.
Soğuk hava bedenine işleyince nefes alış verişleri de hızlandı. Sarsak adımlarla arabaların arasından geçerken taksicinin ona bağırması şu an umrunda olan son şey bile değildi.
<•>
Final bölümünü de atasım var lqkdnkelwflnfms
Olayları yüzeysel geçmiş olabilirim, o yüzden pardon
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK PARADISE {IRONWIDOW}
Teen FictionGözlerimi Kapattığım Her An Every time I close my eyes Karanlık bir cennet gibi It's like a dark paradise ✨ |TAMAMLANDI|