24 Kasım 2013
Oradayım.
Halı sahasının tribün kısmında oturuyor senin maçını izliyorum. Tenha bir yer ama olsun. Sen çok güzel oynuyorsun. Oynadığın oyununa yoğunlaşmışsın. Topu sürüş şeklin, rakiplerinden kaçırış şeklin kendine has. Futboldan anlamam ama iyi oynadığını biliyorum. Senin sayende önde gidiyorsunuz.
Oturduğum kısımda pek fazla kimse yok ama aşağı oturaklarda maçı izleyenler var.
Senden başkasına gözüm gitmiyor, seni tüm gün böyle izleyebilirim. Karakterini tanımak istiyorum. Futbol seviyorsun. Başka neler seviyorsun? Başka nelerden hoşlanıyorsun?
Sarı saçlarımdaki, beyaz şapkanın önünü biraz daha aşağıya indiriyorum. Bilmiyorum ama tanınmak istemiyorum. Senin beni tanımayacağını biliyorum ama tanısan bile hakkımda ne düşüneceğini bilmiyorum. Sonuçta durmadan seni izleyen bir kızım. Senin gittiğin yerleri öğrenmek isteyen bir kızım. Takıntılı olduğumu düşünebilirsin ama öyle biri değilim. Beni sana çeken bir ip var, sadece bunu sen göremiyorsun.
Maçın bitiyor ve senin bulunduğun takım kazanıyor. Güldüğünü görüyorum. Karnımdaki kelebekler, kanat çırpışıyor. Güldüğünde, gözlerindeki yeşilliklerde tebessüm ediyor. Böyle gülmeyi nereden öğrendin ki?
Arkadaşına doğru bir şey diyorsun, sırtını sıvazlıyorsun. Belli ki birbirinizi tebrik ediyorsunuz. Ardından tribünde oturanlar teker teker kalmaya başlıyor, sende arkadaşlarınla giyinme odasına doğru gidiyorsun. Öyle tahmin ediyorum.
Gitme vaktim geldi. En son ben kalkıyorum.
Kolumdaki saatime bakıyorum. Akşam olmak üzere. Gidecek yolum var.
Halı sahanın çıkışına doğru yöneliyorum. Gündüz olmasına rağmen sokağın ıssızlığı içimi korkutuyor. Geldiğim yönden eve gitmek için adım atıyorum ve o sırada birden kolumdan kaldırıma çekiliyorum. Neler olduğunu anlamıyorum bile ama o an önümden hızla bir araba geçiyor ve beni solluyor. Kalbim ağzımda atıyor. Bir adım daha atsam, arabanın altında kalacağımın düşüncesi, korkuyla titrememe neden oluyor.
"Dikkat et," diyor biri. Nefeslerim birbirine karışıyor. Saniyeler önce olacak olanla yüzleşmem bitmiyor. Kolumdaki temas sonlanıyor. "Bir dahakine sağına soluna bakmalısın."
Ama tanıyorum. Bu sesi bir şekilde korku dolu anımda tanıyorum.
Başımı yanıma doğru çeviriyorum ve senin yeşil gözlerinle karşılıyorum. Bu nasıl olabilir diye düşünüyorum? Beni sen mi kurtardın?
"İyi misin?" soruyorsun bu sefer şaşkınlıkla baktığımı görünce. Üstünü değiştirmişsin, kolunda da antrenman çantan duruyor. Bir yandan da şok geçiren yüzüme bakıyorsun.
"İyiyim," diyorum zar zor. Kalbimin atışıyla korkum birbirine karıştı. Hangisi daha ön planda anlayamıyorum. "Teşekkür ederim."
Yosun gözlerin, yüzümde gidip geliyor ve ansızın, "Daha önce karşılaşmış mıydık?" diye soruyorsun. "Yüzün tanıdık geliyor."
O an birileri sana sesleniyor. Arkadaşların seni çağırıyor.
Cevap veremiyorum. Ne diyebilirim ki o an? Yüzüne bakmaya devam ediyorum. Arkadaşların gelmen için ısrar ediyor. Sende karar veriyorsun. Sorunun cevabını almadan, tekrardan "Dikkatli ol," diye uyarıda bulunuyorsun. Ardından da yanımdan seni bekleyen arkadaşlarının yanına gidiyorsun. Oysa okulda arkadaşlarının olmadığını düşünmüştüm. Belki de yoktur. Bu insanlar senin mahallendendir. Bunu şu an düşünemem.
O an düşündüğüm şey çok farklı.
Kaldırımda dikilirken, belki arkana bakarsın diye yolda gidişini izliyorum. Çünkü izlediğim filmlerde her zaman böyle oluyor. Bekliyorum, bekliyorum. En sonunda cidden omzundan arkana bakınıyorsun. Gözlerin bulunduğun tarafa kayıyor ve kendimi o filmlerin içinde gibi hissediyorum.
Bu sefer beni gördün. Beni tanıdığını bile ima ettin. En önemlisi hayatımı kurtardın.
Toprak Öztürk.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya ile Toprak
NouvellesBu benim günlüğüm. Ona yazdığım günlüğün sayfaları. Bu bir Papatyalı kızın, her sayfası Toprak kokusuna bulanana kadar yazdığı günlüğün sayfaları...