Bölüm 10: karanlık çöktü.

14 1 0
                                    

(Mehir'in anlatımıyla)

1 ay sonra...

Günler hızla geçip gidiyordu. Kasım ayı okadar hızlı geçmişti ki inanamıyordum. Normalde hayatı, okulu sevmeyen ben, sabahları tuhaf bir heyecanla uyanıyordum. Yoksa başa mı dönüyoruz Mehir? Aman Allah korusun iç ses, yine aynı yanlışı yapmak yok! Gece ile ders arasında birkaç sohbetimiz olduğundan beri kendimi tuhaf hissediyordum. Ama onunla konuşmak beni mutlu ediyordu.

"Kızım Doğanay geldi. Kapıda bekliyoo..hadii!" annemin mutfaktan bağırmasıyla ayaklanıp düşüncelerimden kurtuldum. -"Tamaamm!" diye bağırdıktan sonra hazırlanmadığım aklıma gelince dolabıma fırladım. Siyah bir sweat ve kot pantolonumu giydim hemen.Dün banyo olduğum için saçım çok kabarmıştı, basit bir topuz yaptım buyüzden. Okul çantamıda alıp aşağıya indim "Anne ben çıkıyorum!" kot çeketimi alıp ayakkabılarımı giydikten sonra çıktım.


Doğanay yine kornaya peş peşe basarak tüm sokağı sinir krizine sokmuştu. Camdan komşular sinirli bir şekilde bağırarak sesleniyolardı.

"Ooo yürüyen yatağımız sonunda teşrif ettiler..." Doğanay kaşlarını çatmış bir vaziyette bana kızınca, onu çok tatlı buluyodum. Arabaya bindiğim sırada -" Yürüyen yatak mı?" diye kaşlarımı sorarcasına kaldırdım. Kafama birtane vurdu. Muhtemelen geç kaldığım içindi. Okula normalde yürüyerek giderdim fakat şu son hafta çok rüzgar olduğundan annem Doğanay ile birlikte gitmemi güvenli buluyordu. En azından onun için güvenliydi. Doğanayın arabayı deli dolu sürdüğünden habersizdi anneciğim.


Okula varınca kaşlarımı çattım. "Bugün okul nekadarda boş...tuhaf." Doğanayda söylediğimi onaylarcasına başını salladı.

Arabayı park ettikten sonra kantine gitmeye karar verdik, dersimizin başlamasına daha zaman vardı. Kantine girer girmez gözlerim Geceyi buldu bir kenarda kulağında kulaklık takmış, kafasını masanın üstünde birleştirdiği kollarının üzerine koymuş uyuya kalmıştı. Çok tatlı. "Doğanay sen kahveleri al gel ben şurdayım." diyerek Gecenin olduğu masayı gösterdim başımla. Masaya yürüyene kadar uyandırsam mı diye tereddütte kaldım. 


Onu rahatsız etmeyecek bir şekilde "Gece...Gece uyan hadi..." Ses yok. Muhtemelen kulağındaki kulaklıklar yüzünden beni duymuyordu. Elimi yavaşça kulaklığı almak için uzattığım sırada aniden beni bileğimden kavrayınca olduğum yerde sıçradım. Aynı şekilde oda sıçramıştı benim tepkimden. Annesinin vazosunu kırmış bir çocuk gibi bakıyordu gözlerime. "Özür dilerim bu kadar korkacağını tahmin edemedim." 

-"Yok sorun değil. Ben olduğumu nasıl anladın?" 

Tatlı bir gülümseme belirdi yüzünde "Parfümünden..."

Oha! kalbin az daha hızlı çarparsa çocuk duycak, napıyon kızım. Sadece birbirimize bakıyorduk. Buna çok şaşırmamalıydım bende onu parfümünden anlayabiliyordum. Çok keskin ve nefes kesiciydi. 

Tabiki derin sessizliğimizi bozan yine Doğanay olmuştu.

"Kahveleer geldii..." durdu ve Geceye bir bakış attıktan sonra bana döndü "vampir, burdamı içeceğiz?" hâlâ Geceye ısınamamıştı. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Benden önce Gece anlamış gibi araya girdi "Ben sınıfa çıkıyorum, afiyet olsun" tam giderken göz kırparak bana bir nefes kadar yakınmış gibi yanımdan geçti. O keskin ve büyüleyici parfum kokusu üstümdeydi sanki şu an.

Kahvelerimiz bittikten sonra ikimizde kendi derslerimize gitmek için vedalaştık. Tam sınıfa çıkıyodum ki âni bir çığlık duymamla irkildim. Muhtemelen kimse duymamıştı çünkü ses yangın merdivenlerin tarafından geliyordu. Yavaş yavaş oraya yürürken içimden bir ses korktuğum için Geceyi aramam gerektiğini söylüyordu. Aradım. Açmadı. Mesaj attım;

"2. katın yangın merdivenlerin orada çığlık sesi geldi..."

"Şimdi oraya doğru yürüyorum..."

"Gelir misin?"

Titreyen parmaklarımla mesajı gönderdikten sonra yangın merdivenlerin yanındaki odaya  ulaştığımı fark edince çok gerildim. Cesaretimi toplayıp kapıyı açtım.

Gördüğüm görüntü karşısında âdeta şoka girmiştim. Ellerim buz kesmiş, dudaklarım kurumuştu. Hayat durdu sanki. İşte şimdi hayatıma büyük bir karanlık çökmüştü...










Karanlık çökünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin