Uzun zamandır çekmediğim kadar deliksiz ve huzurlu bir uykunun peşine araladım gözlerimi. Gözümün önünde beliren bir çift gözdü. Jeno'nun gözleri...
Birbirimize günaydın demedik, güzel sözcükler kullanmadık zaten normal insanlar gibi konuşacak raddede de değildik lakin üzerine eğilip içimden geldiği gibi burnunun ucuna belirsiz bir öpücük kondurmuştum, sebepsizce. Şaşırmadı, tek ton değişmedi bakışlarında. Geri çekilmemle ayaklandı.
"Anahtarı ver artık, eve gideceğim."
Cebimde değildi anahtar. Lakin aramama gerek kalmadan hemen yatağın yanında, yerde olduğunu fark edip aldım elime. Elimde tuttuğum anahtarı almaya yeltendiğinde kapanan avcuma gözlerini devirdi.
"Bir saat sonra hazır ol, seninle bir yere gideceğiz."
"Pekala."
İşte bunu beklemiyordum. Neden hemen kabul etmişti ki? Benimle alay mı ediyordu?
"Gelicek misin benimle?"
"Gelmeme gibi bir şansım mı var? Kucağına alır yine istediğini yaptırırsın sen."
Kafamı salladım usulca. Çabucak tanımıştı beni. Kapıyı açıp sıcak tavrım ile uğurladım onu. Odamdan çıktığı an içime dolan hüznü kendime yalnızca bir saat sonra onu yeniden göreceğimi hatırlatarak dindirirken odama bıraktığı kokusunu içledim. Dün gece nasıl olmuştu da sessizce güvenmiştik birbirimize? Kollarının arasına beni nasıl sığdırmıştı tek kelimeyi bile bana çok görürken?..
Duşa girmeden önce canımımın önüne geçtim. O da benim gibi banyoya girecekti anlaşılan, üzerindeki parçaları bir bir çıkartırken yaptığımız saygısızlık olduğunu karar verdim ve fazlasını görmeden kendimi banyoya attım.
Şanslıydım ki bu sefer kesilmemişti sular. Bedenim sıcak su ile rahatça gevşemiş, papatya kokusu yeniden saçlarıma karıştı.
Banyonun ardından özenle taradım saçlarımı. Üzerime basit bir tişört giyindim, altıma siyah dar kotumu da çekip son hamle olarak belime gömleğimi bağladım. Aynadaki görüntüm tatmin ederken daha fazla vakit kaybetmemek adına çıktım evden.
Adımların onun evine yaklaştıkça içim kıpraşıyordu. Henüz kabul etmiyordum lakin elbet yakında ona karşı farklı hislerim olduğunu fark edecektim. Bu kadar heyecan normal değildi.
Çalmak için zile ulaştı parmaklarım lakin dokunmadan açıldı kapı. Dağınık ıslak saçlarından enfes şampuan kokusu yayılan Jeno, kolsuz bol Tişörtü ile özenle yapılmış kaslarını sergiliyor, altına giyindiği kısa şortu ile de şekilli bacaklarını sunuyordu. Kulağında ki dört deliği ve kıkırdağındaki piercingini o ana kadar hiç fark etmemiş olmanın kızgınlığı yeşerdi içimde. Bu gözden kaçırılmayacak türde bir ayrıntı idi.
Kusursuz görüntüsü keskin bakışlarım altında ezilirken bakışlarımın yaramazlığını fark etmiş olacak ki gülümsedi memnuniyetle. Çene kıvrımımı tutarak kaldırdı başımı. Gözlerim onunkilerle buluşurken arsızlığımı yeşertmek için serpilen hisleri yutkunur gibi geriye attım.
"Yetmez mi?"
"Hm?"
"Gözlerinle diyorum, yeterince yemedin mi?"
"Başka türlü yememi mi istersin?"
Ani gelişen konuşmamızın sonunda kullandığım kelime bütününe ben bile şok olurken onun büyüyen gözleri garip kalmamıştı. Tam şuan kendimi onunla ileri boyutta şeyler yaparken düşündüm lakin değildi zamanı. Bir adamın, insanın kösnüllüğünü saran varlığının o sıcak duygusunu hissetmeyi, gerçekten heyecanlanmayı değil, sadece bunun imzasını seviyordum. Zira deneyimsizdim, hiç sevgilim olmamıştı. Bilmiyordum kalbimin yarısını nasıl başkasıyla paylaşacağımı. Öğrenilmiş arsız imalar memnun ediyordu yalnızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rumours°nomin
Fiksi Penggemar"Seni incitmek istemiyorum ama sen acı çekmek için yaşıyorsun." -Xuehua ❄️