Bölüm On Altı:"Sonbahar Güneşi"

305 36 49
                                    

Abimin yalvarışları üzerine onu kırmayarak özenle hazırlanmış kendi aralarında nişan yaptıkları sevgilisinin kapısının önüne kadar gelmiştim.

Elimde tuttuğum çiçek buketini üzerini düzeltmeyi bitiren abime verirken iç güdüsel olarak bende kendime kısaca çeki düzen verdim.

Çaldığım kapı Doyoung hyung tarafından açılırken kibar tebessümler eşliğinde bizi davet ettiği salondaki yemek masasına yerleştik. Bir nevi tanışma yemeği türü etkinliğimizde düğünleri hakkında karara varacak o tarihe göre de ailemizi çağıracaktık.

Çok geçmeden karşıma 'Aydınlık Kasaba' da tanıştığım Bayan Tiffany ve elini tuttuğundan anladığım kadarıyla eşi Kim Taeyeon oturmuştu. Onlar yerleşirken Bayan Taeyeon'un Doyoung hyungun kuzeni olduğunu da öğrenmiştim.

İkilinin peşine Yeonjun ve daha önce hiç tanışmadığım Jeno'nun ikizi masadaki yerlerini aldılar. Moonbin 'Aydınlık Kasaba' da okuyordu. O da bu güzel akşam yemeği için gelmişti.

Yemek servisi bir yandan başlarken tam karşımdaki boş sandalyeden ayıramıyordum gözlerimi. Jeno'nun aksine sıcakkanlılığı ve kocaman gülümsemesi ile göze çarpan Moonbin ile keyifli bir sohbet dahilindeydim lakin gözlerim hep onu arıyordu. İçim yanıyordu özlemimden...

Önüme koyulan çorbayı içmek için ağzıma götürdüğüm sırada kapı pervazından o tanıdık ses duyuldu.

"İçme onu. İçinde havuç var."

Pijamalarını çıkarma zahmetinde  bulunmamış Jeno yüzüme bir saniye dahi bakmadan boş sandalyeyi doldurmuştu.

"Havuca alerjin mi var?"

Abimin sorusu ile masaya tuhaf esintiler yön vermiş, herkesin gözü üzerimde toplanmıştı. Abimin bilmeyip Jeno'nun bilmesi şaşırtmış olmalıydı.

"Hayır, yok. Keyifle içeceğim."

Çocuk gibi davrandığımın farkındaydım lakin elimde değildi. Uzun zaman sonra karşımdaydı sevdiğim adam. Benimle ilgili en ufak detayı bile unutmadığını söylerken çıkmıştı karşıma yeniden. Nasıl olurda titremezdi ellerim...

Herkes eski halini alıp abimle nişanlısının güzel anılarına dalarken ağzıma götürdüğüm kaşığı çekti elimden. Sessizce tabağı önümden almış, başka bir tabağı koymuştu. Bu sefer oldukça sessiz olduğundan kimsenin dikkatini çekmemişti ancak yüksek sesle atan kalbim ile ayaklandım.

"İzninizle,tuvaleti kullanabilir miyim?"

Yerini biliyordum tuvaletin lakin bana o an lazım olan şey hava almaktı. Onun tarafından hala önemsemiyor olmak içimde ağlama isteği uyandırıyordu ve kendimi tutmak son derece zordu.

Dış kapıyı açıp dışarı çıktım. Kafamı duvara yasladım, derin derin çektim sonbahar yağmurunun sebep olduğu o nemli toprak kokusunu ciğerlerime. Üzerimdeki ince gömlek üşütse de ruhumu kaplayan huzuru önemsedim, öylece bekledim.

Jeno'dan sonra daha da az yemek yemeye başlamanın sonucu olarak iyice incelen belime dolanan kollar ürpertti aniden. Kokusu burnuma dolan kişi arkadan sıkıca sarılmıştı onsuzluktan çürüyen bedenime. Burnunu enseme gömerek derin derin soluklar aldı.

"Tuvalet içerideydi."

Çok özlemiştim kelimelerin dilinde oluşturduğu dansı. Kapadım gözlerimi. Dudakları boynuma sürterken yukarı kıvrılan dudaklarımın üzerinden ince bir yaş süzüldü.

"Seni özlemedim Jaemin çünkü özlemek hissettiklerim karşısında öyle aciz kalıyor ki..."

Belime dolalı ellerinin üzerine koydum elimi. Sonbaharın soğuğu onun ellerinin yanında ateşe çalınıyordu.

rumours°nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin