İki yüzlü

46 9 7
                                    

Bu kez bir sürpriz yaptım! Bu bölümü baştan sona kadar Büyük Prens Seo Hyeon anlatacak! Benim yazdıklarımdan en sevdiğim karakter buydu ve onun için bir bölüm ayırmaya karar verdim :D Umarım seversiniz! İyi okumalar..:)
(Not: Yukarıdaki tatlı adam elbette ki katı prensimizle uyuşmadı ama mimikleri bu adam kadar iyi yapanı görmedim :D)

İki yüzlü.

İşte beni tanımlayan bir kelime. Kendime defalarca yaptığım her şeyin doğru olan olduğunu söyledim. Ama yıllar geçince bunun sadece bir bahane olduğuna karar verdim.

İki yüzlü. Bu bendim. Ben Joseon hanedanlığının Kraliyet soyundan gelen bir sonraki kral İki yüzlü Veliaht Prens Seo Hyeon'dum. Bunu artık kabullendim. Kraliyet soyuyla doğmak bir çoklar için muhteşem bir ayrıcalıktı. Ama bizim için değil. Bizim için kabustu. Ölene kadar sürecek bir kabus.

Bir savaştaydık sarayda bunu biliyordum. Halkın bundan haberi yoktu çünkü savaşımız kılıçla değil hile ve entrikalarla yapılıyordu. Bir tarafta soyum öbür tarafta iyiler vardı. Rahmetli kral Kang Dae masum değildi ama kesinlikle iyi bir adamdı. Ona karşılık Ji Yoon masum ve iyi ama bunun uzun süreceğini sanmıyordum çünkü ailem önlerine çıkan her şeyi kana buluyordu. Peki ben hangi taraftaydım? Kanımı mı seçecektim yoksa kalbimin istediğini mi? Yoksa iki yüzlü olmaya devam mı edecektim?

"Majesteleri Kral teşrif ettiler!"

"Hoş geldiniz Kralım."

"Seo Hyeon, oğlum. Bir süredir seni huzursuz gördüm. Bunun bir sebebi var mı?"

Babam beni merak mı etmişti?

"Endişelenmenize gerek yok Majesteleri. Ming beni biraz yordu sadece."

"Ahh Ming demek. Her şeyin sorunu o. Keşke bir hata yapsalar da hepsini kılıçtan geçirsek."

"Bunun bir çözüm olduğunu sanmıyorum."

"Ne o Seo Hyeon? Yaşlı babanı yetersiz mi görüyorsun? Yoksa şimdiden tahta göz mü koydun?"

"Böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyorsunuz majesteleri."

"O zaman söyle bana. Geçenlerde kütüphanede yasak bölüme girmişsin. Bunu ilk defa yaptın. Neden şimdi?"

Demek onu bana bile göstermek istemiyor.

"Sadece daha ilgili olmak istedim o kadar."

"Demek gerçekten tahtı istiyorsun. Ama maalesef anca ölürsem alabilirsin ve benim ölmeye niyetim yok."

"Tahtta falan gözüm yok majesteleri! Bir kez olsun bana güvenemez misiniz?"

"Öyle söylüyorsan sana güveniyorum oğlum. Affet bu aralar Zevce Min kulağıma tekinsiz laflar söylüyor."

"Ne gibi?"

"Kraliçe Sun'un, arkadaşının intikamı için hazırlandığı gibi şeyler.."

"Zevceniz-"

"Annen."

"Zevceniz kıskanç bir kadındır Kralım. Ve kıskanç kadınların söylediklerini dinlemenize gerek yok."

"Ah Seo Hyeon... Umarım haklısındır. Ama öte yandan o ve Ji Yoon beraber çok vakit geçirdi. Kraliçeyi etkilemiş olabilir."

"Ji Yoon'u gözünüzde çok büyütüyor gibisiniz."

"Şuanlık bir pürüz ama ileride büyük belalara sebebiyet verebilir."

Kehanetten bahsediyor. Benden saklamak istediği de bu olmalı.

"Kraliçem ve o kız asla birlikte durmamalıydı. Böylece Ji Yoon sonsuza kadar kabuğunda kalırdı."

Onun ailesini parçaladınız zaten. Şimdi sahip olduğu ikinci ailesini de mi almaya niyetlisiniz?

"Ama Ji Yoon hiç kız sahibi olamamış Kraliçe'ye iyi geldiği muhakkak."

"Orası da öyle. Neyse oğlum ne zamandır baş başa kalamamıştık. Bir baba-oğul sohbet edelim. Söyle bana. Sevdiğin biri var mı?"

Sevdiğim biri mi? Siz ve amansız hırsınız yüzünden, körlüğünüz yüzünden hayatım mahvoldu! Sevmeye ihtiyacım yok benim! Tek istediğim tüm bunların son bulması... Majesteleri. Daha ne kadar bu savaşı görmezlikten geleceksiniz? Daha ne kadar can çekişmemi seyredeceksiniz?

"Yok Kralım. Böyle bir zamanda bunu düşünmek biraz..."

"Seo Hyeon senin için endişeleniyorum oğlum. Ne bir arkadaşın var ne sevdiğin biri... Kardeşinle de geçinemezsin. Baban gibi yapayalnız mı olmayı planlıyorsun?"

"Kardeşimle geçinemeyeceğimi kim söyledi? Shin Kwang kötü düşünceleri olan biri değildir."

"Ama sonradan olacak. Bu Kraliyet Ailesinde doğan erkek kardeşlerin kaderidir. Kwang tahtı almak için her şeyi yapacak."

"Kendi oğlunuzdan bahsediyorsunuz!"

"Seo Hyeon seni büyük olduğun için veliaht yapmadım. Bana en çok senin benzediğin için yaptım. Kalbindeki hisleri yok et ve yalnız bir savaş komutanı olduğunu düşün. Anladın mı beni?"

"Evet majesteleri."

"Benim şimdi gitmem lazım sonra yine konuşuruz. A unutmadan bu sefer Ming'e sende geleceksin. Veliahdımızı görsünler."

"Bu kimin fikriydi majesteleri?"

"Baş Danışmanımın."

"Peki Kralım. İyi günler dilerim."

Lanet adam. Saray şuan karmakarışıkken beni niye ülke dışına göndermeye çalışıyordu? Yoksa yine hain planlar mı yapıyorlardı? Hiddetle annemi görmeye gittim.

"Seni buraya hangi rüzgar attı oğlum? Sen bizi görmeye gelmezdin."

"Neler oluyor Zevce Min? Babanız beni neden Ming'e göndermeye çalışıyor?"

"Haddini aşma Seo Hyeon! Artık şu resmi hitapları da bırak. Deden sadece seni komşu ülkelere tanıtmak istiyor o kadar!"

"Öyle mi? Buna inanmamı bekleyemezsiniz herhalde! Yıllarca bu taktiklerle beni uzaklara gönderip masum insanların canına kıydınız!"

"Gerekliydi çünkü! Sen işimize çomak sokup durmasaydın göndermek zorunda kalmazdık!"

"Zevce Min! Eski Kraliçe Geum Ok'un da mı ölmesi gerekiyordu?!"

Yüzündeki tüm kan bir anda çekilmişti. Eski mevzuları açmamı beklemiyordu sanırım. Gerçi bende beklemiyordum. Neden susup susup şimdi her şeyi tüm dünyaya duyurasım vardı? Sanki içimde bir şeyler patlamayı bekliyordu.

"Sen ne cüretle..! Evet! Ölmesi gerekiyordu!"

"Öldürdünüz de ne oldu? Bir erkek çocuk doğursaydı bile taht yine babamın olacaktı! Siz boş yere iki cana kıydınız Zevce Min! Belli ki hala kana doymadınız. Beni iyi dinleyin Zevce Min! Döndüğümde birini yine hilelerinizle öldürürseniz veliahtlıktan vazgeçerim!"

"BUNU YAPAMAZSIN!"

"İddaaya var mısınız Zevce Min? Deneyin ve görün o halde!"

"Seni..."

Dışarıda derin derin nefes aldım. Bende böyleydim işte. İki yüzlü. Şimdi Ji Yoon'u koruyordum ama onu kırbaçlattıran da bendim. Planlarını anneme söyleyen de bendim. Masumların ölümüne susan da bendim. İşte ben böyle bir insandım.

İki yüzlü.

PRENSES ve MUHAFIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin