Önümdeki masaya başımı yasladım.
''Aptal şey...bir de gülüyor...''
Yaşadığım hayal kırıklığını anlatamazdım. Hem neden ben hayal kırıklığı yaşıyordum ki?.. Ömer beni üzebilecek, hayal kırıklığına uğratabilecek bir insan mıydı?
Üstelik bir de arkamdan bağırmıştı, durup bakmama rağmen onu dinlemeden yürümeye devam ettim, iyi ki de etmişim. Onunla muhatap olmadığım için gurur duydum kendimle. Ama bir yerlerde..Beni rahatsız eden bir şey vardı. Ne zamandır ortaya çıkmasını istemediğim duygularımı Ömer'e karşı olan sinirimle, hırçınlığımla, öfkemle kapatmaya çalışıyordum. Aslında böyle biri değildim ben. Böyle olmamın sebebi belki de Mehmet'ti. Ama değişmeliydim, eski halime geri dönmeliydim. Ömer'e karşı çok sert davranıyordum ve onu sürekli kırdığımın da farkındaydım. Onu kırmak istemiyordum ama...
Artık bunları düşünmemin de bir anlamı yoktu aslında. Onun nişanlısı vardı...
Yanımdaki sandalyeye birinin oturmasıyla başımı kaldırmam bir oldu. Karşımda az önce Ömer'in yanına gelen o kız bana gülerek bakıyordu. Boş bir ifadeyle baktım ona. Normalde gülümser ve sohbet ederdim ama bunu onunla yapamazdım, içimden hiç gelmiyordu. Neden ki?.. Ömer'in nişanlısı olduğu için mi?..
Kız ''Pek iyi gözükmüyorsun'' dedi endişeli bir sesle.
''Yok,iyiyim çok şükür'' soğuk bir sesle karşılık verdim.
''Ömer'e mi kızdın?''diye sorduğunda şaşırdım ve hissettiğim mahcuplukla, ''Hayır,nişanlınıza neden kızgın olayım?'' dedim. Bunu duyunca kız da aynı Ömer gibi gülmeye başladı.
Ömer'in nişanlı olmasını bi'tek ben ciddiye alıyordum galiba...
Kız gülmeye devam ederken çantasından süslü bir kağıt çıkardı ve bana uzattı. Bir kağıda baktım bir de ona. Bana ''Alsana'' dedi. Çekinerek yavaşça kağıdı aldım. Bu bir davetiyeydi, nişan davetiyesi...
İçini açtım. Ömer'in adının yazmasını bekliyordum ama yazan şey ''Ali Kılıç&Mine Beyazıt''tı. Bu davetiyede Ömer'in adı yoktu. Yoksa...Hayır hayır, olamaz. Yanlış anlamış olamam değil mi?
Kızın bana bakıp sesli gülmesiyle kendimi yerin dibine girmiş gibi hissediyordum. Ah...Allah'ım..Her şeyi yanlış anlamışım...Demek bu kızın nişanlısı Ömer değildi, peki aralarındaki samimiyet nereden geliyordu? Yoksa kardeşi miydi?
Hızlıca ayağa kalktım. Başımı önüme eğdim ve ''Kusura bakmayın ben yanlış anladım galiba her şeyi, gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum'' dedim. Kız da ayağa kalkıp ellerini omuzlarıma koydu.
''Önemli değil tatlım. Ben Ömer'İn ablası Mine'' dedi gülümseyerek. Başımı kaldırdım ve Ömer'in ablasının yüzüne baktım. Allah'ım bunu daha önce nasıl fark edemedim ki? Aynı bakış, aynı gülüş...
Utançtan yanaklarımın kızardığını hissettim.
''Tanıştığımıza memnun oldum Mine abla, Ben Betül''dedim utana sıkıla. O anda Mine abla kapıya doğru baktı ve göz kırptı. O bakınca ben de kapıya doğru baktım. Kafenin kapısının önünde Ömer duruyordu. Ömer de ablasına güldükten sonra bana baktı. Göz göze gelince gülen yüzü yavaşça soldu. Kahverengi gözlerini her zamanki gibi hüzün bürüdü. Bir şey dedi bana bakarak. Bir şey dedi ama duyamadım, sanki duymamı istemediği bir şey söylemişti. Anlamayan gözlerle ona baktım. Ömer ise başını önüne eğdi ve gitti...
Ömer gitti ve bir daha gelmedi.
Artık yollarıma çıkmıyordu. Benim için endişelenmiyordu, merak etmiyordu, sormuyordu beni. Aynı üniversitede olmamıza rağmen onu çok az görmeye başladım. O ise beni görünce görmezlikten geliyor ve umursamıyordu. Başta ben de umursamadım. Ama git gide..Git gide kalbimin acıdığını hissediyordum o böyle yaptığı için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nasipten Öte
SpiritualSahi, sevdiğin imtihanın olur muydu? Ve bir gün, o imtihanın ellerinden kayar mıydı? Yüzünde bir gülümsemeyle veda edebilir miydin sevdana? Hiç sevmemiş gibi. Ettiğin duaların O kişi için kabul olunmadığını, dualarının tecellisini başkasında görd...