☆9☆ÖMER

60.6K 3.4K 69
                                    

(Bu bölüm Ömer'in ağzından yazılmıştır.)


İnsan hakikati hisseder miydi? Dünya ve ahiret saadetini yakalamaya yardımcı olacak yoldaşını bilir miydi? Nasibini bilmek...Allah'ın büyük bir lütfu, peki ya nasibini hissetmek?

Hisler...

Hisler de Rabb'imin bir lütfuydu aslında; ama asıl lütuf hislerini helal dairede tutabilmekti. İşte o zaman aşk makamında arşa yükselip, Vedüd'ün aşkından nasiplenirdi insan.

Böyle bir sevda...Benimki böyle bir sevda..

Önceleri aşkı sadece onun gözlerinin nurunda görürken, şimdi her nurda onun gözlerini görüyordum. Hatta... Gözleri de değildi asıl olan. Belki de sevdam her şeye, her zerreme tecelli etmişti...İşte bu hal adını sevda koydukları o muhabbet olmalıydı. Bu sevda beni kendimin tecellisinden kurtarıp Rahman'ın aşkının tecellisine götürebilirdi, ben kendime sahip çıkabilirsem eğer.

Ben sevda nedir bilmezdim.

Ama acizliğimden ilahi aşkın o meşakkatli ama bir o kadar da huzurlu yolunda elimden tutması gerekiyordu beşeri aşkın. Hem o aşk dünyamda da ahiretimde de yanımda olmalıydı.

Ve ben hissediyordum..Anlamlandıramadığım, anlatamadığım, adını koyamadığım ama ölümüme kadar hatta daha sonramda da kalbime ve kaderime yazılmış, mıhlanmış bir his...

Zehrinin bal olacağını, gözyaşlarının kalbime atılan bir ok ama inci gibi zarif olacağını, gülüşünün kalbimde esen ılık bir bahar rüzgarı olup beni serinletip rahatlatacağını ve kalbimin kalbine çok yakışacağını hissediyordum...

Rabbim...Sahih miydi ki bu hisler? Bu sevda, katında rıza-i ilahiye'ye ulaşır mıydı?..

O gün...Rabbimin bizi karşılaştırdığı gün. Her ne kadar o bulmadıysa da beni, ben bulmuştum onu, onda da nasibimi..

O gün üzerimde büyük bir heyecan vardı.İlk defa ailem dışında birilerine Kur'an-ı Kerim okuyacaktım. İnsanlar sesimin güzel olduğunu düşündüğü için okulda bana çokça Kur'an'ı Kerim tilaveti yaptırılır, programlarda ilahi söyletilirdi.

Regaip Kandili'ydi, dışarıda sağanak sağanak yağmur... Yağmurda bereket ve rahmet vardı...Ve bir de o..

Akşam ezanı sonrası okula gelmiştim, özel olarak Regaip Kandili için program düzenlenmişti. İlahiyattan çok kıdemli bir hoca gelip sohbet yapacaktı, ben de o sohbet yapmadan önce Kur'an-ı Kerim'den aşr okuyacaktım.

Merdivenleri çıktım ve tam salondan içeri girecektim ki giriş kapısının karşısında olan pencerenin durup dışarısını izleyen birini gördüm.  Elini pencereden dışarı çıkardı ve bir süre parmaklarına yağmurun yağmasını izledi. Tam o sırada Kur'an hocası yanımdan geçip, ''Hadi Ömer gel, program başlıyor'' dediğinde başımı ancak tamam anlamında salladım. Salona girmeden önce son bir kez daha gözlerim onun olduğu tarafa kaydı. İşte tam da o anda göz göz geldik. Yüzünde masum bir gülümseme varken gözlerimiz birbirine değmişti. Lakin o, beni görünce hemen başını önüne eğdi, ben de eğdim. Kenara çekilip önce geçmesi için yol verdim ona, o ise yanımdan geçti ve gitti...

Belki bu hiçbir şeydi diğerlerine göre. Sevda öyle sevenlerin birbirlerinin gözlerinde yüzdüğü bir umman değildi. Tamam ummandı belki ama hakikatli sevenler o ummanda boğulurdu. Önceden boğulacaklarını da bilirlerdi sevdalılar ve kalplerini şehit ederlerdi sevmek için. Zaten zahmetsiz rahmet olmazdı hiçbir zaman.

Onu ilk gördüğüm an, o ummanda boğulmuştum. Kısacık olan o an benim dimağımda seneler olmuştu. Hiç beklemediğim bir anda gönlüm bir sevda ummanında boğuluyordu sanki; ama o uzun bir süre beni kurtarmaya gelmeyecekti, biliyordum ve hissediyordum...

Nasipten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin