27𝘞𝘩𝘰 𝘺𝘰𝘶 𝘵𝘳𝘺𝘯𝘢' 𝘤𝘢𝘭𝘭, 𝘪𝘵'𝘴 𝘢 𝘲𝘶𝘢𝘳𝘵𝘦𝘳 𝘱𝘢𝘴𝘵 𝘧𝘰𝘶𝘳

934 118 140
                                    

Hendery, havalanında bulunan otelden bir gecelik kalacağını söyleyerek yer ayırmış, Çin'e dönüş biletini de alarak rahat bir nefes almıştı. Sabahtan beri olmayan Korecesi ile yardım dileniyordu, en sonunda kendisini yabancı bölümüne yollamışlar ve orada Çince bilen biri ile karşılaşarak geri dönüş işlerini halletmişti.

Havalanı oldukça büyük olmasına rağmen Hendery, oteli kolayca bulabilmişti ve bu en büyük avantajıydı çünkü ayakları artık onu taşıyamayacağını açıkça belli eder olmuştu. Odasını bulabildiğinde kendini yatağa attı ve gözlerini kapatarak uyumaya çalıştı çalışmasına da gözlerini kapattığında aklında beliren güzel yüz ağlama isteği ile dolup taşmasına neden oluyordu.

Xiaojun, gözlerini her kapattığında zihninde beliriyor, gülümsemesi ile kendisine acı veriyordu. Neden yanında değildi? Neden kader aralarına girmişti? Bilmiyordu, Xiaojun'dan başka hiçbir şey bilmiyordu. Yarın olduğunda kavuşacaklarını bilmenin sevinci ile uyuya kaldı.

Sabah olduğunda hazırlanmış, bavulunu da alarak otelden çıkış işlemini yapmış ve uçağının kalkışını beklemeye koyulmuştu. Telefonun çalması ile cebinden çıkardığı telefonundaki ekranda beliren isme bakmış, kaşlarını çatarak aramayı reddetmişti.

Arayan babasıydı, Hendery emindi ki ailesinin her bir üyesi Xiaojun'u bu hâle getirmek için bu plana ortak olmuştu. Babası veya annesi her kim olursa olsun artık onun için hiçbiri yoktu. Bıkmıştı, bunca yıllar dayanmasına rağmen bu son yaptıkları bardağı taşırmış ve artık aklının başına gelmesini sağlamıştı.

Hiçbiriyle görüşmek, temas halinde olmak istemiyordu, silecekti, onu üzen, ona bir hiçmiş gibi davranan herkesi silecekti. Xiaojun ile yeni bir hayata başlayacak ve mutlu olmayı amaçlayacaktı. Emindi ki Xiao ile olduktan sonra ondan mutlusu olamazdı.

Düşünceleri yüzünde kocaman bir gülümse oluşturmuş, kulaklarına dolan uçağının kalkış anonsu ile ayaklanarak uçağa doğru ilerlemişti. Bindiğinde ve uçak kalktığında içindeki heyecan, biraz da hüzün ile sevgilisine ve arkadaşlarına kavuşacağını düşünerek pencereden gökyüzünü ve bulutları izleyerek yolculuğun bir an önce bitmesini dilemişti.

Aynı anda Yukhei;

Bir gecenin ardından oturaklarda uyuyan bedenler kendilerine seslenen birinin sesiyle uyanmış ve oldukça rahatsız geçen uykularına bir son vermişlerdi. Yukhei tam olarak ayıldığında karşısındaki doktora bakmış anlık panikle Xiaojun'a bir şey olduğunu sanarak ileri atılmış ve doktoru korkutmuştu. Doktor sakin olmaları gerektiğini söylediğinde ise derin bir nefes alarak doktorun ne söyleyeceğini dinlemeye başlamıştı.

-Bay Wong, hastamız dediğim gibi şu an stabil bir durumda ama gözlemlediğimiz kadarıyla durumu iyiye gidiyor. Ağrı ve acısı azalmış durumda ki bu iyi bir şey. Üstelik 48 saat geçmesine karşın değerleri daha normal seviyede. Bedenen bir kaç tepki verebiliyor ki parmağını oynatması bile büyük bir başarı.Umarım böyle giderse kısa zamanda zihinen de uyanacaktır.Elimizden gelen tek şey beklemek ama hastamız güçlü ve oldukça dirençli.

-Bu iyi bir şey değil mi? Jungwoo, iyileşiyormuş duydun değil mi? Hendery döndüğünde uyanmış olsa iyi olur yoksa içeri girip onu uyandırmasını iyi bilirim.

-Bay Wong, bu dediğinizi şaka olarak algılıyorum ve evet bu iyi bir şey, şimdi izninizle bekleyen hastalar var.

-Tabii Bay Lee, teşekkürler her şey için.

-Teşekküre gerek yok, görevimiz.

Yukhei, yanlarından ayrılan doktor ile beraber sevgilisine sarılarak sevinç nidaları ile koridoru doldurmuş, ikili bir çok kişinin dikkatini çekerek bakışların kendileri üzerinde toplanmasını sağlamıştı. Daha sonrasında el ele tutuşarak Xiaojun'un kaldığı odanın önüne gelmişler, camdan öylece yatan bedeni izlemişlerdi.

İkisinin de kalbinden geçen tek bir şey vardı, o da Xiaojun'un bir an önce iyileşerek aralarına tekrar katılmasıydı. Dün geceden beri bekliyor olmalarına rağmen zaman geçmek bilmemiş, 48 saat onlarca gün gibi gelmişti. İkisi de sabahın erken saatlerine kadar dualarını etmişler ve Xiaojun'u camdan bir çok kez kontrol etmişlerdi.

Yukhei arkadaşına verdiği sözü tutacak, Xiaojun'un ölmemesi için elinden geleni yapacaktı. Tamam belki pek bir şey yapamayabilirdi ama burada bekleyerek ona iyi bakmak da Hendery'e verdiği bir sözdü. Üstelik iyileşme haberini almışlarken daha iyi ne olabilirdi.

-Bebeğim, Hendery bugün dönebilecek değil mi?

-Akşam konuştuğumuza göre şu an uçakta olması gerek sevgilim, Kore- Çin arası 4 saat olduğuna göre en geç 5 saat sonra burada olacaktır.

-Umarım Xiaojun, o gelene kadar uyanır, ya da Hendery geldikten sonra iyileşmesi daha iyiye gider.

-Umarım öyle olur bebeğim çünkü Hendery'nin bir umudunun daha avuçlarında yok olmasını kaldırabileceğini sanmıyorum.

-Seni seviyorum Xuxi, her ne kadar bir partide tanışmış ve de aramızdaki şeylere tam bir isim koymamış olsak da seni seviyorum.

-Ben de seni seviyorum Junguwu, seni o ilk gördüğüm andan itibaren seviyorum, ister buna ilk görüşte aşk de ister çekim sadece seni sevdiğimin biliyorum ve bu yeterli.

Hayat işte bir çift tekrar bir arada olmak için çırpınırken diğer çift aralarındaki bağın adım adım güçlenmesi ile birbirlerine daha sıkı bağlanmış durumda. Siz siz olun asla sonrasında pişmanlık duyacağınız şeyi yapmamazlık etmeyin çünkü bazen çok geç olabiliyor.

Sizleri çok seviyorum bebişler💕💗💓💘💖💞💝
Diğer bölüm Hendery geliyor ve olaylar daha soft daha iyi olacak o yüzden ağlak modumuzdan çıkıyoruz aaaa bu bir daddykink kitabı🤨

🍼💦

𝗼𝗵 𝗱𝗮𝗱𝗱𝘆!/ 𝘅𝗶𝗮𝗼𝗱𝗲𝗿𝘆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin