25𝘒𝘪𝘤𝘬𝘪𝘯𝘨 𝘪𝘯 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘰𝘰𝘳, 𝘸𝘩𝘪𝘭𝘦 𝘺𝘰𝘶'𝘳𝘦 𝘤𝘳𝘺𝘪𝘯𝘨 𝘰𝘯 𝘵𝘩𝘦 𝘧𝘭𝘰𝘰𝘳

1K 121 175
                                    


Yukhei, Jungwoo'nun dedikleri ile olduğu yerde donmuş, bir süre kendi kendine düşünmüştü. Bunu kim yapabilirdi? Aklına tabii ki de tek bir isim gelmişti gelmesine de Bay Wong'u elinde hiçbir delil yokken açıkça bununla suçlaması imkansızdı. Üstelik Bay Wong eğer böyle bir şeye kalkışırsa Hendery ile görüşmesini engelleyebilirdi işte bu Yukhei'nin asla ama asla istemediği bir şeydi. Bu yüzden bilmiyormuş gibi davranmalı, Xiaojun komadan çıktığında ve gerçekleri anlattığında ona göre hareket etmeliydi.

-Hangi hastane?

-***** Hastanesi, hemen gelin Yukhei.

-Tamam bebeğim.

Yukhei, Jungwoo ile şu anlık tam olarak ne olduklarından emin değildi. İkisi flörtleşiyorlardı, öpüşüyorlardı, birbirlerini iyi hissettiriyorlardı ama konu isim koymaya geldiğinde ikisi de sessiz kalıyordu. Yukhei tabii ki de ilk adımı kendisinin atması gerektiğinin farkındaydı çünkü hadi ama o semeydi, buna göre davranmalıydı. Aklındaki düşünceler yüzünde aptalca bir gülümseme oluşturduğundan habersiz havalanının çıkışına doğru yürüyordu yürümesine de etraftaki insanların kendisine olan tuhaf bakışları daldığı hayallerden çıkmasına ve de asıl önemli konunun kafasına dank etmesine sebep oldu.

-Siktir Xiaojun'u unuttum siktir

Koşarak dışarı çıkmış ve arabaya atlayarak Jungwoo'nun söylediği hastaneye doğru sürmeye başlamıştı. Bu hastane havalanına uzaktı ama yine de Yukhei hız yapmak da istemiyordu. Bu yüzden normalden biraz hızlı bir şekilde arabayı kullanarak yarım saate hastaneye vardı ve arabayı park ederek, koşarak içeri girdi. Danışma kısmında bekleyen kadına doğru yürüyerek Xiaojun'un nerede olduğunu sordu, öğrendiği oda numarası ile asansörlere ilerledi ve en üst kata bastı. İstediği kata geldiğinde asansörden inerek ilerlemeye başladı başlamasına da bu katın havası içinin kararmasına, kendini kötü hissetmesine neden olmuştu. Köşede gördüğü Junguwu'su ile yanına gitti ve kollarını minik turtasına sardı.

-Bebeğim, ne oldu?

-Yukhei *hıck* bende tam bilmiyorum. Xiaojun okula gelmemişti, aramalarımıza da dönmüyordu ve biz de merak ederek evine gittik ama gittiğimizde bahçede öyle boylu boyunca kanlar içinde uzanıyordu. Tanrım düşünebiliyor musun? Bütün gün sabahtan okul çıkışına kadar öylece orada öl-ü gibi yatmış, gören ya da haber veren olmamış.

-Bunu yapan piçleri öldüreceğim! Onlara kime bulaştıklarını göstereceğim! Durumu nasıl peki? Doktorlar ne dedi?

-Çok kan kaybettiğini, kırıklar ve ezilmeler olduğunu söyledi. Çok acı çektiği ve de iç kanamadan korktukları için onu uyutmaya karar verdiler. Öylece yatıyor, sakinleştiriciler ve de ağrı kesiciler vurup duruyorlar geldiğimizden beri. Yukhei böyle bir vicdansızlığı kim yapar?!

-Bilmiyorum bebeğim, bilmiyorum ama öğrendiğimde o lanet herif kaçsa iyi olur yoksa aynı şeyleri ona zevkle yapacağım!

-Hayır Yukhei, kimseye böyle bir şey yapmanı istemiyorum sadece bırakalım polisler halletsin. Hem Johnny hyung'da böyle şeyler söyledi Ten çok sinirlendi ve ikisi kavga etti, ben seninle kavga etmek istemiyorum.

-Peki güzelim, kavga etmeyeceğiz kimseyi dövmeyeceğim de. Şimdi şöyle oturalım, uzun bir süre boyunca burada olacakmışız gibi hissediyorum.

Aynı zamanda Hendery;

Uçaktaydık, Çin'den Seoul'e uçan lanet uçakta. Ablam yan tarafımda uyuyordu ben ise içimdeki kötü his ve de Xiaojun'u bir kez olsun bile görememenin verdiği hayal kırıklığıyla öylece oturuyordum. Ne yapacaktım, tanıdığım herkes geride kalmıştı, çocukluğum, ergenliğim hepsi eski ülkemde eski evimde kalmış anılardı. Yeni bir başlangıç yapmak istemiyordum ya da yeni bir yerde okumak ama ne zaman isteklerim göz önünde tutulmuştu ki.

Daldığım düşüncelerden beni bölen şey hostesin bana mendil uzatıyor oluşuydu. Anlamaz gözlerle yüzüne baktığımda ise ağladığımı söylemişti. Ne zamandır ağlıyordum ve niye farkında değildim? Teşekkür ederek mendili kabul etmiş, bugün kaçıncı kez aktığını bilmediğim göz yaşlarımı silmiştim.

Ablam uyanmış, uçağın inmesine az bir vakit kaldığını söylemişti. Somurtarak onu onayladığımda ise omzumu sıkarak acı bir tebessüm vermişti bana. Nerden bilebilirdim ki hayatımı alt üst eden kişinin tam yanında olduğumu.

Uçaktan indiğimizde başımın dönmesi ile ablamdan destek alarak biraz nefeslenmiş, su içerek kendime gelmeye çalışmıştım. Bu ilk uçuşumdu üstüne üstlük günlerce ağlamamdan sonra bu uçuş iyi gelmemişti. Ablamın telefonun çalması ile bir kaç adım benden uzaklaşmış konuşmaya başlamıştı. Sırt çantasındaki suyu almaya gittiğimde ise duyduğum cümle donmama, olduğum yerde öylece göz yaşları dökmeme sebep olmuştu.

-Peki iyi işti! Xiaojun denen çocuğun komadan çıkamamasına sebep olduğunuzdan emin olmadan parayı göndermeyeceğim. O çocuk komadan çıkarsa eğer paraları unutun!

Sizleri çok seviyorum bebişler 💕💓💘💖💞💗
Abla da ne fenaymışşşş aaaa 🥺sen nasıl benim şirin Xiao'ma kıyarsınn nasıl pis çok kızgınım bu konuda bakın neyse eh yaptık bir kaos yapacak bir şey yok kıyamıyorum ama offf😿

🍼💦

𝗼𝗵 𝗱𝗮𝗱𝗱𝘆!/ 𝘅𝗶𝗮𝗼𝗱𝗲𝗿𝘆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin