Sabah olduğunda Wong'ların evini bir kasvet sarmıştı. Hendery dün geceden beri aramalarına geri dönmeyen Xiaojun ile çıldırmak istiyor yine de bunun hiçbir yararı olmayacağını bildiğinden öfkesini, hayal kırıklığını içinde tutuyordu. Telefonundan melodi yükseldiğinde yüzündeki umut kırıntıları ile koştu ve üzerinde yazan Xuxi yazısını gördüğünde düşen yüzünü engelleyemedi.-Alo, Xuxi
-Hendery, Kore'ye gidiyormuşsun! Tanrım neden bana söylemedin?!
-Çünkü benim de yeni haberim oldu da ondan, birazdan havalanına gideceğiz. Gitmeden önce seni görmek istiyorum.
-Ben de seni görmek istiyorum Hen ama bunu engelleyemez miyiz?! Hiç mi şansımız yok?
-Gitmek istemediğimi söyledim yine de babam konuşma hakkım olmadığını söyleyip beni zorluyor. Tanrım *hıck* gitmek istemiyorum Yukhei.
-Ailenden nefret ediyorum, bir yolunu bulmamız lazım. Xiaojun denen alçak nerede?
-Bilmiyorum, aramalarıma dönmüyor ve dünden beri görmedim. Sanırım haklıymışsın Yukhei, o iyi biri değilmiş.
-Haklı olmak istemiyorum ama bilemiyorum Hendery, böyle kolayca suçlamak da istemiyorum. Eminim mantıklı bir açıklama yapacaktır.
-Sen öyle diyorsan. Peki gel hadi 45 dakika kaldı havalanına gitmemize.
-Yoldayım aptal, babanı ikna edemesek bile onlardan gizli bir şekilde Çin'e geri dönmeni sağlayacağım. Benim evimde kalırsın hem ablanı ikna edebileceğimize eminim.
-Gerçekten bunu yapabilir miyiz Yukhei? Umarım bu gerçekten işe yarar ama Kore'ye bir kaç haftalığına gitmeliyim sanırım.
-Bir kaç değil bir hafta orada kalacaksın daha sonrasında seni geri getireceğim Hendery, bana güven.
-Sana güveniyorum Yukhei ve teşekkür ederim, en yakın arkadaşımsın.
-Sen de benim en yakın arkadaşımsın Hendery ve arkadaşlar her zaman birbirlerinin yanında olmalıdır.
İkili birer görüşürüzden sonra aramayı sonlandırmış ve Yukhei taksiciye daha hızlı sürmesini adeta haykırmıştı. En yakın dostu bu kadar uzağa giderken onu uğurlamadan ve veda etmeden göndermek istemiyordu. Hendery ise yatağında oturmuş odasını izliyor, aklına bu evde bu ülkede yaşadığı anıların dolmasını engelleyemiyordu. Aklına gelen anıları ile gözleri dolmuş dün geceden beri bilmem kaçıncı kez ağlamaya başlamıştı. Üstüne üstlük buradan gitmesi yetmiyormuş gibi Xiao Dejun hangi cehennemde ise aramalarına ve mesajlarına dönmüyor kendisini görmezden geliyordu.
Bir aptal gibi onun kendisine aşık olduğuna inanmıştı şimdi ise kendisini aramasını ve herhangi bir harekette bulunmasını bekliyordu işte şimdi tam bir zavallıydı. İçler acısı bu durumu onu berbat bir hale sokuyor deliler gibi ağlayarak, küfürler ederek Xiao Dejun'un evini basma isteği ile dolup taşıyordu.
Çalan zil sesini duyduğunda göz yaşlarını silme gereği duymadan odasından çıkmış ve merdivenlere yönelerek alel acele inmişti. Şu anda tek istediği Yukhei'i görmek ve biraz da olsa rahatlamaktı. Kapıyı açtığında gördüğü en yakın arkadaşı ile açtığı kollarının arasına girmiş ve yüzünü omzuna gömerek daha da ağlamaya başlamış. Omzunda ağladığı bedenin de sarsılmasıyla Yukhei'nin de ağladığını anlamıştı.
Kapıda öylece birbirine sarılmış şekilde ağlayan ikiliyi görenler iki gence acıyan ve de anlamlandıramadıkları şekilde bakışlar atarak olayı anlamaya çalışıyorlardı. Bilmiyorlardı ki çocukluktan beri beraber olan bu iki genç ilk ayrılıklarını yaşıyor ilk defa birbirlerini kaybetme korkusu ile dolup taşıyordu.
İlk ayrılan Yukhei oldu ve geri çekilerek en yakın arkadaşının kızarmış, ağlamaktan şişmiş gözlerine bakarak derince bir iç çekti. Nefret ediyordu, bu hayattan, onun ailesinden, mutluluğa izin vermeyen herkesten, sorunlardan, iğrenç ailelerden nefret ediyordu.
-Hendery, ağlama lütfen. Üzgünüm elimden bir şey gelmediği için üzgünüm ama bunu halledeceğiz. Seni geri getirmenin bir yolunu bulacağım dostum.
-Yuk-hei *hıck* sadece hiçbir şey istediğim gibi olmuyor ve her şey üst üste geliyor. Kendimi iyi hissetmiyorum, nefret ediyorum her şeyden.
-Sakın sakın Hendery, unutma ki isyan etmek bir nevi kabullenmektir. Sen güçlüsün, bunları atlatacağız hem unutma ki ben yanındayım, her zaman da yanında olacağım, en yakının, kardeşin, dostun olarak orada bulunacağım.
-Teşekkür ederim, yanımda olduğun için, bana inandığın, güvendiğin, destek çıktığın için teşekkür ederim. Her zaman en yakın arkadaşım olacaksı-
İkilinin konuşmasını bölen şey babasının gelerek artık gitmeleri gerektiğini sert bir dille söylemesiydi ve Hendery o an emindi ki kollarının altındaki bedeni tutmasa babasına bir yumruk atabilirdi yine de Yukhei'i durdurdu. Eğer böyle bir şey yaparsa bir daha görüşemeyebilirlerdi ki bunun olmasını asla ama asla istemiyordu.
-Peki.
Hendery bavullarından birini alarak arabaya götürecekti ki Yukhei elindeki bavulu alarak arabaya taşıdı ve aynı şekilde ablasınınkini de bagaja yerleştirdi. Hendery ailesine sarılmak istemediği için hızlıca arabaya bindi, Yukhei ise Hendery'nin yanındaki yerini alarak ablanın da binmesini bekledi. En sonunda ablasının da arabaya binmesiyle arabayı çalıştırıp havaalanına gittiler.
Kısa bir süre de uçuş işlemlerini halleden abla- kardeş bir süre oturaklarda oturmuş daha sonrasında yapılan uçak anonsu ile yerlerinden kalkmışlardı. Hendery bir kez daha en yakın arkadaşına sarılmış, vedalaştıktan sonra ikili ayrılmış ve abla-kardeş uçağın giriş bölümüne doğru gitmişlerdi.
Tam da o anda çalan telefonu ile Yukhei arayana bakmış minik turtasının aradığını gördüğünde ise sevinçle aramayı yanıtlamıştı. Hesaba katmadığı bir şey vardı ki o da bu kez Jungwoo iyi bir haber vermeyecekti.
-Alo bebeğim.
-Yukhei tanrım, Xiao Dejun dövülmüş ve komada hemen yanındaki Hendery'i de alıp buraya gelmelisin.
Sizleri çok seviyorum bebişler 💕💗💓💞💖💘
Eeee acaba Xiao'yu kim dövdü ve neden?????
Göreceğiz bakalım ehe, yazık Hendery'de gitti püüü bak bu çok üzücü oldu şimdi ne yapacağız biz🥺
Diğer bölüm daha açıklayıcı olacak ve kime sövmemiz gerektiğini açıkça belli edecektir beklemede kalın😻🍼💦
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗼𝗵 𝗱𝗮𝗱𝗱𝘆!/ 𝘅𝗶𝗮𝗼𝗱𝗲𝗿𝘆
FanficXiaojun, okulda gördüğü kendinden küçük sevimli çocuğa tutulmuştu, uzun arayışlar sonucu Instagram'ını bulduğu bedenin bir kink hesabı olduğunu öğrendiğinde onun sahibi olabilmek için Hendery'e mesaj attı. WayV Xiaojun&Hendery