Gün hangi ara akşamı sabahı tekrar akşamı buluyordu. Ben anlayamamıştım...Cumartesi günü saat 17.26...birileri gün boyu odama girip çıkıp kaçışım olmadığını anlatıyordu adeta giyin derken illaki bir şeyler giyecektim ama ben onların seçtiği ipek saten abiye elbise yerine bu güzel kazak ve eteği giyecektim keşke siyah olsalardı diye geçirdim içimden... (ayağındakileri görmeyin gören kör oluyor)
Bileklerimi geri kıvırdım günlük evde giydiğim siyah birkenstock evalarımı giydim altına topuklu giyecek halim yoktu bunu giydiğime şükür etsinler saçlarımı öylesine tarayıp ensemde topladım. Kapı çalarken yatağıma doğru kendimi bıraktım gelmişlerdi tırnak etlerimle uğraşmaya başladım. Odamdan ömür boyu çıkmak istemiyordum. Bir uğultu oldu sonra ortalık duruldu. Burnumun direği sızladı, yaklaşık yarım saat sonra annem yengem ve Esra abla kapının önüne dikildiler kaçışımın olmadığı belliydi. Sarsak adımlarla peşlerine takıldım. Mutfağa gidebilmek için ortak holden geçmek zorundaydım. Kafamı kaldırmadan kuru bir hoş geldiniz ile yetindim. Babamın tarazlı öksürüğünü ve Kemal amcanın "Hoş bulduk güzel kızım" sözünü duyunca mutfağa geçtim öylesine özensizce orta yaptım herkesin kahvelerini kim nasıl içiyor biliyordum da umurumda mıydı ? Canım burnumdayken kahveleri başkasının götürmesi için annemle fısır fısır kavga ederken Cihangirin küçük kardeşi Beyza'nın mutfağa girmesi ile herkes sustu. "ee.." dedi bana bakıp ne diyeceğini bilemez bir şekilde "kahveleri soruyorlar da.." kafamla onayladım. Su tepsisini işaret ettim kafasını sallayarak tepsiyi alıp peşime takıldı. İçeri robot gibi düzenli adımlarla girdim, önce Kemal amcadan başlayarak dayılarıma babama yengelerime Cihangir'in annesi Nazlı yengeme uzattım sonra diğer kuzenlerime en son kendime en yakın gördüğüm kuzenim Aybarsla ikili koltukta oturan Cihangire uzattım yüzüne bakmadan uzun parmaklarıyla küçük fincanı aldı. Doğrulurken istemsizce dikkatle yüzümü inceleyen kahvelerine çarptı gözlerim saliselik bir şeydi doğruldum mutfağa geri döndüm aynı normallikle çektiğim sandalyeye oturdum. Ellerimle yüzümü örtüp masaya yaslandım kalıplaşmış sözcüklerle Kemal amca beni Cihangire istedi. Dikkatle babamın cevabını bekledim. "Ee...nasipte varmış demek ki bize de hayırlısı demek yakışır. Verdim gitti." pes sesini dinlediğimde kendi kendime dalga geçercesine fikrinin bir önemi mi vardı diye sordum.
Beş dakika sonra Zehra yanıma geldi. "Helin yüzükler takılacakmış seni bekliyorlar." kararsızca yüzüme baktı. Bu deli bir şey yapar diye bekliyordu ama bu delinin kendini harap etmekten birilerine bir şeyleri anlatmaya çalışmaktan yorulmuştu. Biz kapıdan girince önce Cihangir kalktı ayağa sonra Nazlı yenge bizi yönlendirdi ruhum burada değil gibiydi evin içinde bir rüzgar varmış ve ruhumu oradan oraya savuruyormuş gibiydi . Cihangirle yan yana dururken beyaz gömleğinin kollarını bir tık kıvırmıştı ceketini çıkarmıştı siyah jilet gibi pantolonu vardı. Nazlı yenge tepsiye yüzükleri yerleştirip kurdeleleri geçirdi.
Altın yüzükler ince ve zarifti ama benim değil gibiydi ben alsaydım belki aynısını alırdım ama ben seçmemiştim işte oğluna bir kutu daha vermişti Nazlı yenge Cihangir alıp yanındaki sehpaya bıraktı. Kemal amca önümüze geldi, önce oğlunun sonra benim parmağıma geçirdi yüzükleri duayla birlikte soğukluğuyla irkildim. Cihangir biraz önce bıraktığı kutuyu aldı. Ne yapacağını bilemiyor gibi olsa da kararlı bir şekilde bana döndü. Bu, bu gece ilk doğru düzgün birbirimize bakışımızdı... "Takabilir miyim ?" diye sordu sadece benim duyabileceğim sesle dalgın bir şekilde elimi ona yöneltirken milim milim yüzükleri izledim.
Her şey tamam olunca dua edildi kurdele kesildi. Birbirimize sarılmak gibi bir hamlede bulunmadık el öptük bolca dayılarım ,erkek tarafı, babamlar birkaç komşumuz çeyrek takarken Kemal amca Nazlı yenge ve Cihangir ikişer tane kardeşi Cihan'da bir tane burma takmışlardı. Bilezikleri takan Cihangire çatık kaşlarla bakmaya devam ettim . "Benim böyle bir beklentim yoktu." desem de "Bunlar senin daha da fazla olacak alıştır kendini" cevabını aldım . "Gecenin sonunda bunları sana vereceğim bunların sorumluluğunu alamam ben." diye konuştum. Çatık kaşlarla bu kez o bakmaya başladı bana " Senin bunlar kimseye hesap vermek zorunda değilsin istediğini yap." "Eğer normal bir şekilde evleniyor olsaydık haklı olurdun bunun lafını bile etmez bunların benim olduğunu zaten kabullenir otururdum." Son bileziği de bileğime geçirdi.
"Nasıl olursa olsun ben senin diyorum." yan yana koydukları sandalyeye oturduk. Pırlantanın kutusunu uzattı. "İçinde sertifikası var." dedi kısaca o dakikadan sonra tekrar konuşmadık getirdikleri baklavalar börekler bizim yaptıklarımızla ve çayla servis edildi gelenlere bu kadar kalabalık olmasını beklemesem de kalabalıktı. Cihangirin teyzeleri amcaları bile buradaydı benim baba tarafımdan kimse yoktu keşke abim kadar halamın numarasını da ezbere bilseydim dedim o an o karşı dururdu ama vazgeçirebilir miydi ? o yine de muammaydı.
Yerimden kalkmamıştım mutfağa gidip gelirken milletin benim hakkımda konuştuklarını mı dinleyecektim, yoksa annemin her şey normalmişçesine hiçbir şeyden memnun olmamasını mı ? Zaten kalkmamı isteyen de olmamıştı bir şey yiyip içmemiştim de dün geceden beri kan şekerimin düştüğünü tenimin soğuduğunu hissettim görüşüm de biraz bulanıklaşınca Cihangirin kenara bıraktığı küp şekerlerden birini alıp ağzıma attım sonra diğerini de buradaki çoğu insan şeker kullanmadığımı bildiğinden gören birkaç kişinin dikkatini çekmişti bile gözlerimi kaçırdım . Zaten bir haftadır ağzıma doğru düzgün lokma koyduğum mu vardı ki... Tek isteğim bir şey sormamalarıydı. Herkes yavaş yavaş dağılırken ben hala aynı yerimdeydim ara ara ayağa kalkıyor gidenlerle görüşüyor ve oturuyorduk. Tam biz bize kaldık derken kapının çalmasıyla omuzlarım çöktü. Esra abla koşarak kapıyı açmaya gitti koridora kafamı uzatınca donmuş Esra ablamı gördüm. Ardından Asya yengem ve karnı gözüktü arkasından abim burnumun direği yine sızlarken bana doğru yürümeye başladı. "Ne o kizum yüz kere armişun hayir midur ?" diye neşeli ve şiveli bir şekilde bana doğru gelirken herkesin endişeyle bana doğru baktığını hissettim. Dikkatsizce sarıldı zayıfladığımla ilgili birkaç söyle söyledi geri çekilirken kollarımdan tutuyordu. Elleri bileziklere temas edince kaşları çatıldı. Gözleri yanımdaki Cihangire kaydı . "Ne oluyor burada!" diye sert çıkıp bileziklere baktı oradan parmağıma kaydı bakışları babama döndü. "Baba ne oluyor dedim BURADA!" sesi kulaklarımı zorlarken herkeste dolaştı bakışları kimseden cevap alamayınca beni sarsmaya başladı sürekli "Ne oluyor dedim" diye tekrarlarken zaten güçsüz bedenim savrulmaya başladı bileklerimi kurtarmaya "Abi" diye kendimi duyurmaya çalışırken araya girmeye çalışanlarla daha sert sarsılan direnci kırılan bedenim yoruldu son itişiyle duvara doğru savruldu. Kafam çarparken dizlerim kırıldı vücudum kafamı taşımadı burnumdan ılık ılık süzülen kanla zaten kuytulaşmış zihnimin son gördüğü hala kendi aralarında itişip kakıştıklarıydı. Her zamanki gibi yine beni gören olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M A H B U B
General Fictionheyecanlı heyecanlı konuştuğu sırada Cihangir'in güçlü sesi duyuldu. "Helin..Güzelim..." niye böyle seslendiğini anlamasam da kararsızlıkla yavaş yavaş mutfağın çıkışı salonun girişine doğru ilerledim. Göz göze geldik yakası dağılmış gömleğini bir t...