Eve geçip zorla yurt dışında araştırma yapan hocamla bir görüşme ayarlamıştım. Kabul etmişti. Evet beni yanına kabul etmişti. Araştırmasının Türkiye ayağı olacaktım ve yurt dışında da burada da çok iyi eğitim fırsatları sağlayacaktı bana. TOEFL seviyemi görmeden çok umutlanmamamız gerektiğini söylese de ben açıp en yakın tarihteki TOEFL için başvurumu yapmıştım bile. Ben umutlansam da hocam Türkiye'deki üniversite sorun çıkarmasa da Amerika'daki üniversitenin sorun çıkarabileceğini söylemişti. Ben de kimseye söylememeye karar vermiştim.Saat yedi buçuğa gelirken üzerimin düzgün olduğuna onay verirken dudağımda imalı bir gülümsemeyle evden çıkmıştım. Kapıyı Beyza açarken önce bir içeri geçip herkese selam verdim .Ardından mutfağa girdim midem kokulara tepki verirken ben de hemen bir işin ucundan tutmuştum. Sofraları kurmuştuk, çayla verilecek olan yiyecekleri ve çerezleri tabaklarken keyifli bir muhabbet dönüyordu ta ki mutfak kapısında Cihangir gözükene dek "Söyle annem ?" diyerek niye geldiğini soran yengeme "Su istiyorlar." dediğinde gözünün üzerimde gezindiğini anlayabiliyordum sadece onun değil mutfaktaki herkesin gözü üzerimdeydi. "Helin kızım tam üstündeki dolapta sürahi var." derken herkes ifademe bakıyordu . Bense elimde tatlı olan borcamı alıp mutfağın diğer ucuna kaçmadan "Benim boyum oraya erişmez." demiştim. Kafamı kaldırmadan Cihangir'in sinirle iç çektiğini duyumsuyordum. Sen bu gidişle daha çok iç çekersin demek istesem de ruhsuzca elimdeki tatlıları Beyza'nın elindeki tabaklara koymaya devam ettim. O da sürahiyi aldı, doldurdu bardağı aldı ve çıktı mutfaktan mutfaktaki akrabalarımın bir şey sormak istediklerini lafımdan çekindikleri için nasıl soracaklarını bilmediklerini farkındaydım. Onlara neydi işime geliyordu.
Yemeklerden yendikten sonra çay demlemeye koyulmuştuk her zaman olduğu gibi yaşlılar gençler yapsın diye mutfağı terk etti ardından her zaman olduğu gibi Esra ablam ve Zehra bahanelerle kaçtıklarında mutfakta Beyza'yla birbirimize bakıp gülümsemiştik. "Ne yapalım." diye mırıldandım tabaklarda kalanları dökerken Beyza'da bardakları çalkalıyordu. "Her zamanki gibi..." Beyza gülümseyerek bana döndü. "Tek farkla abla..." diye muzipçe gülümsemişti. Gözleri yüzüklerimdeydi. Bu söylemlerle yanaklarım kızarmıştı, bir zamanlar kızı olduğum evin gelini olacaktım. Hayat yine savuruyordu rüzgarıyla.
Mutfaktaki bulaşık işi bittiğinde biz de bitmiştik dile kolay yirmi beş kişinin bulaşığını yıkamıştık. Makine aldığı kadarıyla kalmıştı kalanını elimizde yıkamıştık. Çay bardaklarını ve tepsilerini ayarlamıştık gençler ve Meryem abla cam terasa geçmişlerdi. Masaya kafamın yaslamıştım ve kulağıma gelen ayak sesleriyle de kaldırmaya hiç niyetim yoktu.. Ta ki yüzümün dibinde Cihangir'in "Çay ?" diyen yüzünü görene dek üzerime eğilmişti nefesi yüzüme vuruyordu. Yüzümü diğer tarafa çevirdim. Bu kez kolumu dürttüğünde Beyza'nın sessizce kaydığını fark etmiştim. "Beyza!" topuklarının üzerinde geri döndüğünü kafamı tekrar Cihangir'den tarafa çevirdiğimde görmüştüm. "Helin abla ?" göz kırptım. "Nereye ?" "Onu da abim yapsın" diye mızıldandı ve kaçtı. Çok iyi fikirdi. Gözlerimi Cihangire çevirdim. Elimle çaydanlığı işaret ettim . "Çay ? " derken gözlerinin odağını takip etmemle doğrulmam bir olmuştu. Göğüs çatalıma bakıyordu. Ciddiyim. İkimizde boğamızı temizleme ihtiyacı hissetmiştik. O da çaydanlığa doğru giderken kısıkça "Çay..." diye mırıldandığını duymuştum. Çayları doldurmaya başlarken aklım hala göğüslerime bakmasındaydı. Vücuduma oranla büyük göğüslerim vardı ama vücuduma oranla...Hala şaşkınlıkla kazık gibi sandalyede oturduğumu fark edince kalkıp doldurduğu tepsilerden birini elime aldım. Çaydanlığı ocağa bıraktı ve tepsinin ucunu tuttu. "Bıraksana." diye öfkeyle konuştuğumda "Sen bırak ben götürürüm." demişti. Sinirle ofladım. "Çeksene elini götüreyim işte " aradaki tepsi sarsılırken tezgaha bırakmıştım. O da bunu fırsat bilip tepsiyi almıştı. Elimi belime koydum "Ne yapmaya çalışıyorsun sen ya ?" kapıyı kontrol edip biraz yaklaştı. Gözleri üst vücudumda dolaştı. "Diyorum ki seninkiler sadece beni selamlamakla sınırlı kalsınlar." Elim anında bağrıma giderken dudaklarım aralanmıştı boğazıma kadar kızardığıma emindim . Cihangir 'in ise dudakları kıvrılmıştı ne yani eğleniyor muydu. Mutfağa tabakları almaya gelen Meryem ablayla hala aynı yerde durduğumu fark etmiştim. "Kız gelin ne oldu ? " diye muzipçe soran Meryem ablaya " Hı, ne olmuş? " diye salak salak sorarken mutfağa damlayan kuzenlerime şükür etmiştim bu deli kadın beni tenhada sıkıştırırsa ağzımdan her lafı alırdı çünkü...Yanımda son tabakları alan Esra ablama iğnesi olup olmadığını sormuştum o da geriye bağladığı başındaki iğnelerden birini çıkarıp vermişti. Herkesin her şeyi tamam olunca en son Zehra bizim tabaklarımızı alıp " Çıkarıyorum terasa" demişti başımla onayladım. "Sen git lavaboya gidip geleceğim." Lavaboya geçip asla görülmeyecek şekilde içeriden iğneyi göğüs kısmıma takmıştım. Yüzümü de yıkayıp geçmiştim terasa.
Bahçe takımında altı erkek dört kadın oturduğundan ayakta nereye sıkışsam diye bakıyordum. Cihangir, erkek kardeşi Cihan, üç erkek kuzenim, Esra ablanın eşi Murat abi, iki kız kuzenim, Beyza, Meryem abla vardı. Meryem abla Cihangir'in yanından kalktı tahminimce ya içeri gidecekti ya da başka bir yere geçecekti. Ben oturdukları takımın arkasından dururken yanıma ilerleyip kalçamı parmakları arasına kıstırmıştı. "Ah ! Meryem abla" diye sessizce inleyip bir adım geri kaçarken "Dur sen dur daha köşeye sıkıştıramadım seni. İğneyi fark etmem mi sandın. " diye fısıldayıp. Cihan'ın yanına ilerlerken kalçamı ovdum. Canım kalçam...
Yavaşça ilerleyip tek boş yer olan Cihangirin yanına oturmuştum. Kesin moraracaktı. Sol kalçamı güzelce kıstırdığından sağ kalçama yüklenince ona daha da yakınlaşıyor gibi gözükmüştüm. Herkes kendi halinde muhabbet edip önlerindekini yiyorken Cihangir kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. "Bir şey mi oldu ?" diye sordum üzerimdeki bakışlarına dayanamayarak. "Bilmem bir şey mi oldu onu sen söyle" önce gözleri yakınlığıma arka tarafa attığı koluna sonra da garip yamuk oturuşuma kaymıştı. Gerçekten baldırlarımız temas ediyordu neredeyse zaten çok bir yer yoktu ya 1.75 kızdım Meryem abla gibi 1.55 değildim ki. "Meryem abla kalçamı bir güzel kıstırdı tenhada senin yüzünden " kaşlarımı çatarak söylediklerime gülmemek için kendini sıkıp kafasını başka yöne çevirerek tepki vermişti. Kafasını koparmak istiyordum. "Benim yüzümden ?" "Evet senin arkandan beni kıpkırmızı görünce...seni tenhada sıkıştıracağım dedi bana..." diye sızlandım hala acıyan kalçamı ovarken. "Buna hala alışmak ve seninle bunları konuşmak garip olsa da..." sıkıntıyla bakışlarını etrafta gezdirdi. "Evlenince arkadaşın olmayacağım." deyince yutkundum. Söylediği cümlenin ağırlığıyla gözlerini kapatmıştı. Gerçekten haklıydı, otuz yaşında sağlıklı bir insan olarak istekleri olacaktı. Maddi manevi, bugün de çekinmeden göğüslerim hakkında konuşabilmesi bunu kanıtlar nitelikteydi. "Bunlar bizi ne yapıp ne edip evlendirecekler değil mi ?" diye sordum gözlerim dolarak. Sıkıntıyla bana baktı. "Cevabını bildiğin soruları soruyorsun" "Çünkü içine düştüğümüz duruma inanamıyorum." içeriden büyüklerin çaylarının bittiğine dair seslerin gelirken "Ben bir şey yapmak üzereyim 5 dakika sonra boşları topla gel." diye emrivaki yapmanın ardından hızla kalkmıştım.
Gidip içeridekilerin çaylarını doldurup, yiyeceklerine ilaveleri yapıp götürdüğümde Cihangir mutfaktaydı. Ben içeri girip kapıyı hafif kapatacakken arkada Beyza'yı gördüm. "Gel, gel." diyerek onu da mutfağa alıp kapıyı kapattım. "Abinle konuşacağız." diyerek Cihangire adımladım. Cihangirin gözleri kardeşinin üzerindeydi. "Kimseden duymayacağım." demiş ve onay almadan gözlerini kız kardeşinin üzerinden çekmemişti. Ben lafa girerken de "Yaklaş, sessiz konuş." diye emir verip daha uygulayamadan sırtımdan beni kendisine doğru çekmişti. Tam boynun olduğu kısma doğru yaklaşıp konuştum. "Bugün ben sana gerçekten sinirlendiğim, kırıldığım ve sanki benim gönlüm varmışçasına hareket ettiğini düşündüğüm için bir şey yaptım." kafamı eğip ayaklarıma baktım. Naif bir sesle "Nazlanma söyle bak gözler üzerimizde." dese de ben yine de kaşlarımı sinirle çatıp kafamı yukarı kaldırmıştım. "Ee şimdi ben yurt dışında araştırma yürüten bir hocama ulaştım. Beni de kadroya dahil etmesini istedim. Türkiye ayağı olacaktım. O da bana yurt dışında ve Türkiye'de güzel eğitim imkanları sağlayacaktı ama senin bu son söylediğinden sonra şüpheye düştüm. diye açıkladım. "Bak!" diyerek elini tezgaha koydu. "Bunu gerçekten istiyorsan git, yapmak istiyorsan yap herkes karşı çıksa nişanlın olarak ben dururum arkanda." nefeslenip başını kardeşine doğru çevirdi gözleriyle onu kontrol etti. "Ama sen bu denli şüpheye düştüğüne göre zaman kazanmak için istedin bunu, sen bunu gerçekten isteseydin bana sormazdın. Yıllardır ikimiz arasında hiçbir iletişim olmasa da bunu bilecek kadar tanıyorum seni." gözlerini gözlerime dikti. "Sanırım haklısın" diye mırıldandım içime kaçmış sesimle "Ben kabullenmeye başladım bunda sanırım yıllardır senin ve benim hiçbir bağ, iletişim kurmamamız etkili oldu senin de kabullenmeye başladığını görebiliyorum." derince yutkunup kafamı çevirdim. Gerçekten çok hızlı kabulleniyorduk. "Ama dediğim gibi senin hayatın, gerçekten istiyorsan git. Ama kaçabileceğimizi sanmıyorum ." bu konuşmadan sonra terasa gidecek çayları doldurup onu gönderdim. Beyza'yla terasa birkaç tane ikramlığa ilave yaptık. Gece öylece düşünceli bir biçimde biterken en son kapıda çıkarken tekrar göz göze geldiğimizde yine aynı bakmıştı. "Hayat senin hayatın..." der gibi
![](https://img.wattpad.com/cover/246883203-288-k641512.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M A H B U B
Ficción Generalheyecanlı heyecanlı konuştuğu sırada Cihangir'in güçlü sesi duyuldu. "Helin..Güzelim..." niye böyle seslendiğini anlamasam da kararsızlıkla yavaş yavaş mutfağın çıkışı salonun girişine doğru ilerledim. Göz göze geldik yakası dağılmış gömleğini bir t...